"Enter"a basıp içeriğe geçin

Yazar: Daghan Irak

Futbolun kökenleri -2: Futbol dünyaya açılıyor…

Bir önceki sayıda modern futbolun temellerinin İngiltere kırsalında atılmasından ve Endüstri Devrimi sırasında güneydeki şehirlere göçle beraber günümüzdeki hâlini almasından bahsetmiştik. Bildiğimiz anlamdaki futbolun Güney İngiltere şehirlerinde icat edildiğini ve dünyaya da buradan açıldığını biliyoruz. Ancak futbolun dünya çapında popülerleşip küresel bir oyun hâline gelmesinde modern futbol öncesinde oynanan top oyunlarının payının ne olduğu tartışma konusu.

Bu notaya erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir*

Internet üzerindeki müzik paylaşım sitelerinin en büyüklerinden Last.fm ve Myspace’in geçtiğimiz haftalarda Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği MÜ-YAP tarafından yapılan başvuruyla erişime kapatılması pek çok bağlantılı konuyla beraber sanat eserlerinin mülkiyetini de tekrar gündeme getirdi. Zaten Internet hakkında dünyanın en sert yasalarından birine sahip Türkiye’de pek çok hukuki boşluk kullanılarak ve bayram tatiline denk getirilerek uygulanan bu yasağın hukuki tarafı çok tartışılabilecek olmakla beraber, bu yazının temel amacı bundan ziyade sanatın mülkiyetinin aslen kime ait olduğunu tartışmak. MÜ-YAP ve dünyadaki muadilleri olan RIAA, MPAA gibi örgütlerin sanat eserlerinin mülkiyet haklarını savunmak adına Internet üzerinde ağır bir baskı kurarken, bu hakka gerçekten sahip olup olmadıklarını sorgulamak.

Yüz yıllık İstanbullu AEK, nasıl uydurma “a-e-ka” oldu?

AEK, 1924 yılında İstanbul’un Beyoğlu semtinden Atina’ya göçen İstanbullular’ın kurduğu bir kulüp. İstanbul’un en eski kulüplerinden Pera Club’ın Beyoğluspor’la beraber devamı. Sarı-siyahlı kulüp, Türkiye’de kurulup Yunanistan’a göçmüş tek kulüp değil. PAOK yine bir İstanbul kulübü olan Ermis’in devamı. İzmir kulüpleri Apollon ve Panionios ise aynı isimle varlıklarını Atina’da sürdürüyorlar. Apollon Kalamarias ise Yunanistan’a göç eden Karadeniz Rumları’nın kulübü. Küçük sokaklara, mahallelere daldıkça Anadolu kulüplerinin sayısı yüzleri buluyor. Mübadelenin değdiği her yere taşınıyor Türkiye kökenli Yunan futbolseverler. (Bu arada AEK ve PAOK sanılanın aksine mübadele kulüpleri değiller, zira mübadele İstanbul’u kapsamıyordu. Bu kulüplerin kurucuları yazılı olmayan bir mecburiyetten dolayı göçmek zorunda kalmıştı.)

Tek-Gıda İş Basın Açıklaması

FUTBOL TARAFTARLARI, EMEĞİN SESİNİ STATLARDA YÜKSELTMEYE VAR MISINIZ?

TEKEL işçileri 37 gündür Türkiye?de ezilen, sömürülen işçi sınıfının sesi olmaya, Avrupa yolunda hızlandırılan özelleştirmenin mağduru olarak iş yerlerinin kapatılması ve geçici işçi statüsünde maaşlarının yarı yarıya düşürülüp tüm sağlık, sosyal ve sendikal haklarını kaybederek çalıştırılmalarına karsı soğukta aç susuz direnmeye devam ediyor. 19 Ocak 2010 saat 15.00 itibariyle 100 TEKEL işçisi açlık grevine basladı. Hem Türkiye?den hem de yurt dışından haklı mücadelemize destek çığ gibi büyüyor. TEKEL işçisi tüm olumsuz koşullara rağmen aldığı bu destek ve dayanışma ile hükümete sesini duyurmaya çalışıyor.

prömiyer lig fetişizmi ve bir sınıf savaşı mevzii olarak futbol

Türkiye Birinci Futbol Ligi 2010-2014 dönemi yayın hakları ihâlesi 321 milyon dolarla sonuçlandı.

Öncelikle pek çoklarına göre karşılığı 300 milyon dolarları görmemesi gereken, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a göre ise 400 milyon dolardan aşağı olamayacak yayın haklarının ulaştığı rakamı değerlendirelim. Bundan önce lig maçlarının yayını için son ihâle 2004 yılında yapılmış ve yine aynı şirket, yani Digiturk (TRT’yle ortak olarak) ihâleyi kazanmıştı. O zaman Digiturk’ün teklif ettiği para 94 milyon dolar civarındaydı ve dolar 1 milyon 440 bin liraydı. Günümüzde dolar kuru hemen hemen aynı ve ödenecek para 321 milyon dolar. Yani verilen para neredeyse dörde katlanmış durumda. Peki, yayıncı kuruluş bu parayı nasıl çıkarabilir? Ya abone sayısını şu anki fiyatlarla iki milyona kadar yükselterek ya da fiyatları en az üçe katlayarak. Şu anda maçları yayınlayan Lig TV kanalına üyelik en ucuz yıllık 801 TL. 2010 yılı asgari ücreti ise 577 TL. Yani asgari ücretli bir çalışanın evinde maç izleyebilmesi için neredeyse bir buçuk aylık maaşını Digiturk’e yatırması gerekiyor. O da şu anki ücretlerle. İyimser davranıp fiyatların iki katına çıktığını düşünelim. Bir yıllık maç keyfi, bir emekçinin çeyrek yıllık emeği demek. Türkiye’nin en kitlesel eğlencesini takdimimdir. Diyelim ki, eve Digiturk almadık, maça gideceğiz. Üç büyüklerden birinin en ucuz maç bileti aşağı yukarı bir asgari ücretlinin üç günlük emeği kadar ediyor. Özetle, bundan sonra emekçi futbol izleyemiyorsa, pasta yesin!

