Hayatta her zaman sakin olmak gerekmeyebilir. Yani herkese karşı sakin olunması gerekli olmadığı gibi, bazen özellikle sukûnetle yaklaşılmaması gereken şahıslarla da karşılabilir insan. Böyle durumlarda insanın içinin içini yemesindense, karşısındakinin siniriyle uğraşmaya başlamasının elzem olduğunu düşünüyorum. En azından ben bunu yapmayı tercih ediyorum. İnfilak edeceksem de bunu birinin üzerinde gerçekleştiriyorum. Bir nevî psikolojik intihar bombacılığı.
İnsani muamele her zaman muhatabına ulaşmayabiliyor. Aslında kibar ve düşünceli hareketlerin genelde belli bir muhatabı da olmuyor. İnsan bunları kendi kendisine ne kadar klas olduğunu kanıtlamak için de yapıyor. Yoksa, karşındaki insanın söyleyeceğin hiçbir şeyi algılamayacağını bile bile kırılıp dökülmenin anlamı ne?
Benim alt komşuma insanca davranmanın da salakça olduğu geçen gece anlaşıldı. Tabii bu noktada kendileriyle ilgili bir takım arka plan bilgisini de iletmek gerekiyor. Alt kat komşum ya da komşularım -çünkü lüzumsuz bir şekilde çift hâlinde geziyorlar- gürültü için yaşayan insanlar. Bir fanatik dinci nasıl İsa’nın yeniden gelişini, Deccal’ı ve bütün o hikâyeyi göreceğini umut ederek yaşıyorsa, ya da kırk yaşında kel ve uzun saçlı olmayı aynı anda başaran bekar ötesi bir adam Bodrum’da nasıl on sekiz yaşındaki pembeleşmiş tombik İngiliz kızları götürme hırsıyla bar açıyorsa, bunlar da kendilerini buruşturulmuş devasa bir naylon torba ya da bir damperli kamyon dolusu patlamış mısır sanıyorlar. Komşularımdan vajinası olan, ki kendisine doğal yeteneklerinden dolayı deSibel dememiz mümkün, sinir bozucu genç şehir kadınıyla, ondan daha da sinir bozucu vamp yaratık arasında gidip geliyor. Siyah, düz ve uzun saçları, her an Addams Ailesi cast ekibine dahil olabilme ihtimaliyle salınırken, ev içerisinde dinlenilen müziğin 1980’lerin canı sıkıntısı olması bu imajı, hatta öbürünü de darma duman ediyor. Yani Pump Up The Jam’den ve benzer korkunç hitlerden kurtulmak, bizim için bizden elli yıl öncekilerin Hitler’den kurtulması kadar azap verici ve hayret uyandırıcı uzunlukta değil miydi?
Alt komşularımın penisi olanına gelince, onun durumu deSibel’den de sıkıcı. Saçları hafif kırlaşmış, dibine kadar şehirli, bir çeşit ev hayvanı. Herif olay mahaline geldiğinde, kadının can sıkıcılığı da kartezyen olarak artıyor. Bu noktada, aralarındaki ilişkinin mahiyetini de biraz tarif etmezsem ölürüm. Eğer es kaza deSibel’le kocasının evine ?kesin lan gürültüyü, buna kafa derler? minvalinde bir sorti düzenlemeye kalkarsanız, kapıyı yüzde bin seksen deSibel açar. Kem küm, girizgâh ve ilk ?verse? bölümünde her meraklı ev hayvanı gibi deSibel’in bu meselde ayrı bir ismi hiç hak etmeyen kocası olay yerinde belirir. Burada herifin aldığı konumun koordinatları göstergebilimsel önemi hâizdir; deSibel’in hafif arka çaprazında, kafasını hafifçe kadının omzuna koyabilecek şekilde. Bu görüntüde insanın çıkarabileceği en az acıklı anlam ?başarılı kadının arkasındaki erkek? olabilir, ki bu bile pek çıkarılabilecek gibi değildir. Görüntü daha çok açık kapı gördüğünde kaçmaya yeltenen, bu nedenle de kapı aralandığında ayakla kapının arkasına tepiklenen traşlı köpek görüntüsüdür. İnsan o anda ?kesin ulan? ülküsünden hafifçe uzaklaşır, çünkü bu acınası görüntü insanda spontane bir şekilde acaba deSibel’in bu herifi ayda kaç kez aldattığı merakını doğurur. Bununla ilgili bir hikâye yazmak da mümkün olurdu ancak henüz matematiksel edebiyat gibisinden bir türe hâkim olmadığım gibi logaritmam da hiçbir zaman o kadar kuvvetli olamadı.
DeSibel, aldatılmaktan bir hâl olmuş kocası ve evdeki garnitür gürültülere maruz kalmanın korkunç taraflarından biri çoktan bağrıntı kıvamına gelmiş konuşmaların seçilebilir olmasıdır. Daha kötüsü şarkı olduğu düşünülen ve insanda her an seksenli yılları havaya uçurma hissi uyandıran rastlantısal nota birlikteliklerine eşlik etme dürtüsü, deSibel’in parti mürettebatında hâkim eğilimdir. Gecenin üç buçuğunda bir C&C Music Factory şarkısına eşlik eden adamları duymak istemezsiniz. Aslında o anda gerçekleşen bir işitsel rus ruletidir. Altı tane parti kişisi ortaya atabilecekleri en yüksek notayı atar, genellikle şarkıdaki asıl nota ıskaladıkları yedinci nota olur. işitsel rus ruletinin hatırı sayılır boktan tarafları oynayanları değil etraftakileri öldürmesi ve normal rus ruletinde tabancada yalnızca bir kovan doluyken, bunda yalnızca bir notanın doğru olmasıdır. Bu bakımdan işitsel rus ruletine maruz kalmak, kezzap içmekten daha kesin ve acılı bir ölüm yöntemidir.
