Aziz Yıldırım şu anda devam eden ?şike davası?ndan beraat etmeli, diğer tüm sanıklarla beraber. Çünkü ilk tutuklandığı günden itibaren kişisel ve adil yargılanmaya dair hakları ihlal edildi. Şahsi bilgileri gazetelere sızdırıldı, itibarını kötüleyecek yayınlar yapılmasına izin verildi, tutukluluk bir yıldırma ve cezalandırma yöntemi olarak kullanıldı, üstelik sağlık durumununun kötüleşmesine rağmen. Türkiye, 1959-2010 yılları arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ?adil yargılanma hakkının ihlâli?, ?uzun tutukluluk süresi? ve ?sürecin gereksiz uzaması? gibi suçlardan tam 1139 kez mahkum oldu. Son on yılda bu suçlarda açık ara Avrupa birincisi. Bir devletin hiçbir yurttaşına bunları yapma hakkı yok. Eğer savcılar yargı önüne çıkardıkları insanların suçlu olduğundan bu kadar eminseler, bu süreçler kuralına göre işleyecek. Aksi takdirde verilecek hiçbir mahkumiyet kararı meşru değil. O yüzden baştan şunu bir kenara yazalım; Aziz Yıldırım adil yargılanmıyor ve bu nedenle bu davadan aleyhine çıkacak hiçbir sonuç vicdani olarak tatmin edici olmayacak. Bu tabii ki yıllardır cezaevlerinde mahkeme bekleyen yüzlerce sanık için de geçerli. Bu tüm yurttaşların adalet önündeki hakkı, Aziz Yıldırım’ın da.
Diğer taraftan Aziz Yıldırım’ın adil yargılanma hakkını savunmakla Aziz Yıldırım’ı savunmayı birbirine karıştırmamak lazım. Bu süreç başladığından beri ?Aziz Yıldırım propaganda timi? olarak görev yapan, entelektüel seviyelerinin de bu ayrımı yapmaya yeterli olduğunu çok iyi bildiğimiz bazı insanlar ısrarla ve kasıtlı olarak bu ikisini birbirine sokarak bir mağdur portresi çizmeye çalışıyorlar. Evet, Aziz Yıldırım’ın adil yargılanmaması onun bu davadaki mahkumiyetini gayri meşru kılar ama onu suçsuz yapmaz. Ki burada mahkeme karşısındaki yasal bir suçluluktan değil, Türkiye futbolunun geldiği şu durumdaki dahlinden bahsediyoruz. Yıldırım’ın bugün mahkemede ettiği ?bir işaretimle yirmi beş milyonu sokağa dökerim? minvalindeki sözleri bile kendisinin şu fanatizme gömülmüş ortamda ne kadar kabahatli olduğunu gösterir. Kimse bunun üstünü örtmeye uğraşmasın. Tabii ki Yıldırım bu konuda tek suçlu değil. Şu soruşturma başladığından beri siyasi, sınıfsal ya da bireysel iktidar hesaplarıyla süreci manipüle edenlerden tut da, yıllardır bu çarkı döndürenlere kadar binlerce suçlu var.
Burada mesele şu; biz bu davanın açmazlarından sıyrılıp Aziz Yıldırım’ı ve özellikle ?dört büyük? kulüpteki, federasyondaki, devletteki ortaklarını yargılayabilecek miyiz? Taraftar, futbolsever ya da adı her neyse; bir vicdan mahkemesi kurup yıllardır fiyatları sürekli artan biletler için, pazardan penye forma aldığımızda pahalı orijinal ürün almadık diye kınandığımız için, kulüp başkanlarının parayla tutup üstümüze saldığı ?taraftar grupları? için, yayıncı kuruluşlardan yediğimiz kazıklar için, mafya babaları kulüp binalarına, federasyon başkanlarının odalarına kadar rahatça girip çıkabildiği için hesap sorabilecek miyiz? Yoksa her taraftar tuttuğu kulübün kodamanlarını koruyup, diğerlerinin gereğinden bile ağır cezalandırılması için mi uğraşacak? Adaleti fanatizm ve rövanşizmde mi arayacak?
Dürüst olmak gerekirse; futbolsever ya da taraftar dediğimiz kitlenin böyle bir yüzleşmeye girişebileceğine dair hiç umudum yok. Çünkü o yüzleşme kültürüne sahip değiliz. Nasıl olalım ki? Altı yaşından itibaren beynimiz sonunda hep bizim haklı çıktığımız tarih hikayeleriyle dolduruluyor. Hatta haklı olmasak bile başkasına hakimiyet kurmanın meşru olduğu öğretiliyor. Önce inkar et, olmadı üste çıkarsın; bize öğretilen bu. Sırtımızda ayıklanmış, hileli bir tarihin yüküyle yaşayabilmenin, aynaya bakıp da utanmamanın tek yolu bu aynı zamanda.