Şarkıcı futbolcular: Bir Şarkısın Sen…

TamSaha?nın Aralık sayısında Şlmlerde rol alan, hatta kendine sinema ve televizyonda oyuncu olarak kariyer edinen futbolculardan bahsetmiştik. Bu sefer ise yeşil sahaların sanatkârları arasında kendine başka bir alanda yer açmaya çalışanları konu edeceğiz. Keyişi bir maç ya da kazanılan bir kupa sonrası soyunma odasında söylenen şarkıları ciddiye bindirip soluğu stüdyoda alan şarkıcı-futbolculardan bahsediyoruz. Görünen o ki, eline mikrofon alan futbolcuların sayısı aktörlüğe soyunanları solda sıfır bırakacak düzeyde. Tabii aralarında şarkıları çok başarılı olanlar kadar, notaları tribünlere gönderenler de var. Bu yazıyı yazarken pek çok futbolcunun şarkısını dinledik. Bir kısmını hatırlatıp dikkatinizi çekmek için, bir kısmını ise bizim yaptığımız hatayı yapıp siz de dinlemeyin diye sunmakta fayda var.

Futbolun kökenleri

Futbolun kökeni zaman zaman tartışılagelir. Farklı bölgelerde farklı oyunlar delil gösterilerek futbolun ilk olarak buralarda ortaya çıktığı iddia edilir. Gerçekten de top ya da top benzeri bir cismi tekmelemek ya da taşımak üzerine kurulu oyunlar milat öncesinden itibaren dünyanın çok farklı bölgelerinde ortaya çıkmıştır. Antik Yunan ve Roma?da oynanan ?harpastum? ve ?feninda?, yine milattan önce Çin?de ve Japonya?da oynanan ?tsu chu?, bundan birkaç yüz yıl sonra Orta Asya Türk uygarlığında ortaya çıkan ve ?tsu chu?ya ikiz kardeşi kadar benzeyen ?tepük? bu oyunlar arasındadır. Bu oyunların herhangi birinin tek başına futbolun atası olduğunu ya da futbolun tamamen bu oyunlardan evrildiğini söylemek ise imkânsızdır. Zira bu oyunların bazı özellikleri futbola çok benzerken, bazıları ise başka top oyunlarını andırmaktadır. Örneğin ekipman (deri top ve bambu kaleler) bakımından ?tsu chu? ve ?tepük? futbola benzemektedir ama topu havada tutma koşulu bu oyunların günümüzde de Asya?nın en popüler oyunlarından biri olan ?sepak takraw?a futboldan çok daha fazla benzediğini göstermektedir. Dolayısıyla futbolun bu oyunlardan etkilenilerek ortaya çıkarıldığını söylemek mümkündür, ama bu oyunları futbol olarak kabul etmek hatalıdır. Bu yoldaki çabalar, büyük oranda futbolun mucitliğini sahiplenme isteğinden kaynaklanmaktadır. Ancak günümüzde oynanan modern futbol (association football) tamamen Britanya?da ortaya çıkmıştır ve oynanış şekli büyük oranda bu ülkenin sporun çıkış zamanındaki koşullarına bağlı olarak biçimlenmiştir.

Cezayir: Çöl tilkisinin dönüşü

Bu yıl Güney Afrika?da düzenlenecek Dünya Kupası, bir zamanların en heyecan verici ekiplerinden birinin dünya sahnesine geri dönüşüne tanık olacak. Aslında onlar dünya futbolundan, hatta zirveden çok da uzak kalmadılar. Uzakta kalmış yurtlarını temsil eden pek çok oyuncu, başka bir formayla da olsa o ülkeyi temsil etti ve çoğu kez o ülkenin vatandaşlarını da sokağa döktü. Kendileri büyük turnuvaları göremese de yeşil-beyazlı forma, futbolun gittiği her yere bir şekilde ulaştı. Ve şimdi kendi kıtalarında yapılacak ilk Dünya Kupası?yla geri dönüyorlar.

Kadının fendi, önyargıyı yendi

Cristiano Ronaldo?yu düşünün. Antrenmandayken erken çıkmak için izin istediğini, çünkü kaportacıdaki işine yetişmesi gerektiğini. Ya da Ribery?nin Avrupa Şampiyonası?nda geçen günler için ofisboy olarak fazla mesai yaptığını. İnanılmaz geliyor değil mi? Oysa kadın futbolcular için bu hayatın gerçeği. Yeşil sahalarda her geçen gün daha üst düzey bir mücadeleyi sergileyen kadınlar, dünyanın iki ülkesi (ABD ve İsveç) haricinde amatör sporcu statüsünde ve para kazanmak şöyle dursun, çoğu kez kendi masraşarını kendileri ödüyor. Her gün ?Kadınlar futbol mu oynarmış?? ön yargısıyla boğuşmak zorunda olmaları ve basının ilgisizliği de cabası. İşte Finlandiya?da düzenlenen Euro 2009, bu kadınların hikâyesiydi.