Gazeteciliği Türkiye?deki siyasal alanın lüzumsuz ama mecburi duygusallığının şantaj malzemesi hâline getirmekten, ?sen gidip gazete almıyorsun ondan oluyor? kolaycılığından acilen vazgeçmemiz lazım.
Gazeteciliği Türkiye?deki siyasal alanın lüzumsuz ama mecburi duygusallığının şantaj malzemesi hâline getirmekten, ?sen gidip gazete almıyorsun ondan oluyor? kolaycılığından acilen vazgeçmemiz lazım.
Bu köşede daha evvel (2 Ağustos 2014) AKP?nin müzmin köksüzlüğünü tartışmış ve bu köksüzlüğü ikame etmek için peydahladığı Kemalizm, Osmanlıcılık, İttihatçılık, 12 Eylül, 28 Şubat…
Yalancı rejimin medyası da kaçak sarayı gibi lüzumundan fazla büyük, niyeti bozan herkese yer var.
Medya reflekslerinin devlet ağzına evrildiği bir ortamda da ancak ?Deniz Naki?yle yollar ayrılacak?, Kader Ortakaya?ya da düşen en iyi ihtimalle çatışmada ölmek olacak.
Türkiye?deki medya yapısını düşününce, yüz elli sektörde at koşturan patronajın er geç iktidar sahipleriyle aynı tarafa düşeceğini öngörmek zor değil.
AKP?linin rant hırsı gibi, yandaşlarının zincirleme yalan kazaları da bitmek bilmiyor.
Suphi Nejat Ağırnaslı, Paramaz Yoldaş olarak Kobanê?de öldü. Bir halkın direnişi için öldü, siz soyunu sopunu övün diye değil.
12 Eylül?ün iki çocuğu Kürtler söz konusu olunca ?durun siz kardeşsiniz? komutunu dikkate alıyor ve ulusalcı medyayla yandaş medyanın söz birliği ettiğini görüyoruz.
Minarelerin sayısı, kılıfların sayısını geçtiğinde ise haliyle yandaş medya timleri boşta kalanları gazete kağıdına filan sarmaya başlıyorlar.
Filmde taraftarlar ne kadar derinlikli anlatılmışsa, direnişçiler de o kadar iki boyutlu.