"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kategori: futbol

Dağhan Irak’ın futbol hakkındaki yazıları…

Guti ya da “bir Erasmus öğrencisinin anıları”

Başlıktan böyle girdim diye yine kendimle ilgili bir şeyler anlatacağım sanmayın. Aslında jurasik dönemde Türkiye’nin gönderdiği ilk Erasmus öğrencilerinden biri olduğum için -evet bu konu hakkında da- kesebileceğim mebzul miktarda ahkâm mevcut. Ama birincisi bu köşe -neyse ki- ?Abbas Güçlü’yle Genç Bakış? değil, ikincisi anlatmak istediklerim benimle ilgili değil. Konumuz Guti.

Bir ceza türü olarak ?kadın?

Türkiye Futbol Federasyonu, son şike soruşturmasıyla beraber tamamen kroke olmuş durumda. Alınan hiçbir kararın mantığı yok; yalnızca sermaye, sponsorlar, siyaset, kulüpler ve kızgın taraftar kitleleleriyle olan o karmaşık ilişkileri el yordamıyla dengelemeyi hedefliyor. Atılan her adımın tek motivasyonu ?ne yaparız da şu işten postu deldirmeden yırtarız? sorusu. Durum böyle olunca, alınan kararlarda mantık aramak çok da anlamlı olmuyor.

Seyircisiz maçlara kadın seyirci alınma kararı da böylesi mantıksız, anlamsız bir karar. Ve her içgüdüsel karar gibi o kararı alanların konu hakkındaki önyargılarını ele veriyor.

Türkiye-İspanya ya da ?On gol yiyerek maç nasıl kazanılır??

Yıllardır kadınlar futbolu anlatıyorum, Türkiye Milli Takımı benim için buna rağmen bir sır oldu. Eurosport’ta belki yüzlerle ölçülecek maç anlattım, Kim Kulig ya da Lira Bajramaj gibi yıldızların 17 Yaş Altı’na ilk çıktıkları zamanı hatırlıyorum ama bizim takımın maçını anlatmak, hatta televizyondan izlemek hiç nasip olmadı. Bunun çok basit bir nedeni var, maçlar nasıl gidileceğini bile bilemediğim ücra stadyumlarda oynatıldı ve televizyon yayını da olmadı. Bu ülkede kadınlar milli takımına hep ailenin çirkin çocuğu, üvey evlat muamelesi yapıldı. Erkeklere her türlü imkan tanınırken, kendi yağında kavrulmaya çalışan kadınlar milli takımı hep yüz üstü bırakıldı. Hiçbir TFF başkanı kendi kişisel ?marka değeri?ni ?futbol öğrenmeye çalışan kadınlar? yüzünden düşürmek istemedi. Kadınlar takımı kötü sonuçlar alırken onlardan beklenen daha iyi olmaları ya da gelişmeleri değildi, ortada gözükmesinler yeterdi.

Bayram gelmiş neyime!..

Bir başka ?bir zamanlar…? hikayesi anlatmadan futbol yazısı yazmanın imkansız olduğu günlerden geçiyoruz. Korkarım bu yazının sonu dönüp dolaşıp ?nerede eski bayramlar? geyiğine dayanacak ki can sıkıcı olması bir yana, hayatımda yaşlanma sezonunun resmi olarak başladığına işaret. Yaş hanesinin sol tarafında ?3? rakamını gördüğümde böyle olacağını anlamıştım.

Şike, futbol kapitalizminin doğal sonucudur

Bir Pazar sabahı ansızın başlayan şike soruşturması, futboldaki usulsüzlükleri bir anda ülkenin gündemine taşıdı. Konuyu dezenformasyonla bulandırılmış sulara hiç girmeden konuyu anlamlandırmak mümkün, yalnızca şu anda olan bitene değil, meselenin kavramsal arka planına bakmayı gerektiriyor. Şunu söyleyerek başlamak lazım; şike dediğimiz şey futbolda sonucu etik dışı olarak belirlemenin sadece bir yöntemi ve tıpkı diğer yöntemler gibi mevcut futbol düzeni içerisinde kesinlikle bir anomali değil, aksine onun doğal bir sonucu. Bu yüzden şikenin oluş şekli ve aktörlerinden ziyade onu yaratan koşullara bakmak çok daha mantıklı.

