Antik çağlardan beri halk arasında oynanan oyunların endüstri devrimi sonrasında modern spor dallarına dönüşmesi, başlangıcından itibaren politik ve ideolojik bir çerçevenin içinde gelişti. Özellikle pek…
Antik çağlardan beri halk arasında oynanan oyunların endüstri devrimi sonrasında modern spor dallarına dönüşmesi, başlangıcından itibaren politik ve ideolojik bir çerçevenin içinde gelişti. Özellikle pek…
Ulusçu tarih anlayışıyla yetiştirilmiş bir insan topluluğunun takıntı derecesindeki her zaman haklı olma ihtiyacı ve bunun için geliştirdiği savunma mekanizmaları (inkâr ve karşı saldırı) birer ?mikro-ulus? olarak tanımlayabileceğimiz futbol kulüplerinin taraftlarlarına ister istemez doğrudan etki eder. Şu söylenebilir; futbol taraftarlarının olaylar karşısındaki tavrı, içselleştirilmiş inkâr ve fanatizm duyguları temelini altı yaşından itibaren gerçekleşen kesintisiz beyin yıkamadan almaktadır. Bu nedenle ulusçu tarih anlayışını eşelemekte fayda var. Örgün tarih eğitiminin Türkiye halkının maruz kaldığı en sürekli propaganda olduğunu düşünürsek, bunun genel algıya etkisini ve futbol taraftarlığına yansımasını yadsıyamayız. Dahası, Şike Davası’nda taraftarların aldığı tutumları çözümlemede ulusçu tarihin yöntemlerini anlamış olmanın yardımı büyük olacaktır.
Aziz Yıldırım şu anda devam eden ?şike davası?ndan beraat etmeli, diğer tüm sanıklarla beraber. Çünkü ilk tutuklandığı günden itibaren kişisel ve adil yargılanmaya dair hakları ihlal edildi. Şahsi bilgileri gazetelere sızdırıldı, itibarını kötüleyecek yayınlar yapılmasına izin verildi, tutukluluk bir yıldırma ve cezalandırma yöntemi olarak kullanıldı, üstelik sağlık durumununun kötüleşmesine rağmen. Türkiye, 1959-2010 yılları arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ?adil yargılanma hakkının ihlâli?, ?uzun tutukluluk süresi? ve ?sürecin gereksiz uzaması? gibi suçlardan tam 1139 kez mahkum oldu. Son on yılda bu suçlarda açık ara Avrupa birincisi. Bir devletin hiçbir yurttaşına bunları yapma hakkı yok. Eğer savcılar yargı önüne çıkardıkları insanların suçlu olduğundan bu kadar eminseler, bu süreçler kuralına göre işleyecek. Aksi takdirde verilecek hiçbir mahkumiyet kararı meşru değil. O yüzden baştan şunu bir kenara yazalım; Aziz Yıldırım adil yargılanmıyor ve bu nedenle bu davadan aleyhine çıkacak hiçbir sonuç vicdani olarak tatmin edici olmayacak. Bu tabii ki yıllardır cezaevlerinde mahkeme bekleyen yüzlerce sanık için de geçerli. Bu tüm yurttaşların adalet önündeki hakkı, Aziz Yıldırım’ın da.
Türkiye’nin özgürlükler bakımından son derece zor bir dönemden geçtiği, yalnızca hapisteki gazeteci rakamlarıyla bile çok rahat kanıtlanabilecek bir gerçek. Zaten siyasi iktidar ve yandaşları da…
Bundan üç yıl kadar önce ilköğretim okulları seviyesindeki ulusal futbol turnuvasının organizasyonunda çalışırken tanışmıştım Semanur’la. Semanur, 10 yaşındaydı, şimdi 13 olmuştur. Şırnaklıydı, babasına ne olduğunu…
Futbol, bir popüler kültür öğesi olarak, üzerine yapılmış her türlü entelektüel çabanın, her düşünce kırıntısının sloganlaşmasına ve içinin boşaltılmasına çok açık bir alan. Bu durum…
2012 Afrika Uluslar Kupası başladı. Bu turnuvayı katılan ülkelerin ve kıtanın ruh hâlini, içinde oldukları durumu, hikayesini, tarihini bilmeden anlamak çok zor. Afrika hâlâ emperyal güçlerin ve onların uzantılarının oyun alanı ve biz bu kıtayı anlamak için o hesapları da göz önünde bulundurmak zorundayız.
Türkiye’nin gördüğü en büyük futbolculardan Lefter’le Rauf Denktaş’ın aynı gün vefat etmesi kaderin sevimsiz bir cilvesi. Aslında tarihle yüzleşme konusunda başarılı bir ülke olabilseydik, bu…
Yılbaşı gecelerinin en az tombala ya da alkollü araç kullanımı kadar klasiği geride kalan yılın yarım yamalak muhasebesi ve yeni yıl için alınan kararlar. Kararlar kısmına pek girmiyorum, sonuçta yılbaşı da bir gün ve hayatınızdaki koşulları ne kadar değiştirebiliyorsa o kadar değiştirebiliyor. Olanlar, öyle olmaları gerektiği için, başka türlü olamayacakları için öyle olmaya devam ediyor, Marx’ın dediği gibi.
“Sınıfsız Domates” denen o garabet yazısını eleştirdiğimden beri Ece Temelkuran hakkında yorum yapmamak için ciddi bir özen gösteriyorum. Zira Temelkuran’la ortak arkadaşlarımız, dostlarımız var ve onlar arkadaşlarını korumak istediklerinde ne yazık ki işler kişiselleşiyor, kalpler kırılıyor. Ama şunu da söyleyeyim, o “Sınıfsız Domates” yazısına yapılan onca savunma içinde, başta Temelkuran’ınki olmak üzere, yazının içeriğindeki avuç dolusu faül hakkında tek bir doyurucu savunma gelmedi. Onun yerine bol bol “Ece iyi kızdır” savunması dinledim. Ben de “kötüdür” demedim zaten, tanımam da kendisini.