Haklı çıkamadıkça hırçınlaşan, hırçınlaştıkça mantıksızlaşan bir insan topluluğu olduk biz. Kendimize yapılmasını istemediklerimizin bin katını karşımızdakiler için istiyor, bundan hiçbir şekilde vicdan azabı duymuyoruz. Haklı çıkmak bizim için o kadar hayati, varoluşumuzun o kadar merkezinde ki, başkalarının acılarını bile araçlaştırmaktan çekinmiyoruz. Fransızlara karşı Cezayir’i, Ermenilere karşı Hocalı’yı kullan! Yarın bir gün kafayı Avustralyalılar’a takarsak Aborjinler kullanılmak üzere bizi bekliyor. Yaparız, çünkü rövanş alamazsak yüzleşmek zorunda kalırız, yüzleşirsek ölürüz.
Hayatını egemenlerinin yalanlarını sırtında taşıyarak geçiren insanlara, tuttukları takım gibi içten sahiplendikleri bir şeyde farklı davranıp yüzleşemedikleri için kızmak haksızlık belki de. En ufak bir yüzleşme talebinde hırçınlaşıp sağa sola saldırmalarını, insanları olmadık şeylerle itham etmelerini de anlamak lazım. Önce inkar etmeyi, sonra da karşı saldırıya geçmeyi bu insanların içine kim yerleştirdiyse, hesabını onlardan sormak lazım.
Zaten biz ne dersek diyelim, bir taraf Aziz Yıldırım’dan devrim kahramanı yaratacak, öbür taraf çarmıha gerilmesi için dans edecek. Bir dediğimiz onun işine gelecek, öbür dediğimiz öbürünün. Geri kalan zamanda da fatura kesilecek.
İnkarın ülkesinin ceza sahasında Metin Kurt kadar yalnızız harbiden. Sevmekle terk etmenin arasında un ufak olup gideceğiz.
Dağhan, selamlar.
Aziz Yıldırım’ın durumu hakkında değil de, taraftar ve aidiyetlik hakkında birkaç düşüncemi paylaşmak istiyorum.
Sanırım hepimiz ipin ucunu 2000’ler geldiğinde kaçırdık. An itibariyle para durumu “iyi” olanların taraftar adını aldığı, olmayanın uzakta kaldığı bir dönem yaşıyoruz. Benim anımsadığım futbol, yeryüzündeki en keyifli ve ucuz eğlence idi.
Bu sezon, dünyanın en çok kazanan futbolcusu Cristiano Ronaldo iken Portekizli yıldıza 8 milyon euro fark atarak Dağıstan kulübü Anzhi’nin yolunu tutan Samuel Eto’o ile şok olduk. Ardından Chelsea gibi bir kulüpte milyonların içinde yüzen Nicolas Anelka, Shanghai Shenhua ile astronomik bir fiyata anlaştığını açıkladı. Ya da şu Barcelona durumu… 2010 yılında Qatar Foundation ile yaptığı anlaşmadan 5 yılda 150 milyon euro alacağı belirtildi.
Böylesi bir durumda, her kulübün çok çok fazla parası olan taraftar grubuna ve yayıncı kuruluşun da “diğer” olarak nitelendirdikleri taraftarı dolandırmaya ihtiyacı var.
hemen hemen her konuda yazdıklarına katılıyorum ama konu fenerbahçe olunca sana bişiler oluyor.illaki fenerbahçe yada aziz yıldırıma çakmadan geçemiyosun anladık fanatik bi anti fb sin ama sıktı walla.gene yazıyı okumaya başladım allah allah beraat demiş a.yıldırım için falan derken başladın hemen ama suçsuz anlamına gelmez falan deyip bişiler yazmaya hah dedim başlıyo yine.8 aydır tıpkı diğer davalarda olduğu gibi sudan gerekçelerle içerde tutulan bi adam ?bizde bu infial yaratma çabalarına aynen karşılık verip insanları sokağa dökebilirdik? diyince tamam tutacak bi yer buldum deyip başlamışın yazmaya.adil bakarak bişiler yazıyomuşun gibi başlayıp ?ammmaa? deyip fenerbahçeye sallamayacağın yazılar dilerim
Ben yazdığım her yazıyı aynı yerde durarak ve aynı açıdan bakarak yazıyorum. Fenerbahçe ile ilgili yazılarda da bu böyle. FB ile ilgili yazılarımı farklı değerlendirmenizin nedeni sizin FB ile ilgili yazıları okurken normalde durduğunuz yerden farklı bir yerde duruyor olmanız olabilir, bence bu çok daha kuvvetli bir olasılık. Çünkü söylediğinizin aksine ben anti-FB yazılar yazmıyorum, FB yönetimi karşıtı yazılar yazıyorum. Size bir dönem açık açık savaş başlatıp üzerinize silahlı çeteler salmış bu insanlarla aynı yerde duran sizsiniz, benim derdim sizinle yani taraftarla değil, yönetimle. Ki bir tek FB yönetimiyle olduğunu da sanıyorsanız, GS ve BJK yönetimleri hakkında yazdığım yazılara da bakmanızı öneriririm. Zira ben herhangi bir takımın taraftarı olmadığım gibi, herhangi bir takıma karşı olmaktan da hiçbir çıkarı olacak bir insan değilim, ligi bile takip etmiyorum, evimde dekoder yok, futbol programlarını vs.’yi de izlemiyorum. Şu an ligde kim kaçıncı onu bile bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Çünkü Türkiye’de oynanan futbolun sporla filan alakası yok. Spor izleyeceksem açar doğru düzgün bir şey izlerim. Sizin FB-GS-BJK vs. sidik yarışınız beni yalnızca üzüyor, bir parçası olmak istemiyorum, bu yüzden spor yazmayı da bırakmayı düşünüyorum.