Teşekkürler Nejat, Hvala ti Ceca!

Futbol gündemine bakınca insanın içinin açılmasına imkan yok. Kulüp başkanlarının hapiste olduğu, onlarca yöneticinin, futbolcunun, antrenörün Disiplin Kurulu’na verildiği bir ortamda ligler hiçbir şey olmamış gibi oynatılacak, sırf yayıncı kuruluş topu dikmesin diye. Hakkında ?başka kimsede yok ki bu kadar delil-melil, sonuç? denilen takımlar bile o ligde elini kolunu sallaya sallaya boy gösterecek, ne o delillerin hesabı sorulacak, ne delillerin varlığını ağzından kaçıranın. Şikenin hesabının bile şikeli görüldüğü ülkede HD yayınlar, 3D yayınlar, kamera açıları, parlak görüntüler, hamasi spikerler, fanatik yorumcular derken bu dava da futbolun adaletiyle beraber kanalizasyona karışacak. Her türlü izan duygusunu kaybetmiş fanatikler takımlarına, büyük başkanlarına dokunulmamış olmasının mutluluğuyla ortada dolanırken, futbol dünyasının şaibeli aktörleri milyon dolarlarına kavuşmanın sevincini yaşarken, gerçek futbolseverler biraz daha tiksinecek tüm olan bitenden.

Kimilerine Mendes, kimilerine Melendez…

Gines Melendez, İspanya 19 Yaş Altı Milli Takımı’nın teknik direktörü. 17 Yaş Altı kategorisinde baş antrenör olarak, 19 Yaş Altı’nda ise bir altyapı efsanesi Juan Santisteban’ın yardımcısı olarak kazanmadığı başarı yok. Üç sezon önce Santisteban emekli olunca görevi devraldı. Bu sene takımı Avrupa Şampiyonu yaptı. Tek mağlubiyetlerini grup birinciliğini garantiledikten sonra yedek takımla karşısına çıktıkları Türkiye’den aldılar. Geri kalan rakiplerin çoğuna 4-5 gol attılar.

Melendez’i özel yapan başarıları, Avrupa ve Dünya çapında kazandığı kupalar filan değil ama. Onu özel yapan ne biliyor musunuz? İnsan olması. Şu son turnuvada Türkiye maçından sonra yemek salonunda tüm İspanyol oyuncuların rakiplerini tek tek tebrik edip salondan öyle çıkması. Bir önceki turnuvada takım finalde Fransa’ya kaybederken bitiş düdüğüne saniyeler kala gidip rakip antrenöre sarılması, hakkını teslim etmesi, şampiyon olamıyorsa şampiyonu ilk kutlayan olmak istemesi.

İspanya’da altyapı senelerdir Santisteban, Inaki Saez, Melendez gibi hocalara teslim. Yaşlı başlı bu adamlar hem kupaları topluyor, oyuncuları A takımlara hazırlıyor, hem de onlara insan olmayı öğretiyorlar. O milyon dolar eden oyuncular böyle yetişiyor.

Gelelim İspanyollar’ın saygıyla ellerini sıktığı bizim gençlere. Bizzat o takımda bulunan Atınç Nukan, yıllardır menajerlerin elinde oyuncak edilen büyük yetenek Muhammed Demirci ve A takımda alkış alan, Beşiktaş taraftarının üstüne titrediği Necip Uysal apar topar Jorge Mendes’in fonlarına devredildi. Hani şu Beşiktaş’ın durmadan oyuncu alıp zengin ettiği, şimdi bir de hiçbir kariyeri olmayan bir teknik direktörü aldığı Jorge Mendes. Yıldırım Demirören’in futbol dışı sektörlerde de iş ortaklığı kurduğu Jorge Mendes.