Çin Halk Cumhuriyeti, geçtiğimiz günlerde tüm zamanların en yüksek bütçeli Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yaptı. Ucuz iş gücüyle tanınmasına karşın oyunlar için milyonlarca doları harcamaktan çekinmeyen Çin, aynı zamanda dünyanın en pahalı futbolcularından birkaçını da konuk etti. Ronaldinho’nun, Messi’nin, Riquelme’nin forma giydiği Olimpik Futbol Turnuvası, yüzme ve atletizmin gölgesinde kalmaktan kurtulamadıysa da eski olimpiyatlara kıyasla daha fazla ilgi topladı. Çin Halk Cumhuriyeti de ev sahibi unvanıyla katıldığı bu turnuvada, 2002 Dünya Kupası’ndan sonra ilk kez dünya çapında bir futbol organizasyonunda boy gösterme imkânı buldu. Batıya ihraç ettiği bir kaç yıldızı dışında pek bilinmeyen, fazla da kayda değer başarısı olmayan Çin futbolunun tarihi aslında oldukça eskiye dayanıyor. Ancak Çin futbol tarihinde futbol konusundaki bir istikrardan ziyade, ülkenin politik ve ekonomik dalgalanmalarını okumak mümkün.
Pek çok başka ülke gibi futbol topuyla 1900’lerin başında tanışan Çin’de bilinen ilk futbol turnuvası, imparatorluğun son günlerinde, 1910 yılında yapıldı. Ülkenin doğusunu, güneyini ve kuzeyini temsil eden üç bölgesel takımın Nanjing’deki mücadelesinde kazanan Güney Çin oldu. Bu ilk ulusal şampiyona, takip eden yıllarda tekrar düzenlenemedi. Zira, ülkede Şinhai Devrimi yaşanmış, milliyetçi Kuomintanglar’ın yönetimi ele geçirmesiyle imparatorluktan cumhuriyete geçiş süreci başlamıştı. Bu süreç tamamlanıncaya kadar ülke çapında bir organizasyon yapmak kolay değildi. Nitekim 1914 yılında ancak iki takımla yapılabilen ikinci turnuvadan sonra on yıl boyunca futbol şampiyonası düzenlenemedi. Bu sırada Çin’de cumhuriyet çatırdamaya başlamıştı. Monarşi yanlılarının tekrar imparatorluğu getirme çabaları bir kenara, ülkede askeri güç de parçalara bölünmüş ve her biri ülkenin başka bir bölgesini yönetmeye başlamıştı. Kuomintang’ın iktidarı artık şüpheliydi. Bu arada askeri güçlere karşı entelektüellerin sesi de yükseliyordu.
1924’te üçüncü ulusal futbol turnuvası düzenlendiğinde, daha önce Kuomintang içinde yer alan komünistler, kendi partilerini kurmuş ve ayrışmaya başlamışlardı. Ülkenin kaderinin değiştiği bu günlerde düzenlenen şampiyonada ilk kez iki bölge takımının yanında bir askeri akademi ve bir de üniversite temsil edilmişti. Belki ulusal ölçekte futbol turnuvaları düzenlenmiyordu ama bu oyunun üniversitelere ve giderek ülkenin hâkim gücü hâline gelen orduya yayılması önemliydi. Milliyetçilerle komünistler arasındaki güç mücadelesi 1927’de iç savaşa dönüştüğünde de futbol mücadeleleri devam etti. 1936’ya kadar yüksek yoğunluklu olarak süren savaş sırasında neredeyse her sene futbol turnuvası düzenlenebilmiş, ilk yıllarda katılımcı sayısı iki takıma kadar inen ulusal turnuvaya 1933’te on sekiz takım katılmıştı. Ülkede futbol, savaşa rağmen yükseliyordu. Ancak savaş da başka bir boyut almaya başlıyordu. Ülke Japon işgaliyle karşı karşıyaydı ve iç savaşın tarafları artık birbiriyle değil, Japon Ordusu’yla savaşacaktı. Pearl Harbor Baskını’yla beraber Amerika’nın da taraf olmasıyla, bu savaş II. Dünya Savaşı’na eklemlenecekti. Bu koşullarda futbol oynamak mümkün değildi, savaş bitene kadar da mümkün olmayacaktı.