Bu işi fanatikçe ele alan sizsiniz, hayatının son bilmem kaç yılını size düşmanlık etmeye adamış bir adamı “aziz” ilan eden sizsiniz, yaklaşık bin kere “yönetimlerin çıkarı sizinkinden farklı, dikkat edin” diye yazmış olan ben size düşmanım öyle mi? Hadi canım siz de!..
Eğer fanatikçe “vay başkanıma laf etmiş” duygularıyla okumasaydınız bu yazıda ne demek istediğim çok net yazıyordu. Aziz Yıldırım’ın ya da başka bir yurttaşın adil yargılanma hakkına sonuna kadar sahip çıkarım, ama Aziz Yıldırım’ı ya da herhangi başka bir kulübün yöneticisini bu kirli düzenin yaratıcısı olarak görüyorum ve kamu çıkarı için spordan sonsuza dek uzak tutulmalarını diliyorum. Bunu da savcı ya da iktidar yapmamalı, bu insanların yıllardır her türlü sömürdüğü sıradan insan yapmalı. Ama yapamaz. Sizin gibi gelir o sömürü düzenini pas geçer, hıncını benden alır. Müstehak…
görünen o ki beni benden iyi tanıyorsun..:))benim aziz yıldırım falan fanatikliğim yok aksine kibirli konuşmalarını insanlara saygı duymayan hareketlerini hep eleştirmişimdir(insanlarla el sıkışırken bile başkalarıyla konuşması, el sıktığı adamın yüzüne bakmaması gibi).ergenekon, balyoz, odatv,izmir b.b.,internet andıcı gibi davalara kuşkuyla bakıp,aslında başka hesaplar olduğunu söyleyip aynı savcılar ve aynı hakimlerle yürütülen ve en saçma iddianameye sahip davaya da aynı gözle bakmak sizin literatürünüzde fanatizmse diyecek bişi yok.insanları sırf özel yetkili mahkemelerde yargılamak için ”ileride örgüte dönüşebilir ” gibi acaip iddialarla içeri atıyolar. delil diye sunulanların tamamı çürütülüyor birileri 1 milyon euronun makbuzunu taşınırken kaybettik derken makbuzsuz tek kuruş çıkmıyor ama hala içerdeler siz de hala 2 cümle üstüste fb lehine bişi söylememek için dilinizi ısırıp, eleştirene de ”bana a. yıldırımı savunma ,fanatik seni, ben yönetimlerden bahsediyorum”diyorsunuz kimsenin a. yıldırımı azizleştirdiği falan yok sevdiği de yok ama oynanan bu ortaoyununa adam antipatik diye seyirci kala kala tepemize pislettik.ergenekon diolar bdp liler kıskıs gülüyo.sivilleşme ve demokratikleşme adına önemli bi adım diyo,kck diolar onlar ağlıyo diğerleri kıskıs..rahatlıkla söyleyebilirimki bu yapılanlar bu şekilde ve bu kişilerce diğer takımlara da yapılmış olsa idi onlara da inanmazdım.dediğiniz doğrudur a. yıldırım sol taraftar gruplarını adeta tribünlerden silmeye çalışmıştır ama sol vicdan ona ve diğer klüp çalışanlarına yapılanlara ”zengin züppelerine iyi oluyor deyip yada bizle uğraşırken iyiydi demi” deyip kayıtsız kalamaz.nasıl ki hrantlar öldürülmesin diyene ermeni, yukarıda saydığım davaların samimiyetine inanmayanlara darbeci denemezse a. yıldırımı savunanlara da azizperest denemez.ama sizin fenerbahçe ye karşı aşamadığınız önyargılarınız var ve ispatlansın yada ispatlanmasın bu oyunun içindeki (varsa) kirli aktörlerin en büyüğünün fb olduğu fikriniz sabit. saygılar..
