"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kategori: BirGün

Dağhan Irak’ın BirGün Gazetesi’ndeki “Punk Futbol” köşesinde yayımlanan yazıları

Almanya’nın ?kadın? devrimi

Almanya’da kadınlar futbolu, kadınları, çocukları, eşcinselleri ve futbolun erkek egemen yapısından sıkılan diğer herkesi futbolla barıştırdı ve stadyumlara taşıdı. Şimdi Alman futbolunda her yerde kadınlar var. Bu devrimin sırrı ise okullarda ve mahalle sahalarında…

FIFA Kadınlar Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan Almanya’da şu anda kadınlar futbolunun büyük bir hakimiyeti var. Toplumun farklı katmanları bu yeni oyuna fazlasıyla sahip çıkmış ve yeni bir trend yaratmış durumda… Peki bu büyük dönüşüm nasıl doğdu?

Maçolar Ülkesi’nin ailemin kadınlarıyla imtihanı

Benim hayatımda futbolun varlığı kadınlardan oluşan ailemle başladı. Anneannem, annem ve ablalarım Meksika’da yapılan 1986 Dünya Kupası’nı o kadar ilgiyle izlemese, Gordon Milne’in Beşiktaş’ı sahaya çıktığında evde hayat durmasa, Feyyaz’ın, Şifo Mehmet’in son maçlarını görmeye Kapalı’ya gitmesek, futbolu yine bu kadar sever miydim bilmiyorum.

Alman piş, ağzıma düş!

Meksika’da 17 Yaş Altı Dünya Kupası oynanıyor şu sıralarda. Türkiye, aynı zamanda eleme niteliği taşıyan Avrupa Şampiyonası’na katılamadığı için bu turnuvada da yok. Ama Almanya var, Almanya’nın kadrosunda da altısı as olmak üzere sekiz Türkiye kökenli oyuncu var. Türkiye kökenli dediysem, aileleri Türkiye’den gitme, kendileri Almanya doğumlu.

Şimdi durum bu ya, 16 yaşındaki bu bir avuç çocuğa bir pedofilin ışıldayan gözleriyle bakıyoruz. Hepimizin aklında ?bu çocuklar A takımda Türkiye’yi seçer, yırtarız? çakallığı.

Buradayız, alışın!

Justin Fashanu, 1980?ler İngiltere futbolunun yükselen yıldızlarındandı. Norwich City?deyken ümit milli takımın değişmez golcusü hâline gelmiş ve 1981?de tarihin 1 milyon paund kazanan ilk siyahi futbolcusu olarak Brian Clough?un efsanevi Nottingham Forest?inin yolunu tutmuştu. İngiltere?de ırk ayrımcılığına ve yükselen faşizme karşı kurulan Anti Nazi Birliği?nin başkanlığını yapan Clough, ne yazık ki Fashanu?yu ?lanet olası yumuşakların kulüplerine giden biri? olarak damgalamış, bir daha da antrenmanlara almamıştı. Genç Justin?in kariyeri bu olaydan sonra tepetaklak oldu. Gittiği hiçbir kulüpte barınamadı, yeteneğine rağmen üst düzey kulüplerden teklif almadı. 1990?da gay olduğunu açıkladığında ise başına gelmeyen kalmadı. Teknik direktörler ona cüzzamlı muamelesi yaptı, soyunma odalarında eşyaları çalındı, tabloid basınının ve rakip futbolcuların daimi hedefi oldu. Kendisine açılan psikolojik savaşı hiçbir zaman kaldıramadı, bir süre sonra kendisine ve çevresine zarar vermeye başladı. Acıları 1998 yılında ?Aileme ve arkadaşlarıma daha fazla utanç kaynağı olmak istemiyorum? yazılı bir intihar notuyla son buldu. Kendisini astığında 37 yaşındaydı.

Ne siyasettir, ne değildir?

Şimdi ?badem gözlü? olan bir kulüp başkanı, zamanında Fenerbahçe tribünlerini ülkücü milislerle doldurur, kulüp menajerleri oyuncuları tek tek ülkücü, cemaatçi mafyayla buluşturur, bu siyaset değildir. Bir futbolcu, güdümlü tribünlerden küfür yiyip kulüpten kovulma pahasına sol görüşlü olduğunu açıklar, bu siyasettir.

Kimse kusura bakmasın, doğrusu 2+1

Bilen bilir, Voleybol Federasyonu?yla benim aram bir parça limonidir.

