"Enter"a basıp içeriğe geçin

Yazar: Daghan Irak

Başka bir Amerika’yı keşfetmek

Amerika’dan bir spor hikayesi daha anlatırsam adım ?Amerikancı?ya çıkacak. Daha önce adım neler nelere çıktığı için sorun değil, bu hikayeyi mutlaka anlatmam lazım.

Hikayemiz ?peynir eyaleti? Wisconsin’in mütevazi şehirlerinden Green Bay’de başlıyor. 1919’da bu şehirde Amerikan futbolunun günümüzde hâlâ var olan en eski takımı Packers kuruluyor. İlk yıllarda sponsor desteğiyle yürüttükleri kulüp, dördüncü yılında karaya oturuyor. Diğer profesyonel takımlarının yaptığını yapıp kulübü büyük yatırımcılara satmak tek çıkar yol gibi gözüküyor. Ancak şöyle bir sıkıntıyla karşılaşıyorlar; hiçbir yatırımcı Packers’ı 100 bin nüfuslu Green Bay’de tutmak istemiyor. Çünkü Green Bay, her şeyiyle bir ?küçük balık? ve serbest piyasanın ?büyük balık?ları küçükleri yalnızca servis tabağında dilimlenmiş vaziyette seviyorlar.

Spor bu yüzden var!

Spor nedir? Ne işimize yarıyor?

Sağlıklı yaşam için yapılandan bahsetmiyorum, rekabetçi spordan bahsediyorum. Biz bu koşturup duran adamları, kadınları niye izleyip duruyoruz? O adamlara, kadınlara sabah akşam kelimenin tam anlamıyla kusana kadar idman yaptıran, bunu meşru bir para kazanma aracı hâline getiren ne?

Tek sorun Hiddink!

Almanya maçını hepimiz izledik. Almanlar o kadar zahmetsizce kazandı ki, 1980’lerdeki o ne yaparsak yapalım rakibin elini kolunu sallayarak fark attığı maçları hatırladık.

Futbol sahasında, yani aut ve taç çizgilerinin arasına sıkışmış o dikdörtgende olan bitene bakarak her şeyi anlayabilen ve bu bakımdan hepimizin kat kat üstünde kıymet görmeyi hak eden dahiler hemen koydular teşhisi. Sorun Hiddink’ti. Üç senede Almanlar futbollarını geliştirirken, biz Hiddink’le gerilere gitmiştik.

Evet, bence de tek sorun Hiddink!

“Yenilmez Armada” nedir?

Malum bizim sitenin tarih yazarı sevgili Ali Murat Hamarat. Çok iyi bir yazar olduğu kadar, çok da iyi bir Galatasaraylı olduğu için bilhassa Galatasaray’la ilgili konuları yazmasını ondan bekliyorum. Her ne kadar spor tarihçiliği üzerine çalışma yapmış da olsam, oturup okuması, yazmasından çoğu zaman daha zevkli oluyor, Ali Murat gibi yazarlar varken.

Ama bazen benim de yazasım geliyor. Özellikle de sapla saman birbirine karıştığında. Tıpkı bugünkü gibi…

Voleybol gerçekten kadın oyunu mu?

Bu memleketin düşünce dünyasında da, benim kişisel tarihimde de Tanıl Bora’nın yeri ayrıdır. Vaktinde bana güvenip rahmetli Mehmet Ali Gökaçtı’nın son kitabı ?Bizim İçin Oyna?nın editöryel direksiyonunu bana bırakmasını unutamam, unutursam terbiyesizlik etmiş olurum. Dahası şu dönemde Tanıl’ın önemini, değerini daha da iyi anlıyorum. Zira Türkiye’de futbolun alnına kadar pisliğin içine battığı şu dönemde yayıncı kuruluşun ve ticarethaneye dönüşmüş kulüplerin zoruyla oynatılan şaibeli ligle ilgilenmediğini açık açık ifade edebilen, üstelik iki hafta sonra çark etmeyen nadir onurlu kalemlerden biri o bu spor dünyasında. İyi ki var!

Guti ya da “bir Erasmus öğrencisinin anıları”

Başlıktan böyle girdim diye yine kendimle ilgili bir şeyler anlatacağım sanmayın. Aslında jurasik dönemde Türkiye’nin gönderdiği ilk Erasmus öğrencilerinden biri olduğum için -evet bu konu hakkında da- kesebileceğim mebzul miktarda ahkâm mevcut. Ama birincisi bu köşe -neyse ki- ?Abbas Güçlü’yle Genç Bakış? değil, ikincisi anlatmak istediklerim benimle ilgili değil. Konumuz Guti.

Bir ceza türü olarak ?kadın?

Türkiye Futbol Federasyonu, son şike soruşturmasıyla beraber tamamen kroke olmuş durumda. Alınan hiçbir kararın mantığı yok; yalnızca sermaye, sponsorlar, siyaset, kulüpler ve kızgın taraftar kitleleleriyle olan o karmaşık ilişkileri el yordamıyla dengelemeyi hedefliyor. Atılan her adımın tek motivasyonu ?ne yaparız da şu işten postu deldirmeden yırtarız? sorusu. Durum böyle olunca, alınan kararlarda mantık aramak çok da anlamlı olmuyor.

Seyircisiz maçlara kadın seyirci alınma kararı da böylesi mantıksız, anlamsız bir karar. Ve her içgüdüsel karar gibi o kararı alanların konu hakkındaki önyargılarını ele veriyor.

Türkiye-İspanya ya da ?On gol yiyerek maç nasıl kazanılır??

Yıllardır kadınlar futbolu anlatıyorum, Türkiye Milli Takımı benim için buna rağmen bir sır oldu. Eurosport’ta belki yüzlerle ölçülecek maç anlattım, Kim Kulig ya da Lira Bajramaj gibi yıldızların 17 Yaş Altı’na ilk çıktıkları zamanı hatırlıyorum ama bizim takımın maçını anlatmak, hatta televizyondan izlemek hiç nasip olmadı. Bunun çok basit bir nedeni var, maçlar nasıl gidileceğini bile bilemediğim ücra stadyumlarda oynatıldı ve televizyon yayını da olmadı. Bu ülkede kadınlar milli takımına hep ailenin çirkin çocuğu, üvey evlat muamelesi yapıldı. Erkeklere her türlü imkan tanınırken, kendi yağında kavrulmaya çalışan kadınlar milli takımı hep yüz üstü bırakıldı. Hiçbir TFF başkanı kendi kişisel ?marka değeri?ni ?futbol öğrenmeye çalışan kadınlar? yüzünden düşürmek istemedi. Kadınlar takımı kötü sonuçlar alırken onlardan beklenen daha iyi olmaları ya da gelişmeleri değildi, ortada gözükmesinler yeterdi.