hâlâ meseleyi “fb lehine-fb aleyhine” ekseninde ele alma ısrarınız ve davayı eleştirdiğim en az beş yazı varken hâlâ ısrarla tersini iddia ediyor olmanız bende okuduğunuzu anlama yetisinden yoksun olduğunuz izlenimini yarattı. yorumunuzdaki son cümle de niyet okumacılığından terbiyesizliğe uzanıyor. bir yazı tartışılırken iki tarafın da okuduğunu anlayabiliyor olması ve ayrıca laftan da anlaması hâliyle önkoşul olduğundan izninizle bu tartışmayı noktalıyorum.
Kusura bakmayın, hariçten gazel okumak pozisyonundayım şu anda ama, sizin tartışmanızda ensari haklı. Aziz Yıldırım’a yargısız infaz yapıldı, linç kampanyası düzenlendi, bu yüzden hak veriyorum, beraat etmesi gerektiğini söylüyorum, dedikten sonra; futbol dünyasının bu hale gelmesinden Aziz Yıldırım ve onun gibiler suçludur, beraat etmelerini istemem, masum oldukları anlamına gelmiyor tarzı şeyler söylemeniz, en azından bu gün yaşadığımız süreçte doğru durmuyor.
Özelinde gündemdeki şike davasını konuşuyorsak, hangi somut eyleminden dolayı suçlu bulduğunuzu da söylemek zorundasınız bana göre. Filan takıma, falan futbolcuya şu kadar şike parası verdiği somut delillerle ortada diyerek. Benim kişisel kanaatim, o kadar somut deliller olsaydı, bu yargısız infaz ve medya linci de yapılmazdı şeklinde.
Ama genelinde futbol dünyasındaki çirkinlikleri yargılıyorsanız veya yargılamaya çalışıyorsanız, ben bu yazıda sadece Aziz Yıldırım adını değil, Ali Şen’i de, Ali Tanrıyar’ı da, Adnan Polat’ı da, Ergün Gürsoy’u da, Mehmet Ağar’ı da, İhsan Kalkavan’ı da, Sinan Engin’i de, Mehmet Ali Yılmaz’ı da, Kemal Ulusu’yu da, en önemlisi Haluk Ulusoy’u da görmek isterim. İsmini hatırlayamadıklarımı siz ekleyin.
Bilmem anlatabildim mi ?
Aziz Yıldırım konusunda ben de ensari gibi düşünüyorum. Bu dava sürecinden önce haz almadığım bir insan konumundaydı. İddianame ve savunmasını okuduktan sonra gördüm ki, bütün diğer kulüplerin ve spor içerisindeki bütün mekanizmaların kendisi ve Fenerbahçe aleyhine çalıştığına inanmış, paranoya içerisinde bunları önlemek için çaba sarfeden, kolay gaza gelen, ama gücünün farkında, bu gücünü de, rahatlıkla kullanabilen bir insan gördüm.
Yıllarca insanlara, mafya, silah kaçakçısı, pkk destekçisi, ihale fesatçısı diye tanıtılan, en masum suçunun asker kaçağı olması diye anlatılan ve insanların kafasında buna yakın bir imaj oluşturulan adamın, yaklaşık 6 ay süren yakın takibi sırasında, hiç de bu işlere bulaşmadığını gördüm.
Sonuç olarak da Aziz Yıldırım hakkındaki önyargımda, ciddi değişiklik olduğunu söyleyebilirim.
Benim yazdığım: “Burada mesele şu; biz bu davanın açmazlarından sıyrılıp Aziz Yıldırım’ı ve özellikle ?dört büyük? kulüpteki, federasyondaki, devletteki ortaklarını yargılayabilecek miyiz?”
Sizin yazdığınız: “Ama genelinde futbol dünyasındaki çirkinlikleri yargılıyorsanız veya yargılamaya çalışıyorsanız, ben bu yazıda sadece Aziz Yıldırım adını değil, Ali Şen?i de, Ali Tanrıyar?ı da, Adnan Polat?ı da, Ergün Gürsoy?u da, Mehmet Ağar?ı da, İhsan Kalkavan?ı da, Sinan Engin?i de, Mehmet Ali Yılmaz?ı da, Kemal Ulusu?yu da, en önemlisi Haluk Ulusoy?u da görmek isterim. İsmini hatırlayamadıklarımı siz ekleyin.”
Fanatikliğiniz öyle bir boyuta gelmiş ki, okuduğunuzu bile anlayamıyorsunuz belli ki… İbretlik…