12 Eylül bugün bize yutturulmak istenenin aksine bir askeri vesayet projesi değildi. Aksine sivil ve kendiliğinden (halkın rıza gösterdiği) bir tahakkümü hedefliyordu.
Türkiye’de halkların politizasyonuna ve halk hareketlerinin kitleselleşmesine engel olamayan bir 12 Mart’tan ve Yunanistan’da kitleler tarafından yaka paça indirilen bir askeri rejimden sonra bu coğrafyada salt bir asker sultasına kalkışmak aptallık olurdu.
12 Eylül’ün iplerini okyanus ötesinden tutanlar bu kadar da aptal değillerdi. Cunta, belki 1 Mayıs Katliamı’yla, belki de daha önce startı verilmiş koca bir projenin bir aracıydı sadece; kesinlikle nihai sonucu değildi.
Kabaca ?12 Eylül rejimi? olarak anabileceğimiz bu proje, aslında bir iktisadi projeydi. Türkiye’yi kalıcı olarak neo-liberal düzenin parçası ve o düzenin efendilerinin kölesi yapacak ?son çözüm?dü. Askeri darbe, bu çözüme varılması için politik tarlayı biçti. Yerine ekilecek tohumları yaratmak ise ?Türk-İslam ideolojisi?ne düştü.
Bütün projenin ?süper kahramanı? Özal’ın önce müsteşar, sonra bakan, sonra başbakan ve sonunda cumhurbaşkanı olduğu bir süreçti bu. Sonuçta ortaya uçuruma dönüşmüş bir gelir düzensizliği, sosyal adaletsizlik, sömürü, yalnızca bir sınıfın çıkarına işleyen sistem ve görünürde apolitik, gerçekte şoven koşullandırmadan kafasını kaldıracak hâli kalmamış, uyuşmuş bir halk çıktı.
12 Eylül rejiminin ?ustalık dönemi?ni ise şimdi yaşıyoruz. Yeni dönem, 12 Eylül projesinin hedeflediği her şeyi şahikasına erdiriyor. Ülkeyi zengin bir azınlığın zimmetine geçirirken, giderek fakirleştirdiği kitlelerin rızasını pompaladığı şoven fanatizmle alıyor. Bir yanda fakirlerden gasp edilmiş evlerin üstüne dikilen tüketim tapınağı alışveriş merkezleri, diğer yanda sistemin işine gelmeyenlerin hesabını kestiği alışveriş merkezi kılıklı adliye binaları. İşte size yeni Türkiye…
Bugün, 12 Eylül rejiminin yarattığı iktidar ve o iktidara göbek bağıyla bağlı bir takım gruplar, 12 Eylül’ü ısrarla ve kasıtlı olarak salt bir ?askeri vesayet?, bu meseleyi de bir asker-sivil meselesi olarak tanımlayarak bunun üstünü örtmeye çalışıyor.
Rejimin bize itelediği iktidarla cunta mantığının bile itiraz etmeye zahmet etmeyeceği ?makbul muhalifler?, 12 Eylül mantığının tam ortasında ?12 Eylül’ü yargılama bayramı? kutluyor.
İki tane boş sandalye, o sandalyede oturmaya ömrü yetip yetmeyeceği belirsiz iki darbeci eskisi; koca rejimden yargılanmaya değer bulunan da bunlar. O rejimin mâli kaynaklarını sağlayanlar, ideolojik alt yapısını yaratanlar, dış bağlantılarını kuranlar bugün sınırsız gücün tadını çıkarıyorlar.
1980 model siyasal sistemle, 1980 model neo-liberal tahakkümle, 1980 model Türk-İslam ideolojisiyle 1980’in darbecileriyle hesaplaşacağız öyle mi? Hadi canım siz de. Köpeğin kuyruğuyla kavga etmesi gibi bir şey bu!
Sevdiklerini, yoldaşlarını, yakınlarını 12 Eylül faşizmine kurban verenler, o işkence çemberlerinden geçenler elbette ki bu dava hiçbir yere varmayacak olsa bile bir şekilde içlerini rahatlatmak istiyorlar. Otuz yıllık bir iç yangını bu. Bunun için iddianamede hor görülmüş, suçlu ilân edilmiş olmayı bile umursamıyorlar. Bunu anlayışla karşılamak lazım. Kaldı ki, bu davaya gözlemcilik yapmak herkesten çok onların hakkı.
Ama sakın o insanların bu davaya ilgisinden, ?ikinci 12 Eylül?ün getirdiği kepazeliğe destek verdikleri anlamını çıkarmayın.
Suratına tükürmek için yıllardır bekledikleri zalimlerin niyetine konulmuş iki boş sandalyeyle avunuyorlar, hepsi bu.
İlk Yorumu Siz Yapın