Sporun modern çağdaşı milliyetçilikten devşirdiği keskin rekabetler, yine bir başka çağdaşı kapitalizmin iktidar ve sermaye tekerlerini döndürürken, etik ve insanı kaygıları taca atıyor.
Sporun modern çağdaşı milliyetçilikten devşirdiği keskin rekabetler, yine bir başka çağdaşı kapitalizmin iktidar ve sermaye tekerlerini döndürürken, etik ve insanı kaygıları taca atıyor.
FC Barcelona bir taraftan muhaliflik ticaretiyle yüz milyonlarca Avro?yu kasasına doldururken, diğer taraftan kapitalizmin diğer tüm azılı aktörleri gibi ?yeni pazar? arayışını ihmal etmedi tabii.
Lance Armstrong?u kahramanlaştıran sürecin taşıdığı tüm çıkarcılık ve sinsilik, bugün Armstrong?un tarihe gömülme sürecinde de karşımıza çıkıyor. Sporsever olarak söylediği tüm yalanlar için ona kızabiliriz, ama bizi asıl kaygılandırması gereken onu var edenle yok edenin benzerliği olmalı.
memlekette çeşmenin başını tutanlar, bu mediyokrasiyi kolay kolay yıktırmaz arkadaş. Çünkü bu ülkenin halkı onu reddettiği an devrimci reflekslerine geri kavuşur. Bizi bu uyuşukluğa itmek için en az 32 yıl uğraşmış adam, bırakır mı?
Yine de güzel şeyler yaratabileceğimize inanmak mümkün. Bize sunulanı, daha doğrusu iteleneni reddederek, yeni bir şeylerin peşine takılmak da bir çözüm.
Çok basit bir şey var. Birini ?tek adam? yapıyorsan, başkasının heykelini dikemezsin.
UEFA, Avrupa Kupalarından gelen gelirleri dağıtırken makası açıyor, Finansal Fair Play?le o makasın beri tarafında kalanlara hançeri saplıyor. Niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
Teşbihte hata olmaz ya; Premier Lig?in arkasındaki neoliberal muhafazakar irade 24 Ocaksa, o iradeye yeşil ışığı yakan Hillsborough İngiltere futbolunun 12 Eylülüydü.
Spor endüstrisinin ürünleri fast-food’a benzer. Tadını seversiniz ama nasıl üretildiğini bilmek istemezsiniz.
Cuma günü Metin Kurt olup, Pazar günü derbi maçında endüstrinin büyüsüne kapılmak anlamlı değil. Eğer bu bataklık kurutulacaksa, bazı reddedişlerin sayesinde olacak.