"Enter"a basıp içeriğe geçin

Ay: Şubat 2007

dalbudak

Saat geceyarısını bir hayli geçmişti. İkisinin de gözünden uyku akıyordu. Telefondaydılar.

?Senin sevgilin olamazsam öleceğim? dedi adam. Bunu söylerken sitem yoktu sesinde, kırgın değildi, tehditkâr hiç değildi. Panik ya da dehşet de yaşamıyordu, erken öleceğini öğrenmiş, ne kadar isyan etse de bunun değişmeyeceğini kabullenmiş herkesin vâkurluğunu taşıyordu. Üzüldüğü belliydi yine de.

Hajduk Split: Külhanbeyleri Zor Durumda

Yugoslavya… Tito’nun kristal küresi… Politik terminolojiyle bağlantısız, şairin diliyle konuşursak “kaygılardan azade.” Tito’nun ölümünden sonra ise kristal küre tuzla buz oldu, her parçası bir tarafa dağıldı, dokunanın elini kesti. Simon Cuper’i haklı çıkarırcasına futbol da hiçbir zaman yalnızca futbol olmadı Yugoslavya’da. Geride kalan yüzyılın en büyük katillerinden Arkan’ın tribün lideri, taraftar gruplarının paramiliter kuvvet olduğu, maçlarda ayrılık şarkılarının yakılan bayraklara eşlik ettiği bir ülkede olamazdı da zaten. Bu nedenledir ki Yugoslavya’yla ilgili anlatılan her futbol hikâyesi biraz savaş, biraz kan içerir. Kuşkusuz Hajduk Split’in hikâyesi de bundan farklı değildir.

Afrika Şampiyonlar Ligi: Futbolcu Diyarının En Gözde Arenası

Afrika kıtası… Yıllarca korudu bilinmezliğini, ta ki bir gün beyaz adam keşfedene dek. Sonra kaynaklarını verdi ona, emeğini verdi, günü geldiğinde canından başka verecek bir şeyi kalmamıştı. Onu da verdi, karşılığında özgürlüğünü aldı. Afrika özgürdü artık, ama yorgundu, tükenmişti, fakirdi. Geriye kendi kabile kültürüyle, sömürgeciliğin yerleştirmeye çalıştığı kültürün bir karmaşası ve cetvelle çizilmiş sınırlar kalmıştı. İçine düştüğü umutsuzluk ve kaosun içinde futbola sıkı sıkı bağlandı Afrika.