Hatırlayabileceğiniz gibi geçtiğimiz hafta Gençlik ve Spor Bakanlığı on bin genci modern Türkiye tarihinin en büyük askeri fiyaskosunu anmak üzere Sarıkamış?a götürmüş ve İttihatçı Enver?in beceriksizliği ve dinginlenemez hırsıyla binlerce insanı ölüme mahkum ettiği bu rezilliği ?destan? olarak yeniden kodlamaya kalkmıştı.
Geçtiğimiz hafta tarihçi Prof.Dr. Edhem Eldem, Bianet’e verdiği ufuk açıcı röportajda bu konudan bahsetmedi ama anlattığı şeyler ?bindirilmiş kıtalar?ın Sarıkamış macerasını anlamak açısından son derece yararlı. Eldem, İstanbul ve şehircilik üzerinden AKP politikalarına bakıyor ve diyor ki; “1980 askeri darbesinden beri Türkiye?de yeni türden bir muhafazakârlık belirdi. Önce sola karşı İslam, sonra Turgut Özal’ın Türk-İslam sentezi derken artık Türk miliyetçiliğinin, Cumhuriyet’i Osmanlı kültürüyle bağdaştırmayı amaçlayan bir ?Osmanlıcı? kurgusuyla karşı karşıyayız. Bu kurgunun en sorunlu tarafı, büyük ölçüde milliyetçi olması ve dolayısıyla bir imparatorluğun karmaşıklığını bir ulus devletin tekdüzeliğine hapsetmeye meyyal olması. Başka bir deyişle aslında yüceltilen Osmanlı tarihi değil, Osmanlı kisvesi giydirilmiş bir Türk tarihi.?
Bu gerçekten şahane bir tespit. Üstelik yalnızca Eldem’in konu ettiği İstanbul’daki şehircilik felaketini açıklamıyor, bir zihniyetin toplumsal hayat üzerindeki tahakkümünü ne tür bir mantık üzerinden kurmaya çalıştığını da gösteriyor. AKP’nin politikaları; Osmanlı’dan itibaren her şeyi bir torbaya sokan, bağlamından sökerek başka bir bağlama oturtan, karıştıran ve yeniden üreten bir düşünce düzlemi üzerinden işliyor. Örneğin CHP’yi 1930’lardaki günahlarından sorumlu tutabiliyor ama tek partinin bile cesaret edemediği kitlesel ritüeli Sarıkamış’ta sergileyebiliyor. AKP’nin heybesinde İttihatçılar tu kaka ama Enver kahraman, darbecilik öcü ama 12 Eylül’ün kurumları baş tacı. Enver de var, Menderes de, Kenan Evren de var, Fatih Sultan Mehmet de. Bir ecdad çorbası, kulak memesi kıvamında bir tarihi-siyasi hamur söz konusu. Ulusçu tarih tezlerinin bile birbirine bağlarken ayıp olmasın diye azıcık özen gösterdiği meseleler birbirine teğelli, kopacak gibi olduğunda devreye çoğunluk olmaktan kaynaklı her zaman haklı olma iddiası giriyor. İktidar, adeta Orwell’ın “yenikonuş”u gibi yeni bir dil yaratıyor. Eskiden yan yana konulduğunda hiçbir anlamı olmayan şeylerin doğal ve normalmiş gibi algılandığı yeni bir bağlam de diyebiliriz buna. Bu acayip karışımın ürünlerini her yanda görebiliyoruz. Eldem, bunun şehircilik boyutunu isabetle tarif ediyor.
İşin gençlik boyutuna gelirsek, burada bu zihniyetin kalıcılaşma çabasını görüyoruz. İktidar, bir yandan oluşturduğu yeni bağlamı sorgulayanları bastırırken, diğer taraftan o bağlamı içselleştirecek yeni bir nesli yaratmanın peşinde koşuyor. Bu yaratım süreci, tâ kadınların vajinasından (Bülent Arınç kusura bakmasın) başlıyor. İktidar, doğacak çocuğun istediği koşullarda rahme düştüğünden emin olmak istiyor, kaç tane çocuk “üretileceğini” kontrol etmek istiyor, “üretim”in istenenin altında olmasını engellemek istiyor. Daha sonra çocukları olabildiği kadar erken örgün eğitime çekmek, ailenin mazallah yanlış bir şeyler öğretmesine engel olmak istiyor. Çocuğun okuduğu kitapları, öğreneceği ve öğrenmeyeceği şeyleri kontrol etmek istiyor. Hangi “ürün”lerin kaportacı çırağı, hangi “ürün”lerin bakan danışmanı olacağını bilmek istiyor. Sapla saman birbirine karışmasın istiyor. Yarattığı elitin sadakatini, kaderine bıraktığı kalabalığın ise biatını istiyor.
Ana rahminden üniversiteye kadar planlanmış bir Ak Gençlik projesinin ürünlerinin olgunlaşmasını görmemize daha var. Ama bu iktidarın prototipler yaratmasına engel değil. Günümüzün post-12 Eylül gençliğinin ele avuca gelenlerinin yirmi yıl sonrasının proje neslinin arşetipi olarak parlatıldığını görebiliyoruz. Enişteden ödünç takım elbise, babadan ödünç kravatla kamera karşısına kendini atıp ODTÜ’yü kınayan Öğrenci Konseyi başkanlarını, bütün okul kendisinden istifa etmesini isterken “İstifa etmem söz konusu bile değildir. Bu konuda manipülasyon yapılmasına müsaade etmem” açıklaması yapan sözüm ona öğrenci temsilcilerini, yirmili yaşlarında bakan danışmanı, müşavir, RTÜK üyesi olanları iyi izleyin.
Eldem’in şikayet ettiği İstanbul?a dikilen kitsch gökdelenlerin satış ofislerindeki örnek daireleri andırmıyorlar mı?
*13 Ocak 2013 tarihli Evrensel Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın