Türkiye’deki her basketbolsever gibi benim de Efes Pilsen’le hukukum çok eskiye dayanıyor. Benim hatırlayabildiğim en eski kadroları Lütfi’li, Emir’li, Ömer Saybir’li kadro. Bir de tabii o zamanlar Efes kadar sevdiğim tek takım olan Celtics’in efsanesi Larry Bird’e -şeklen- benzettiğim Scott Roth ve ablamların hasta olduğu Hakan Yörükoğlu var. Sene 1986. Basketbol topu elime sığmıyor, maçları topun üstüne oturup seyrediyorum.
Sonra 1990’lar geliyor. O efsane kadro. Tamer Oyguç, Ufuk Sarıca, Volkan Aydın, Petar Naumoski ve benim açık ara en sevdiğim Taner Korucu. Ortaokuldan gelince açıyorum televizyonu, Efes’in Avrupa maçı var. Rakip Limoges, Bayer Leverkusen ya da Taugres, kim bilir. Onları izlerken durabiliyor muyum, hayır. Yalvar yakar aldırdığım bir potam var, hani şu Amerikan filmlerinde garaj kapılarına asılanlardan. Bizim Bakırköy’deki evin bahçesi var ama insan boyunda otlar bürümüş, spor namına ancak offroad yarışı yapılabilir. Topu sektirsen otların arasında bulamazsın. Mecburen evin tek büyük odasına takılıyor pota. Televizyonda maç açık, ben hücumları tek tek oynuyorum. Mesela Efes geriye düşüyor, hemen oyuna Taner Korucu’yu sokuyorum, iki tane üçlük atıyor, onu gören Ufuk Sarıca da coşuyor, bir tane de Volkan Aydın. Sonra Petar, içeri Larry’e top indiriyor, basıyor smacı, kazanıyoruz. Bazen o yılların smaç şampiyonu Mustafa Kemal Bitim’e de bastırıyorum son smacı ki alt yapı gelişsin. Ve tabii Stefanel rövanş maçı… Basketbol, tek kanallı televizyonun verdiği dünya şampiyonalarından sonra ilk kez prime-time’da… Herkes ekran başında, Petar atıyor, Murat Murathanoğlu coşuyor. O coşuyor, biz çıldırıyoruz. Basketbol demek Efes demek bizim için.
Şimdi gelen haberlere bakıyorum. Efes, Beşiktaş taraftarı maça gelemesin diye bilet fiyatlarını 45 liraya fırlatıyor. Üstelik bunu ilk kez ve yalnızca Beşiktaş’a karşı da yapmıyor. Türkiye’de bir nesle basketbolu öğreten, sevdiren kulüp, basketbol maçlarının seyircisiz oynanmasını bu ülkeye reva görüyor. Efes Pilsen, Beşiktaş’la oynanan 2004-2005 final serisinden beri bunu kulüp takımlarına sürekli yapıyor. Yıllarca salonlara seyirci çekebilmek için canını dişine takan Efes, bu kez ?seyirci gelmesin, biz kazanalım? diyor. Tamer Oyguç’la, Emir Turam’la basketbolu sevenlerin çocukları Kerem Gönlüm’ü, Kerem Tunçeri’yi izlemesin istiyor. Daha playofflarda bile değilken, kupa daha Kaf Dağı’nın ardındayken…
Yetiyor mu, yetmiyor. Efes Pilsen ? Fenerbahçe Ülker maçı. Türkiye basketbolunun Lakers-Celtics’i yani. On binlerce insan o maçı bekliyor. Üçüncü çeyreğin başında bir zarf gidiyor federasyona. Efes, Fenerbahçe Ülker Jasikevicius’u oynattı diye maçı hükmen kazanmak istiyor. Maç boyu üç asistten başka bir şey yapmamış yol yorgunu ?Saras? oynadı diye on binleri heyecana salan o maçı ?yok sayalım? diyor. Neymiş? Maç pazar oynanacakken pazartesiye ertelenmişmiş, pazar oynansaymış Jasikevicius yetişemeyecekmişmiş. Mızıkma tarihine altın harflerle geçecek bir bahane! Şu ülkenin en güzel basketbol rekabetini hükmen bitirmeye birilerinin gönlü işte bu bahaneye razı oluyor. Basketbol seyircisini, rakibi geçtim, sahada canla başla çalışan kendi oyuncusuna saygı duymuyor. Efesli oyuncular ?siz boşuna uğraşmayın, biz bu maçı masada alırız? mesajını hak etmiyor. ?Seyirci gelmesin, biz kazanalım?dan ?maç hiç oynanmasın, biz kazanalım?a geçen Efes Pilsen idarecileri Türkiye’ye sevdirdikleri spora ayıp ediyorlar.
