Geçtiğimiz hafta sevgili Burak Cop?un T24 internet sitesinde önerdiği CHP–BDP ittifakı üzerine Başka Haber?de yayımlanmak üzere bir yazı yazmış ve çekincelerimi aktarmıştım. Burak da geride bıraktığımız günlerde yine T24?te yazısına gelen eleştirilere bir cevap yayımladı. Günümüz siyasi ikliminde iyi niyetli ve faulsüz tartışmalara rastlamak o kadar zorlaştı ki, olana denk gelmişken sürdürmek gerektiğini düşünüyorum.
Tabii yazının tamamı okunmalı ama Burak Cop?un ikinci yazısında söylediklerini özetlemem gerekirse, BDP-CHP?nin belli konulardaki anlaşmazlıklarını saklı tutmak üzere belli konular üzerinden bir ittifaka girebileceklerini ve bunun iki partinin toplam oyuna bir katkı yapmaması hâlinde bile Türkiye demokrasisi için faydalı olacağını söylüyor. Bir önceki yazıda benim seçmenlere mutlaka sorulmasını önerdiğim iki sorunun önemi konusunda mutabıkız. Burak bu soruların cevapları konusunda iyimser, ben açıkçası onun kadar umutlu değilim.
Benim bu ittifak konusundaki umutsuzluğum yalnızca iki parti tabanının birbirine olduğunu tahmin ettiğim soğuk tutumundan kaynaklanmıyor. Hatta, yerel seçimler bazında ve belli birkaç bölgede tabanların ikna edilerek belli kazanımlar elde edilebileceğini de düşünüyorum. Özellikle büyük şehirlerde CHP?nin BDP?nin oyuna ihtiyacı olacak. Bu BDP?nin lehine çevirebileceği bir müzakere olasılığını işaret edebilir. BDP?nin yerel seçimlerde CHP?ye çok fazla ihtiyacı olmayabilir, ancak vereceği destek karşılığında CHP?yi Kürt Sorunu konusunda daha az çekingen olmaya itebilir. Bence BDP?nin böyle bir müzakere fırsatı bir kenara itmemesi de gerekir.
Diğer taraftan Burak Cop?un önerdiği tarzda bir BDP-CHP ittifakının gerçekleşebilmesi için asıl sorunun CHP?den kaynaklı olduğunu düşünüyorum. CHP, uzunca bir süredir varlığını ?AKP?ye karşı olmak? üzerinden konumluyor ve bu nedenle kendi kendine siyaset üretemiyor. Baykal döneminden beri süregelen ve paradigmasını 28 Şubat zamanlarından üreten bu anlayış CHP?de bağırsak tembelliği kâbilinden bir sorun yaratmış vaziyette. CHP, ?AKP kötüdür? demekten başka bir şey yapamıyor; zaten CHP?ye oy verenler de genelde AKP?nin kötü olduğuna ve CHP?nin hiç değilse daha tercih edilebilir olduğuna inananlar. Ana muhalefet partisine son on yıl içerisinde ürettiği politikalar için oy veren olduğunu pek sanmıyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP?nin başına partiyi hantallaştıran ve ?ehven-i şer? etiketini neredeyse kalıcı olarak üzerine yapıştıran paradigmayı değiştirmek iddiasıyla göreve geldi. Bu iddiasında ne kadar samimi olduğu bu tartışmanın konusu değil. Ancak şu var; Kılıçdaroğlu?nun göreve geliş biçimi tamamen eski paradigmaya dayanıyor. Kılıçdaroğlu, CHP?nin başına demokratik işleyişle değil, Baykal?ın kaset skandalı sonrasında tepeden inerek geldi. Ve geldiği yerde kalabilmek için de eski paradigmaya tutunmak zorunda. Durum bu iken, Kemal Kılıçdaroğlu CHP?yi yeni bir şeye dönüştürmek istiyorsa da dönüştüremez, ancak makyajlar. Değişen paradigma değil görünüş olur, ki zaten CHP?de aylardır yaşanan da bu.
