Bir zamanlar bu kulübün bir başkanı vardı. Parası yoktu, ama başkanı vardı.
Şimdi kulübün parası var, ama para başkanın parası. Kulübe veriyor, deftere yazıyor. Paranın nereye nasıl kullanılacağına da kendisi karar veriyor, üstelik kulübün zararına da olsa. Hani IMF-Dünya Bankası’na borçlansan ancak bu kadar olur.
Bir zamanlar o kulüpte transfer görüşmeleri bile bir nevi toplu sözleşme havasında yapılırdı. Kimsenin kimsenin önüne çok çıkmasına izin verilmezdi. En iyi pazarlık eden değil, herkes kazanırdı.
O zamanlar kulüpte ?Baba?dan kalma gelenekler uygulanırdı. Şimdi ?babadan gelme? iktidar uygulanıyor. Futbol takımının kaptanı sene ortasında müsamere gibi bir törenle kovuluyor, her gün ayrı bir vukuatı olan, gün aşırı ?bakın, gidiyorum, seneye kesin yokum, ama belki de kalırım? twitleriyle iç bayan yıldız transfer kaptan yapılıyor. Çünkü bize kaptan değil, halkla ilişkiler objesi lazım. Pardon eski kaptan, maalesef yeterince prezentabl değilsin.
Bir zamanlar o kulüpte basketbol yine kıt kanaat ilerliyordu ama hiç değilse oyuncularla dalga geçilmiyordu. Hatta son dönemde artık dalga geçmeyi de bıraktılar, resmen onur kırmaya başladılar. Emeğinin karşılığını isteyen oyuncuları bıkıp gitsinler diye ölü sezonda idmana çıkarmak, Sovyet propaganda afişlerindeki o frak giyen gözü dönmüş kapitalist figürünün bile aklına gelmezdi. Alacakların ödenmemesi ve hakkını arayana eziyet edilmesi vaka-i adiyeden. Hani ellerinden gelse, oluru olduğunu bilseler, Üçüncü Dünya’dan kaçak basketbolcu getirip sigortasız oynatacaklar.
Geçen sene bu koşullarda oyuncuların sıdkı sıyrılmışken, takıma kısa bir gösteri turnesi için veteran NBA yıldızı getirildi. Nasılsa taraftarın iki tane yıldız transfere tav olduğu futbolda anlaşılmıştı ya, ?çıldırt bizi başkan? tezahüratlarıyla futbolda gaza gelen başkanım, bir çılgınlığı da basketbolda patlattı. Sonuç olarak adam bir buçuk maç oynadı, iki basket attı, çıldıran takımın kalanı oldu. Ama olsun, söz konusu reklamsa gerisi teferruattı.
Şimdi ?amatör şubeleri küçülteceğiz? açıklamasının daha mürekkebi kurumadan, Mendesspor’dan bir transfer daha geliyor. NBA’daki kontratı süren ve ne kadar oynayacağı tamamen lokavta bağlı bu oyuncu için bakalım kankaya ne kıyaklar çekilecek?
Şu yönetim zihniyetiyle aile şirketi yönetmeye kalksan, peder ikinci gün tepene biner, bir ortak bulup bakkal açmaya kalksan adam ?ne yapıyorsun birader? diye isyana gelir. Bilgisayarda menajerlik oyunlarında şu saçma sapan harcamayı yapsan üçüncü gün yönetimden zılgıt yersin. Oyun dile gelir. Ne harcanan belli, ne o paranın nereden geldiği, ne de kime gittiği… Bir cepten, öbür cebe koyuyor, oradan da eşe dosta… Her kalem de kulübe borç… Borcu veren de, parayı harcayanın ta kendisi üstelik.
Olsun ama, kulübün adı duyuluyor dünyada. Bak geçen yıl Google’da en çok aratılan kulüp oldu, dünya çapında.
Evet insanlar ilgi gösteriyor dünyada. Ama ?kim bu ağazadeler?? merakından kaynaklı bu ilgi, başka bir şeyden değil. Portekiz medyası durmadan haber yaparken sağlıklı bir kulüpten bahsetmiyor, Abramoviç ve Katar’la eş tutarak inceliyor. Onlar oyuncuları yetiştiriyor, Avrupa Kupası alıyor, iyilerini büyük liglere satıyor, iş görenini kendi oynatıyor, posasını da sana satıyor. Kulübün gördüğün ilgi, işte o posanın potansiyel alıcısı olduğu için. Milli takımdaki beceriksizliğinden dolayı Brezilyalılar’ı apar topar Portekiz vatandaşı yaptıran hantal forvetini o paraya başka kimseye satamadığı için. Bu kulüp, az ötedeki petrol zengini kulüplerin uçak yolculuğu biraz daha kısa süreni yalnızca.
Bu kulübe olan, tarihi Beyoğlu Saray Sineması’na olandan çok farklı değil aslında. Hemen hemen yüz yıllık tarihi olan o güzelim bina, bugün yok. Yerine güya ona benzetilmeye çalışılmış, hukuksuzluk abidesi, garabet bir bina var. İstanbul’un ortasında zevksizliğin ve hoyratlığın simgesi…
İnsanlar o kaçak bina yıkılsın diye bekliyor.
İnsanlar bu kaçak düzen yıkılsın diye bekliyor.
Yıkacak depremin ilk sarsıntıları gelmeye başladı sanki.
Hissediyor musun?
*9 Temmuz 2011 tarihli BirGün Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın