Geçen hafta sonu, onlarcası devlet eliyle öldürülmemiş, yüzlercesi hapsedilmemiş, binlercesine tecavüz edilmemiş gibi 23 Nisan çocuk bayramını kutladık. Memlekette yaşam koşulları mütemadiyen iyiye giden tek çocuk olarak Ogün Samast?ı, mil pardon, Suça Sürüklenen Çocuk?u tanıyoruz, ama olsun. Devletimize çocuk şenliğini ?pamuk dedemiz? Hüseyin Üzmez?e ihale etmediği için minnettarız.
Bu haftalar futbolda alt yaş gruplarında Türkiye Şampiyonaları?nın sonlandığı haftalar. On beş yaş altı (U15), on yedi yaş altı (U17) ve on dokuz yaş altı (U19) gruplarında finale aynı iki kulüp çıktı; Beşiktaş ve Fenerbahçe. Bu ?başarı?lar mutlaka bir yerde kulüp yönetimlerin propaganda, taraftarların ise kendini tatmin aracı olarak kullanılacak, daha kullanılmaya başlanmadan muhalefet şerhini koyalım.
Öncelikle, dünyanın hiçbir yerinde tüm altyapı yaş gruplarında ulusal şampiyona finallerinin aynı kulüpler tarafından oynanması çok öyle sevinilecek bir şey değildir, hele ki bu iki kulüp ülkenin en büyük kulüplerinden ikisiyse. Çünkü altyapıda ulusal şampiyon olmak asıl hedef değildir. Asıl hedef, o çocukları sağ salim yetişkin sporcular hâline getirebilmek, bunu yaparken de onları fiziksel ve psikolojik olarak rekabetçi futbola hazır etmektir. Aynı iki kulüp, her yaş grubunda finalist olarak karşımıza geliyorsa, bu o iki kulübün hedefi hatalı belirlediği anlamına gelir.
Alt yaş gruplarında, hele ki yaş küçüldükçe şampiyonluğa oynamak o kadar zor değil, ama bedeli çok ağır. 13-14 yaşındaki çocuklara takım oyununu zorunlu tutarsanız, her oyuncuya belli bir görev verir ve o görevin dışına zinhar çıkmamasını tembihlerseniz, çalışmalarınızı da bu yönde yaparsanız çok rahat zirveye oynarsınız. Ama o çocukların yeteneklerini de, psikolojisini de katledersiniz.
12-17 yaş arası futbolcu adayının (asla futbolcu değil, futbolcu adayı) yeteneklerinin en çok geliştiği dönem. Bu dönemde çocuk bireysel yeteneklerini keşfediyor ve geliştiriyor. Bu dönemde takım oyunu ve rekabetçi futbolun dozajının çok iyi ayarlanması gerekiyor. 12-14 yaş grubuna hedef olarak kupa kazanmayı koyarsanız, o takımı hepten çöpe atmışsınız demektir. Bunun iki nedeni var.
Birincisi, yukarıda anlattığım gibi alt yaş gruplarında takım oyununun başarıya giden kesin yol olması. Takım oyunu, küçük yaş gruplarının dopingi gibi. O yaş grubunda yapmamanız gereken şeyleri yaparak kısa vadede başarı sağlayabilirsiniz ama uzun vadede bu o çocukların spor hayatını kısaltacaktır. Çünkü yeteneklerin gelişmesi gereken dönemde yalnızca takım oyunu oynamak ve belli görevleri üstlenmek, onların eksik kalmalarına yol açacaktır.
Diğer faktör ise psikolojik. Rekabetçi futbol, oyuncunun omzunda bir yük. Çalışmalar, bu yükün normal bir insan tarafından ortalama on yıl taşınabileceğini gösteriyor. Ancak olağanüstü bir zihinsel kuvvet, bu süreyi ileri çekecek adımları atmanızı sağlıyor. Siz çocukları rekabetçi futbola erken çektiğinizde bu on yılı da erken başlatıyorsunuz, yani bombanın pimini çekiyorsunuz. 14 yaşındaki çocuğu rekabetçi futbolun ortasına attığınızda, büyük ihtimalle 24-25 yaşında o çocuk ortadan yok oluyor. U17 Dünya Şampiyonu kadrolara bakın. O kadrolardan ancak üç-dört oyuncunun başarısını A takımda da sürdürebildiğini göreceksiniz. Buna karşın, o yaş gruplarında takıma giremeyen oyuncuların da gelişimini devam ettirdiği, milli olamayanın ya da büyük kulüplerin alt yapısına giremeyenin çöpe atılmadığı ülkelerde altyapı A takımlara anlamlı bir katkı sağlar. Altyapıda kupa anlamında çok büyük başarıları olmayan Almanya?nın senelerdir 23-24 yaş ortalamalı A takımlarla ses getirmesi bunun bir örneğidir.
Aslında futbolda çocuklara nasıl davranmanız gerektiğiyle, diğer alanlarda nasıl davranmanız gerektiği arasında pek bir fark yok. Çocuklara yaşlarının gerektirdiğinden, kaldırabileceklerinden daha fazlasını yükleyemezsiniz. Çocuk, altyapıya girdiğinden itibaren gelişme süreci boyunca ?futbolcu adayı?dır. Bu süre içersinde daha fazla yük kaldırabilecek şekilde yeteneklerini geliştirir ve psikolojik olarak hazırlanır. Spor, doğası gereği içinde rekabeti, kazanmayı ve kaybetmeyi barındırır. Bu bakımdan altyapının öncelikli görevi, çocuğu bunlara hazırlamak ve hazır oluncaya kadar onu rekabetin zararlarından korumaktır. Spor, çocuğun kafasında ?kazanmayı ve kaybetmeyi barındıran bir şey? değil de ?kazanmak ve kaybetmekten ibaret bir şey? olarak kodlanmasını engellemektir. Çünkü kazanmak ve kaybetmek sporcu adayı çocuğun zihninde kaldıramaz bir yük hâline geldiğinde, iki seçenek ortaya çıkar; birincisi, spordan kaçmak, ikincisi ise kazanmak için olabilecek her şeyi denemek.
Bu ikisinin de ne çocuk, ne de spor için iyi sonuçlar verebileceğini söylemek gereksiz.
*26 Nisan 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın