"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kategori: futbol

Dağhan Irak’ın futbol hakkındaki yazıları…

Alman piş, ağzıma düş!

Meksika’da 17 Yaş Altı Dünya Kupası oynanıyor şu sıralarda. Türkiye, aynı zamanda eleme niteliği taşıyan Avrupa Şampiyonası’na katılamadığı için bu turnuvada da yok. Ama Almanya var, Almanya’nın kadrosunda da altısı as olmak üzere sekiz Türkiye kökenli oyuncu var. Türkiye kökenli dediysem, aileleri Türkiye’den gitme, kendileri Almanya doğumlu.

Şimdi durum bu ya, 16 yaşındaki bu bir avuç çocuğa bir pedofilin ışıldayan gözleriyle bakıyoruz. Hepimizin aklında ?bu çocuklar A takımda Türkiye’yi seçer, yırtarız? çakallığı.

Buradayız, alışın!

Justin Fashanu, 1980?ler İngiltere futbolunun yükselen yıldızlarındandı. Norwich City?deyken ümit milli takımın değişmez golcusü hâline gelmiş ve 1981?de tarihin 1 milyon paund kazanan ilk siyahi futbolcusu olarak Brian Clough?un efsanevi Nottingham Forest?inin yolunu tutmuştu. İngiltere?de ırk ayrımcılığına ve yükselen faşizme karşı kurulan Anti Nazi Birliği?nin başkanlığını yapan Clough, ne yazık ki Fashanu?yu ?lanet olası yumuşakların kulüplerine giden biri? olarak damgalamış, bir daha da antrenmanlara almamıştı. Genç Justin?in kariyeri bu olaydan sonra tepetaklak oldu. Gittiği hiçbir kulüpte barınamadı, yeteneğine rağmen üst düzey kulüplerden teklif almadı. 1990?da gay olduğunu açıkladığında ise başına gelmeyen kalmadı. Teknik direktörler ona cüzzamlı muamelesi yaptı, soyunma odalarında eşyaları çalındı, tabloid basınının ve rakip futbolcuların daimi hedefi oldu. Kendisine açılan psikolojik savaşı hiçbir zaman kaldıramadı, bir süre sonra kendisine ve çevresine zarar vermeye başladı. Acıları 1998 yılında ?Aileme ve arkadaşlarıma daha fazla utanç kaynağı olmak istemiyorum? yazılı bir intihar notuyla son buldu. Kendisini astığında 37 yaşındaydı.

Ne siyasettir, ne değildir?

Şimdi ?badem gözlü? olan bir kulüp başkanı, zamanında Fenerbahçe tribünlerini ülkücü milislerle doldurur, kulüp menajerleri oyuncuları tek tek ülkücü, cemaatçi mafyayla buluşturur, bu siyaset değildir. Bir futbolcu, güdümlü tribünlerden küfür yiyip kulüpten kovulma pahasına sol görüşlü olduğunu açıklar, bu siyasettir.

Tsubasa süper adam ama bir Alex değil!

Evet efendim, lig bitti, şampiyondur, ikincidir, küme düşenidir hepsi belli oldu. Bu süre içerisinde bu satırların yazarı bendeniz birkaç kez Fenerbahçe, bir o kadar kez Galatasaray, mebzul miktarda Beşiktaş ve Trabzonspor, eser miktarda da diğer takımların düşmanı ilân edildim. Zaten bizim memlekette öyledir. Köşeciyseniz sakın tarafsız olmayı denemeyin. Bir takımı tutun ve onun fanatiği olun. O takımın taraftarları sizi sevecek ve her konuda haklı olduğunuzu düşünecektir. Kalanları ise nefret edecektir, ama olsun. Taraf tutmazsanız on sekiz takımın taraftarı da sizden tiksinir, ilkokulda çeşitli vücut salgılarını sıraya sıvaştıran çocuktan bile daha az popüler olursunuz. Beni dinleyin, medyacı olacaksanız fanatik olun, öbür türlü perişan olursunuz.

‘Başka bir futbol’ küllerinden doğuyor!

