Bazen insanın içini fena hâlde şişiren bir ülkede yaşıyoruz. Bir haftaya sığabilen sıkıntı bazen ruhumuza sığamayıp taşabiliyor. Geride bıraktığımız haftadaki gibi.
Bazen insanın içini fena hâlde şişiren bir ülkede yaşıyoruz. Bir haftaya sığabilen sıkıntı bazen ruhumuza sığamayıp taşabiliyor. Geride bıraktığımız haftadaki gibi.
Bilen bilir, ben AEK taraftarıyım. Sıkı AEK taraftarıyım hem de.
Bazen soruyorlar ?neden AEK?? diye. Cevabı basit aslında.
Bir gün gurbet elde kendini İstanbul’u özlediğin için ağlarken bulursan sen AEK’lisindir zaten. Sen AEK’i seçmezsin, AEK seni seçer.
Çünkü AEK bir özlem meselesidir. Arkada bırakılıp gidilen yuvanın yasıdır. AEK, geri dönemeyeceğini bilmek ve hayatta kalmaya çalışmaktır.
?Abur cubur düşünürleri? televizyondaki tartışma hızlarını ?buyur edilmiş fikirler?e borçlular.
12 Eylül bugün bize yutturulmak istenenin aksine bir askeri vesayet projesi değildi. Aksine sivil ve kendiliğinden (halkın rıza gösterdiği) bir tahakkümü hedefliyordu.
Türkiye’de halkların politizasyonuna ve halk hareketlerinin kitleselleşmesine engel olamayan bir 12 Mart’tan ve Yunanistan’da kitleler tarafından yaka paça indirilen bir askeri rejimden sonra bu coğrafyada salt bir asker sultasına kalkışmak aptallık olurdu.
Hafta, Özgür Gündem’e 30 gün kapama cezası verilip sonra ölümü gösterip sıtmaya razı eder gibi bir haftalık yasaktan sonra ?affedildiği? hafta. Hafta, KESK’li emekçilerin Ankara’da polisten meydan dayağı yediği hafta, sırf gündemdeki yasalar hakkında düşündüklerini ifade etmek istedikleri için. Böyle bir haftada Türkiye akademiyasından, entelijansiyasından bu ülkede ifade özgürlüğü ile çalışmalar yapmasını beklemek son derece doğal, yapıyorlar da zaten.