Ne 1980’lerin Efes’i, ne de 1990’ların Efes’i geldiği yere cinliklerle, küçük hesaplarla gelmedi. Türkiye’nin zirvesine, Avrupa’nın zirvesine ?aman hükmen kazanalım?, ?aman boş salonda rahat oynayalım?larla gelmedi. O yüzden kazanılan her kupasına saygı duyuldu. Hatta kaybettiği Aris finali bile efsane oldu, rakip çığrından çıktığında dahi efendiliğini bozmadığı için. Şimdi ise işi Efes çığrından çıkarıyor, Efesli idarecileri kusura bakmasın ama basketbolla tanıştırdıkları nesillerin kalbini kırıyorlar. İşte bu yüzden asıl kural hatasını kendileri yapıyorlar.
[…] This post was mentioned on Twitter by Dağhan Irak and Dağhan Irak. Dağhan Irak said: Bu hafta Taraf'taki köşemde "Asıl kural hatası" başlığıyla Efes Pilsen'i yazdım. Buradan da okuyabilirsiniz: http://bit.ly/ggMjb2 […]
Efes Pilsen, 80’li yılların ortasına doğru aklı yetmeye başlayan insanlar için basketbolu sevdiren en önemli figürdür. Aydın Örs’ün geriye düştüğü vakit ön sahada yaptırdığı baskılı savunma ve Tamer Oyguç’un direği olduğu alan savunması hala aklımda. Ancak üzülerek söylemek isterim ki; Efes Pilsen zamanını doldurmuştur. Tıpkı Eczacıbaşı ya da Paşabahçe’nin doldurduğu gibi. Senelerdir büyük ağabey olarak at koşturdukları yere rekabetin girmesi, tavırlarını baştan sona değiştirmiştir. Ve ne acıdır ki spordan ziyade, yaptıkları işe bir pazar olarak baktıkları ortaya çıkmıştır. Pazar payını paylaşmak istemedikleri için de; iki sezon önce organize doping yapmayı göze alıp, geçtiğimiz sezonu ise kapatırız kulubü tehditleriyle bitirdiler. Bu sene işi sona bırakmayıp, maç maç düşünerek, yeri geldiğinde bilet fiyatlarıyla oynayıp, olmazsa hükmen galibiyet kovalar oldular.
Kamuoyunun teşekkür edip, miladını dolduran bir müessese kulubüyle daha veda vaktidir.
Akılımı karıştıran konu(lar), 3üncü çeyreğin başında skor 37-41 ve bu “Zarf” federasyona iletiliyor.Efes maçı kazansaydı bu zarf dikkate alınacak mıydı?Efes bu zarfı maçı gözden çıkardığı için mi verdi? Kazanmayı garantilemek amacı ile mi ? Yoksa gerçekten bunun bir kural hatası olduğunu düşünüp maçın skoru ne olursa olsun böyle bir itirazı etme hakkını mı kullandı? Sara 3 asistinin yanina 20 sayı eklemiş olsaydı hakılı olabilir miydi ?