İngiltere’de olup da adı futboldan çok tenisle anılan çok az yerden biridir Wimbledon. Londra’nın güney batısındaki bu semt, dünyanın en önemli tenis turnuvalarından birine ev sahipliği yaparken, mütevazi futbol takımının bunu gölgede bırakması hakikaten de pek zordur. Yine 1889 doğumlu Wimbledon FC, İngiliz futbolunda kendine zar zor da olsa bir yer edinir, lig şampiyonluğu olmasa da, arada bir FA Kupası kaldırmayı başarır. Tâ ki 2004’te kulüp köklerinden sökülüp taşınıncaya kadar. İşte özel bir kulübün, AFC Wimbledon’ın hikâyesi de burada başlar.

Just Fontaine ve Hakan Şükür…

Bundan tam elli yıl önce, 1961?de Fransa tarihinin gelmiş geçmiş en büyük golcülerinden, Dünya Kupası?nda altı maçta kaydettiği on üç gollük rekoru bugüne kadar kırılamayan Just Fontaine, Fransa Ulusal Futbolcular Sendikası?nı kurdu.

1963?te, tıpkı Fontaine gibi futbol tarihine geçmiş, Real Madrid ve Fransa Milli Takımı formalarıyla efsane olmuş Raymond Kopa, futbolcuların çalışma ve sözleşme koşullarının ?kölelik? olduğunu söyledi ve futbol düzenini tamamen değiştirecek tartışmanın fitilini ateşledi.

Ve kırk üç yıl önce hemen hemen bugün, 22 Mayıs 1968?de, Just Fontaine ve arkadaşları Paris Iena Meydanı?nda bulunan Fransa Futbol Federasyonu binasını işgal ettiler. Federasyon binasının balkonuna ?Futbol futbolcularındır? pankartı asıldı ve direniş başladı. Sonuç olarak sezon kısaltıldı, sözleşme rejimi değiştirildi, oyuncuların elini kolunu bağlayan ve büyük kulüpleri küçük kulüplere karşı avantajlı kılan uygulamalar kaldırıldı. 1968 Federasyon İşgali?yle kazanılan hakların birçoğundan bugün tüm dünyadaki, hatta Türkiye?deki futbolcular da yararlanıyor.

İmparatore değil Fatih Hoca!

Fatih Terim’le ilk kez Beylerbeyi’ndeki TFF tesislerinde, Fransa’dan gelen Eurosport ekibiyle beraber röportaja gittiğimde uzun konuşma fırsatı bulmuştum. Ofisindeki televizyonda Eurosport açıktı. Biz geldik diye açmadığını biliyordum, zaten daha kendimi tanıtmadan sesimden hangi sporları anlattığımı bile tanıdı.

Fatih Terim’le karşılıklı oturup konuşmak tuhaf bir şey. Seversiniz, sevmezsiniz, eleştirirsiniz, ki ben de eleştirilecek tarafları olmadığını iddia etmiyorum. Ancak şunu kesinlikle söyleyebilirim; Fatih Terim’in tuhaf bir çekim gücü, ?aura?sı var. İçinde bulunduğu ortamı kontrolü altına almak için fazla çaba harcamasına bile gerek olmadığını hemen anlıyorsunuz.

Mevcudiyet kavgası…

Taksim?de çalışıyorum. 1 Mayıs Meydanı?nın 250 metre uzağında. Buraya 28 Nisan gibi polis barikatları kondu, hâlâ kaldırılmadı. Harbiye?ye kadar böyle. Kaldırmamak için sürekli bir bahane buluyorlar. Herhalde ?nasılsa 12 Haziran?da polis devletini kuracağız, boşuna kaldırmayalım? diye düşünüyorlar. Belki arada bir olay çıkar da, o barikatları kalıcı hale getirmenin bahanesi olur diye de umutlanıyor olabilirler. Neoliberal muhafazakâr iktidarların sermayenin çıkarına uygulamaları halka kabul ettirmek için başvurduğu çeşitli yollar vardır. Bu yolların çeşidi ve derecesi konunun halktan ne kadar itiraz gördüğüne göre değişir. Az buçuk tartışılan bir uygulama demagoji ve dezenformasyon yoluyla yutturulabilirken, çok tartışılan ve iktidar için hayati önem taşıyan mevzularda komplo yoluna gidilir.