Konuya geri dönmek gerekirse, ki gürültü o kadar çabuk kesilmeyeceği için illa ki dönmek gerekecektir, deSibel ve Tontiş’le mücadele için (vallahi dayanamadım) mutlaka bir eylem planı gereklidir. Öyle normal eylem planı da işe yaramaz, böyle sağlamından alengirli komplo yaratmak elzemdir. Bir kere, kesinlikle gidip konuşmayı denemeyin, ben denedim, lüzumsuz.
Tam olarak şöyle oluyor:
Kapıyı çalıyorsun…
Kapıyı çalıyorsun…
O sırada CC Catch de aynı tondan bağırdığı, kendini parti hayvanı sanan düz hayvanlar da aynı sesi çıkarmaya uğraştığı için duyulmuyor.
Kapıyı çalıyorsun…
?Kapı mı çaldı??, ?Çaldı, çaldı?, ?yok çalmadı?, ?evet çaldı? şeklindeki anlamsız karmaşayı naklen dinliyorsun. Halbuki biri kapıya baksa gerçekten çaldı mı öğrenecekler. Ama tabii çalmamışsa işin ucunda salak durumuna düşmek var. Aslında az önce hep bir ağızdan I Will Survive boğazladıklarını düşünürsek salak durumuna çıkma ihtimalleri daha yüksek.
Kapı açılıyor, az önce anlattığım acıklı manzara karşına çıkıyor.
Manzarayı sindirmeye, Tontiş’in hâline gülmemeye çalışıyorsun.
Çalışıyorsun…
Olmuyor…
Son bir dirâyet ile kendine geliyorsun, ağzından ıslık gibi gülmeyle karışık ?yarın sabah işe gideceğim de? gibi bir şey çıkıyor.
deSibel sana ne zaman taşındığını soruyor, kekeleyerek ?üç ay? diyorsun, bu sırada konuşmada avantajını tamamen kaybettiğini hissediyorsun, deSibel’le Tontiş gözünde dominatriks hâllerde canlanıyor. Kafandaki imgeyi silmeye çalışırken Tontiş’in ağzına pembe mi kırmızı mı tıkaç daha çok yakışır diye bakınıyorsun.
?Daha önce rahatsız olmadın mı?? diyor, ?daha önce işe gitmedim? diyorsun. Yuh! Seni çağırıp işe başlamanı kutlamadıklarına dua et!
?Yani geceleri çalışıyorum? diye düzeltiyorsun. Doğru bile olsa, söylemen gereken şey bu değil. ?Kesin ulan? diye gidip ?ya kusura bakmayın, ben bir eşeklik yapıp yarın sabah sekizde çalışmaya karar verdim, sizin parti de sıkıntıya düştü? demek üzereyken geri dönüyorsun.
DeSibel arkandan şuh şuh ?iyi geceler? diyor, dönüp ?siktin gecemi, ne gecesi be? diyemiyorsun. Hani kuyruğun olsa, kesin kıstıracaksın. ?Bir erkeğin Tontiş’leşme süreci? belgeselinde kendine yardımcı olamayan oyuncusun.
Yani, yapmayın!
Daha komplike çözümlere ihtiyaç var. Polisi arama, çünkü gelmiyorlar. Ama ne hissettiğini anlıyorlar, çünkü sen nasıl parti hayvanatından kaçamayıp yataktan fırladıysan, senin telefonun da polisi öyle fırlatıyor. Polisin en sakin zamanı, uyuduğu zaman olduğundan elleme, uyusun.
Ben uzun araştırmalarım sonucu asıl kilit noktanın deSibel’lerin yan dairesi olduğuna kanaat getirdim. Oradaki kadın sinirlerini aldırmış, ızgaralık kontrafile olarak kremalı mantar sosunun kıvamına göre iş görebilir ama duruma el koyan sinirli komşu olma potansiyeli açısından çok çok İsviçre bir görünüm arz ediyor. Bize daha yayılmacı, eli sopalı komşu lazım. Sınıra asker yığsın, höt zöt yapsın, ?casus belli? desin, belli olan casusları assın kessin. Lâkin bu delikanlı komşunun deSibel’e sulanmaması için heteroseksüel bir kadın olmasında büyük yarar var. Hatta adı Kaplana, Aslana gibi bir şey olabilir. Saça asılabilirse de faydası olur.
Kaplana’da aradığımız özelliklerden biri ani gırtlaklama yeteneğinin olması. Kapı açılıp Tontiş de geldiği an, ikisini tuzluk-biberlik gibi yakalayıp sıkıştırmalı. Diğer parti zerzevatı zaten figüran, onlar korkup sesi kısar hemen. Ama deSibel ekarte edilmeli, Tontiş’in gırtlaklanması ise yalnızca Tontiş olduğu için.
Sözün özü, nezih bir semtte zemin katta oturacak Kaplana adayları arıyorum. Aranan özelliklere uyan tırnaklı hanımlar geçmiş vukuatlarını budaklı meşe odununa nakşederek kapıma bıraksınlar. Kazanan adayın depotizosunu filan ben ödüyorum. Yeter ki biri beni yataktan Technotronic eşliğinde fırlamaktan kurtarsın. Vallahi Özal filan geri dönecek diye korkuyorum.
İlk Yorumu Siz Yapın