Tito?nun Yugoslavya?sını ayakta tutan bir numaralı prensip, federe yönetimlerin dengesiydi. Slovenya, Hırvatistan gibi daha gelişmiş cumhuriyetler; Kosova, Makedonya gibi daha mütevazı olanları sübvanse ediyor, bu şekilde cumhuriyetin tüm vatandaşlarının aynı refah seviyesine sahip olması sağlanıyordu. Ancak bu dengenin sürekli olarak sağlanabilmesi için tüm yapıların aynı Yugoslavyalılık idealine inanması gerekiyordu. Yugoslavlar, Yugoslav olmayı bıraktığında Yugoslavya da…
sportif meseleler
Dağhan Irak’ın spor yazıları…
Amed’in makus talihi…
Bu hafta Diyarbakırspor matematiksel olarak Birinci Futbol Ligi?nde kalma şansını yitirdi. Kulüp batık durumda. Diyarbakır şehrinin diğer büyük spor takımı Dicle Üniversitesi Kadın Voleybol Takımı da haftalar önce küme düşmüştü. Seneye ligler iyice Diyarbakırsız olacak. Diyarbakırspor ve Dicle Üniversitesi hakkında sayfalarca ahkâm kesebilirdik. Memleketin en zengin şehrinden, en batısından, en konforlu ofislerimizde, en hızlı bilgisayarlarımızdan…
Finansın ?fair-play?i olur mu yahu?
UEFA, geçtiğimiz haftalarda kendisine bağlı federasyonlardaki kulüplerin mâli yapılarını kontrol altına almak için bir grup ilkeye uyulmasını zorunlu hâle getirdi. ?Finansal fair-play? adı verilen bu paket, temelde şunu diyor; giderin gelirinden fazla olamaz, toplam bütçenin yüzde yetmişinden fazlasını transfere ayıramazsın, gelirin ancak transfer, naklen yayın, sponsorluk ve hasılat kaynaklı olabilir, başkanından ya da başka birinden…
Adnan Polat’ın Mübarek gidişi…
Adnan Polat?ın gönderilişi biraz Hüsnü Mübarek?in gönderilişine benziyor. Ne konuşuyorduk Mısır?da Mübarek yolculanırken? Gitti ama onu gönderen kimdi? Gerçekten rahatsız halk kitlelerinin yaptığı bir devrimden mi bahsediyorduk, yoksa Mısır?da iktidar kollayan gruplar demokrasi soslu bir darbe mi yapmıştı? Mesela ordu Mübarek?in arkasında dursa gerçekten gitmek zorunda kalır mıydı? Benzer sorular Polat?ın gönderilişi için de sorulacak,…
Bilinmeyen yoz bir dilde yazılmış yazı…
Hagi gitti… Hayır, gitmedi… Hagi mâli genel kuruldan sonra gidecek… Sezon sonuna kadar gitmeyecek… Hagi gitmeyecek, kalbimizde duracak… Hagi gidecek, geri gelecek… (Hatta inadına, Ahmet çıkacak, yine yazacak!) Nedir bilmiyoruz. Bir gözümüz Hagi’de, öbür gözümüz Galatasaray’da… Hagi ?görevimin başındayım? diyor. Galatasaray ?Teknik direktörümüz Hagi? diyor. Ama herkes Hagi’ye gitmiş gibi davranıyor. Aptala döndük. Ama krizi…
Uzun isimli güzel takım
VakıfGüneş ne sezonun başında, ne de bu dörtlü final öncesinde kupanın favorileri arasında gösteriliyordu. Gerek Türkiye?de, gerekse Avrupa?da gözler dünyanın en pahalı voleybol takımını kuran Fenerbahçe Acıbadem?deydi. 5 milyon avroluk bu ekip organizasyonun ev sahipliğini de aldığında, sarı-lacivertlilerin şampiyonluğunu garanti görenlerin sayısı artmıştı. Bunların başında da Fenerbahçe yönetimi ve taraftarlar geliyordu. Ancak yarı finalde favori…
Sahi bu derbi neden özel?
Galatasaray-Fenerbahçe derbi günü bana bayramların ilk gününü çağrıştırıyor. Fenerbahçeli ya da Galatasaraylı değilim, bana ne, değil mi? Değil işte, o tutkunun parçası olmadan olur mu? Hem GS-FB derbisi bayramlardan da güzel, kimse ?1996 Şeker Bayramı ne şahaneydi? demez ama Rapajiç?in ya da Ribery?nin attığı golü herkes hatırlar. Bayramların aksine, derbilerin kolektif hafızası vardır. O hafızanın…
Benim kadın kahramanlarım
Ben bugün size iki kadın kahramanımdan bahsetmek istiyorum. Bunlardan birincisi hayatı ve sporu anlamlandırma biçimimi belirledi. Diğeri ise hayat mücadelesini sporla birleştirdi ve sporda kahramanlığın aklımıza ilk gelenden çok farklı olduğunu kanıtladı. 1980’ler… Darbe sonrası, Fatih ışık hızıyla muhafazakarlaşıyor. Farklı görüşlerden, hayat tarzlarından aileler hâlâ var ama yaşam onlar için zorlaşıyor. Benim yalnızca kadınlardan oluşan…
Spor değil, pazarlama kulüpleri
?Taraftarların gerçekleri sadece kulüp kanalından öğrenmesi güzel.? Büyük kulüplerimizden birinin profesyonel yöneticilerinden biri buyurmuş. Taraftarların gerçekleri öğrenmesi güzel, taraftarların kulüp kanalından gerçekleri öğrenmesi de güzel. Buraya kadar sorun yok. Peki neden taraftarın gerçekleri ?sadece? kulüp kanalından öğrenmesi bu kadar arzulanıyor? Önemli olan taraftarın kulüp hakkında doğru düzgün bilgi sahibi olması değil mi, diğer medya organları…
#blogumadokunma
Türkiye?de gazetecinin görevi dilini ısırmaktır. Bu memlekette kimseye eyvallahı olmayana değil, herkese eyvallahı olana gazeteci denir. Kulübün yöneticisine, patronun kankasına, fanatik taraftara ve daha kimlere kimlere hoş gözükmezsen aç kalırsın. Bu ülkenin gazetecisinin elini kolunu ekmek derdi bağlar. Gazetecilerin değil patronların, şirketlerin, kodamanların, siyasilerin at koşturduğu medyada her biri en az üç tensikat görmüş insanlardan…