"Enter"a basıp içeriğe geçin

Yazar: Daghan Irak

Aziz Yıldırım’ın savunması ve bir mikro-ulusun kurgulanmış tarihi

Ulusçu tarih anlayışıyla yetiştirilmiş bir insan topluluğunun takıntı derecesindeki her zaman haklı olma ihtiyacı ve bunun için geliştirdiği savunma mekanizmaları (inkâr ve karşı saldırı) birer ?mikro-ulus? olarak tanımlayabileceğimiz futbol kulüplerinin taraftlarlarına ister istemez doğrudan etki eder. Şu söylenebilir; futbol taraftarlarının olaylar karşısındaki tavrı, içselleştirilmiş inkâr ve fanatizm duyguları temelini altı yaşından itibaren gerçekleşen kesintisiz beyin yıkamadan almaktadır. Bu nedenle ulusçu tarih anlayışını eşelemekte fayda var. Örgün tarih eğitiminin Türkiye halkının maruz kaldığı en sürekli propaganda olduğunu düşünürsek, bunun genel algıya etkisini ve futbol taraftarlığına yansımasını yadsıyamayız. Dahası, Şike Davası’nda taraftarların aldığı tutumları çözümlemede ulusçu tarihin yöntemlerini anlamış olmanın yardımı büyük olacaktır.

Aziz Yıldırım beraat etmeli!

Aziz Yıldırım şu anda devam eden ?şike davası?ndan beraat etmeli, diğer tüm sanıklarla beraber. Çünkü ilk tutuklandığı günden itibaren kişisel ve adil yargılanmaya dair hakları ihlal edildi. Şahsi bilgileri gazetelere sızdırıldı, itibarını kötüleyecek yayınlar yapılmasına izin verildi, tutukluluk bir yıldırma ve cezalandırma yöntemi olarak kullanıldı, üstelik sağlık durumununun kötüleşmesine rağmen. Türkiye, 1959-2010 yılları arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ?adil yargılanma hakkının ihlâli?, ?uzun tutukluluk süresi? ve ?sürecin gereksiz uzaması? gibi suçlardan tam 1139 kez mahkum oldu. Son on yılda bu suçlarda açık ara Avrupa birincisi. Bir devletin hiçbir yurttaşına bunları yapma hakkı yok. Eğer savcılar yargı önüne çıkardıkları insanların suçlu olduğundan bu kadar eminseler, bu süreçler kuralına göre işleyecek. Aksi takdirde verilecek hiçbir mahkumiyet kararı meşru değil. O yüzden baştan şunu bir kenara yazalım; Aziz Yıldırım adil yargılanmıyor ve bu nedenle bu davadan aleyhine çıkacak hiçbir sonuç vicdani olarak tatmin edici olmayacak. Bu tabii ki yıllardır cezaevlerinde mahkeme bekleyen yüzlerce sanık için de geçerli. Bu tüm yurttaşların adalet önündeki hakkı, Aziz Yıldırım’ın da.

Bir yılbaşı muhasebesi…

Yılbaşı gecelerinin en az tombala ya da alkollü araç kullanımı kadar klasiği geride kalan yılın yarım yamalak muhasebesi ve yeni yıl için alınan kararlar. Kararlar kısmına pek girmiyorum, sonuçta yılbaşı da bir gün ve hayatınızdaki koşulları ne kadar değiştirebiliyorsa o kadar değiştirebiliyor. Olanlar, öyle olmaları gerektiği için, başka türlü olamayacakları için öyle olmaya devam ediyor, Marx’ın dediği gibi.

Ece Hanım’ın “herkes”i

“Sınıfsız Domates” denen o garabet yazısını eleştirdiğimden beri Ece Temelkuran hakkında yorum yapmamak için ciddi bir özen gösteriyorum. Zira Temelkuran’la ortak arkadaşlarımız, dostlarımız var ve onlar arkadaşlarını korumak istediklerinde ne yazık ki işler kişiselleşiyor, kalpler kırılıyor. Ama şunu da söyleyeyim, o “Sınıfsız Domates” yazısına yapılan onca savunma içinde, başta Temelkuran’ınki olmak üzere, yazının içeriğindeki avuç dolusu faül hakkında tek bir doyurucu savunma gelmedi. Onun yerine bol bol “Ece iyi kızdır” savunması dinledim. Ben de “kötüdür” demedim zaten, tanımam da kendisini.