?Aman kadınlar demeyin bayanlar deyin? diye sağa sola faks çektiklerinde kendilerinin birkaç yüzyıl geriden geldiklerini düşünmüş, bunu da lafı fazla dolandırmadan yazmıştım. Şampiyonlar Ligi?nden wildcard geliyor diye Avrupa Voleybol Konfederasyonu?nun (CEV) düzenlediği zırva sapan bir kıyamet turnuvanın kimsenin üstlenmek istemediği ev sahipliklerini üstlendiklerinde de epeyce eleştirmiştim. Yine Alessandro Chiappini istifa ettiğinde, yayımladıkları o feci basın bülteni yüzünden de kendilerine bir çift lafım oldu.
Özetle, TVF?yle biz pek çok konuda epeyce farklı düşünüyoruz.

‘Başka bir futbol’ küllerinden doğuyor!

İngiltere’de olup da adı futboldan çok tenisle anılan çok az yerden biridir Wimbledon. Londra’nın güney batısındaki bu semt, dünyanın en önemli tenis turnuvalarından birine ev sahipliği yaparken, mütevazi futbol takımının bunu gölgede bırakması hakikaten de pek zordur. Yine 1889 doğumlu Wimbledon FC, İngiliz futbolunda kendine zar zor da olsa bir yer edinir, lig şampiyonluğu olmasa da, arada bir FA Kupası kaldırmayı başarır. Tâ ki 2004’te kulüp köklerinden sökülüp taşınıncaya kadar. İşte özel bir kulübün, AFC Wimbledon’ın hikâyesi de burada başlar.

“Çoğunluk” kimdir?

Yakın zamanda aynı meseleyi dert edinmiş iki çalışmayı inceleme fırsatı buldum. Bunlardan bir tanesi ?Çoğunluk? filmi, diğeri ise dört bölüm hâlinde BirGün’de okuduğumuz Ateş İlyas Başsoy’un ?Selim Türkhan ve siyasetsiz seçmen? analizleri. Bu iki çalışmayı karşılaştırmak belki elmalarla armutları karşılaştırmak olarak algılanabilir, ama ben öyle düşünmüyorum. Her ne kadar bir tanesi kurgusal bir sinema filmi, diğeri ise yöntem itibarıyla bilimsel olmasa da rahatlıkla entelektüel olarak adlandırılabilecek bir siyasal iletişim değerlendirmesi olsa da, ikisinin de yapmaya çalıştığı şey aynı. Türkiye’de 12 Eylül sonrası uç vermeye başlayan, son on yılda iyice palazlanan ve bu ülkenin siyasal hayatına yön verdiği ciddi bir şekilde hissedilen bir sessiz kitleyi kurgulayarak anlamlandırmaya çalışıyor. Ben bunun önemli ve gerekli bir çaba olduğunu düşünüyorum. Çabanın yöntemine ve algısına itirazlarım var ama bunu sözün sonuna saklamayı tercih ediyorum.

Just Fontaine ve Hakan Şükür…

Bundan tam elli yıl önce, 1961?de Fransa tarihinin gelmiş geçmiş en büyük golcülerinden, Dünya Kupası?nda altı maçta kaydettiği on üç gollük rekoru bugüne kadar kırılamayan Just Fontaine, Fransa Ulusal Futbolcular Sendikası?nı kurdu.

1963?te, tıpkı Fontaine gibi futbol tarihine geçmiş, Real Madrid ve Fransa Milli Takımı formalarıyla efsane olmuş Raymond Kopa, futbolcuların çalışma ve sözleşme koşullarının ?kölelik? olduğunu söyledi ve futbol düzenini tamamen değiştirecek tartışmanın fitilini ateşledi.

Ve kırk üç yıl önce hemen hemen bugün, 22 Mayıs 1968?de, Just Fontaine ve arkadaşları Paris Iena Meydanı?nda bulunan Fransa Futbol Federasyonu binasını işgal ettiler. Federasyon binasının balkonuna ?Futbol futbolcularındır? pankartı asıldı ve direniş başladı. Sonuç olarak sezon kısaltıldı, sözleşme rejimi değiştirildi, oyuncuların elini kolunu bağlayan ve büyük kulüpleri küçük kulüplere karşı avantajlı kılan uygulamalar kaldırıldı. 1968 Federasyon İşgali?yle kazanılan hakların birçoğundan bugün tüm dünyadaki, hatta Türkiye?deki futbolcular da yararlanıyor.