BDP gibi yıllardır tüm yasaklamalara, baskılara rağmen politika yapan ve her seferinde tırnaklarıyla kazıyarak bir şeyler elde eden bir partiyle ittifak yapacaksanız siyaset üretebiliyor olmanız gerekir. BDP hakkında her şey söylenebilir ama kendi siyasal varlık sebebi konusunda muğlak olduğu söylenemez. CHP, Kürt halkının talepleri konusunda söyleyecek bir şey bulamadığı ve ortaya bir eylem planı koyamadığı üzere BDP?nin ne derece muhatabı olabilir, tartışılır. Zira CHP?nin ?AKP?nın karşıtı olma? pozisyonu BDP?yi çok da ilgilendirmez. Kürt halkının karşılanmayan talepleri AKP döneminden önce de vardır ve bu insanlara AKP?den sonra neyin değişeceğinin de açıklanabilmesi gerekir.
Burak Cop, Kürt Sorunu?nda geçmişin mirasından CHP kadar diğer düzen partilerinin de sorumlu tutulması gerektiğini söylerken haklıdır; ancak aynı şekilde Kürt Hareketi?nin AKP döneminde uğradığı baskıdan da CHP?ye pay düşer. Cumhuriyet Halk Partisi, Kürt Sorunu konusunda -eski paradigmasından kopamadığı için- sakız çiğnemektedir. Burak?ın yazısında belirttiği ve ancak CHP standartlarında cesur sayılabilecek çıkışları genelde hemen atılan geri adımlar izlemektedir. CHP?nin ve başkanının Diyarbakır?da BDP?li vekiller uluorta polis saldırısına uğrarken ölüm sessizliğine bürünmesi, Kemal Kılıçdaroğlu?nun en son CNN Türk?te katıldığı yayında Kürt Sorunu?nu hâlâ ?fabrikalar inşa ederek çözme? iddiasında olması CHP?nin konu hakkındaki siyasetsizliğinin sonucudur.
Konjonktürün -Burak?ın da iki yazıdır altını çizdiği- aciliyeti hasebiyle CHP?nin yeni bir paradigma üreterek kendini dönüştürmesi ne kadar daha beklenebilir, bu da tartışılır. Türkiye siyasal hayatındaki yeri yalnızca ?AKP?den iyi olmak? üzerine kurulu bir partiyi ülkede eli yüzü düzgün bir muhalefet yaratmanın ?olmazsa olmaz?ı saymak çok da gerekli olmayabilir. Kapladığı siyasal alanı pasifleştiren ve iktidarı referans almadan politika üretmeyi beceremeyen bu yapıdan belki de artık kurtulmak gerekiyordur.
CHP?nin muhalefet üretmesi için beklenen bunca yıl içinde AKP?nin sürekli olarak güçlendiğini de düşünürsek; olası bir CHP-BDP ittifakı, dönüşmek ya da yok olmak arasında sıkışan partinin son şansı olabilir. Bu son şansı kullanabilmesi için, CHP?nin Kürt Sorunu?na artık uzaktan bir yerden bakmayı bir an önce bırakması gerekir.
Okuyucuya not: Bu yazı yazıldığında CHP’nin daha önce Ermeniler’i Türkiye’den sürme önerisinde bulunan Şükrü Elekdağ’a Kürt Raporu yazdırma niyetinde olduğu henüz bilinmiyordu. Bu tabii, yazının genelinde CHP’ye dair olan umutsuzluğun tonlamasını arttıracak bir gelişmedir.
[…] üç yazıda değinmiştim, tekrar gerek yok (yazılara göz gezdirmek isteyenler için; 1, 2, 3.) Yaşanan durumu sentezlemeden çok sentezleyememe olarak özetleyebiliriz. Ki zaten mevcut olan […]