Benim bir dostum var, tanısanız çok seversiniz…
Benim bu dostum, hayatında hiç oy vermemiş, vermemişti yani, geçen Pazar?a kadar. Ertuğrul Kürkçü?yü çok sever, ona oy vermeye heves etti. Yalnız bir sorun var, Ertuğrul Abi Mersin?de, bizimki Dolapdere?de. Benim için sorun yok da, nizami olana bile karışan YSK bu sevdaya ölse izin vermez.
Neyse, mesele kime oy verdiği değil. Ertuğrul Kürkçü?yle yaşadığı bir şeyi anlattı, hiç aklımdan çıkmıyor. Bir gün kalabalık bir grup yürüyorlar. Bir yerden geçerken herkes çimlerin etrafından uzun uzun dolaşıyor. Kürkçü?nün aklına yatmıyor bu durum, kestirmeden çimlere dalıyor. Benim dostum hemen arkasında, daha önce hiç öyle dalmamış çimlere, bir tereddüt, zaten çekingen. Herkes gibi kaldırımdan mı dolaşsın, Ertuğrul Abi gibi çimlere mi bassın? Tam o sırada Kürkçü dönüyor, ?Üstüne basılmayacaksa, niye var peki bu çimler?? diye soruyor, onayı da bizimkinden bekliyor. ?Evet, Ertuğrul Abi? diyor o da, dalıyor çimenlere.
?Kendimi hiç bu kadar devrimci hissetmemiştim? diye anlattı bana.
Tabii onun çimenlerin üzerinde yaptığı devrim başta beni epeyce güldürdü, eğlendirdi de, sonra anladım ne demek istediğini. O da, Ertuğrul Abi?nin devrimin en güzel yüz metresini çocuklarla güle oynaya koştuğu o şahane fotoğrafı görünce…
Herkes anlamsızca, sorgulamadan beton kaldırımlardan dolaşırken, ayağının altında toprağı hissederek yürümek devrimdir tabii yahu!
Üstüne çimento dökülmüş şehirlerde, bir avuç doğa kırıntısının etrafına girmeyelim diye çit çevrilmesini sorgulamak devrim değilse nedir?
Tam bunu anlamıştım ki, televizyonda Mahmut Özgener?in basın toplantısı başladı.
Bir şey dedi: ?Futbol yöneticisinin en önemli görevi, görünmez olmaktır.?
İşte ben bu yazıyı bu cümleyi duyduğum için yazıyorum.
Futbol ortamının bu kadar çarpık olduğu bir dünyada görünmez olmak, ortama uymaktır. Türkiye?de ve hatta dünyada futbolun düzeltilmesi gereken bu kadar yönü varken, bizim görünmez insanlara değil devrim yapacaklara ihtiyacımız var.
Aynı konuşmada bir de ?hangi ülkede federasyon başkanının adı bilinir?? buyurdu.
Almanya?da Theo Zwanziger gayet bilinir. Şahane de bir başkan. Almanya?da altyapı sistemini, sokak futbolunu, okul futbolunu, kadınlar futbolunu neredeyse baştan yarattı. Geçen sene Kadınlar U20 Dünya Kupası?nı ortalama yirmi bin seyirciye oynattı. Seneye biz de U19?da Avrupa Şampiyonası yapıyoruz. Özgener görevde kalsın, o şampiyonayı on bin seyirciye oynatsın, pirinçten heykelini bizzat yaparım.
Dünya futbolunda bir parça olumlu bir şeyler oluyorsa, bu görünmez adamlarla-kadınlarla değil, çimenlere basmaktan korkmayanlarla oluyor. Michel Platini, Theo Zwanziger, Dominique Rocheteau, Hope Powell; bu insanlar ortama uysaydı bugün on binlerce insan spor sahalarından uzak kalacaktı. Bizim federasyonun mecburen uygulamaya soktuğu UEFA Grassroots Şartı da olmayacaktı. O belgeden bugün, Türkiye?de binlerce çocuk, engelli, kadın yararlanıyor. O sayede futbola adım attılar. İyi ki görünmez kalmamış o insanlar, iyi ki ortama uymamışlar.
Türkiye?de şikeciler itirafnamelere imza atarken, teknik direktörler, futbolcular oyuncu alıp satarken, kulüp başkanları on beş yaşında çocukların geleceğini ne idüğü belirsiz fonlara emanet ederken, taraftarlar yok sayılırken bizim görünmezlere ihtiyacımız yok, bizim devrim yapacaklara ihtiyacımız var.
Spor herkesin olsun, herkes çim sahalara basabilsin diye betonu pas geçip çimenlerden yürüyecek devrimcilere ihtiyacımız var bizim.
Kızıldere?den, Dolapdere?den ve her yerden…
*18 Haziran 2011 tarihli BirGün Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.
Birgün, Twitter da 5 kişilik takip listesinden sonra tanımadığınız biri sizi takip ederse sizde heyecan yapıp blogunu incelerseniz ve bu arkadaş hangi blogları takip ediyor diye bakarsanız karşınıza sizi gülümseten bu yazı çıkabilir.
Ayrıca 07 Temmuz 2011 tarihi itibariyle şike suçlamasıyla onca kişi gözaltındayken
yazınızın
”Türkiye?de şikeciler itirafnamelere imza atarken, teknik direktörler, futbolcular oyuncu alıp satarken, kulüp başkanları on beş yaşında çocukların geleceğini ne idüğü belirsiz fonlara emanet ederken, taraftarlar yok sayılırken”
bölümü de bu açıdan oldukça ilginç