Savaş sonrası ilk turnuva 1948’de düzenlendi. Komünistlerin ülke yönetimine egemen olduğu bu dönemde Şangay’daki turnuvaya 21 takım katıldı. Bu takımlar arasında polis ve ordu takımları hemen öne çıktı. Savaşın dağınık koşulları içerisinde mecburi olarak bir arada olmayı sürdüren bu gruplar, futbol sahalarında bu avantajlarını kullanmışlardı. Ulusal Oyunlara bağlı olarak yapılan bu futbol turnuvası, Çin’de kamu kurumlarının girdiği ilk turnuva oldu. Bundan sonra bu artık bir gelenek hâline gelecekti. 1949 yılı geldiğinde Çin ikiye ayrılmış, ülkenin neredeyse tamamına hâkim olan Komünist Parti, Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilân ederken, milliyetçiler de Tayvan’da küçük bir devlet kurmuşlardı. Mao Zedung’un ilkeleriyle Çin’e yeni baştan uyarlanan ve diğer ülkelerdekini giderek daha az andıran Çin komünizmi, etkilerini futbolda göstermeye başlamıştı. Ordunun ve kamu kuruluşlarının yanı sıra devletin kurduğu yerel spor organizasyonları da ulusal şampiyonalara katılıyordu. Bu arada Ordu Spor Oyunları da düzenlenmeye başlamış, futbol da bu oyunlarda kendine yer bulmuştu. 1955’ten itibaren ülke şampiyonası bir lig hâlini aldı. Katılım esası baştan beri olduğu gibi yine bölgelere dayanıyordu. Yeni dönemde kurulan spor enstitüleri bu ligde büyük rol oynadı. Ayrıca İşçiler Şampiyonası da yine bu dönemde başladı. Bu turnuvada da fabrika takımları karşılaşıyor, lig usûlü maçlar yapıyorlardı. 1957’de bu turnuva ve diğer yerel turnuvalar ulusal lig çatısı altında birleştirildi. Ordu takımı 1 Ağustos, demir yollarının takımı Lokomotif ve fabrika takımları yine başı çekiyordu.
Çin’de lig sistemi oluşmasına rağmen 1978’e kadar farklı nedenlerle düzenli bir organizasyon yapılamamıştı. Kimi yıllar bazı takımlar ligden çekiliyordu. Bazen de devlet takımları lige ortasından dâhil olup puanları katsayılandırıldığı için üst sıralara tırmanabiliyorlardı. 1978’e gelindiğinde, ilk kez dört takımın alt lige düştüğü on altı takımlı bir lig oynandı. Bir yıl sonra ise Üçüncü Lig de hayata geçirildi. Ulusal Oyunlar, Ordu Şampiyonası, İşçiler Ligi gibi organizasyonlar da bir yandan devam ediyordu. Bu organizasyonlardan özellikle Ulusal Oyunlar’ın düzenlendiği yıllar ligin aksamasına neden oluyordu. Bu oyunlar, Çin’de futbolun gelişmesinde büyük pay sahibiydi ama lig ciddileştikçe çakışmalar kaçınılmaz olmuştu. 1983 yılında lig şampiyonu bu yüzden belirlenemedi. Bu arada millî takımın güçlendirilmesi için de ilginç uygulamalar yapılıyordu. Örneğin 1985 yılından itibaren milli takıma oyuncu veren kulüpler oyuncu başına fazladan bir puan almaya başladı. Bir yıl sonra ise Asya Şampiyon Kulüpler Kupası’nda mücadele edecek Liaoning’in lige katılmamasına izin verildi. Bir yıl sonra hak kaybına uğramadan lige geri dönen bu kulüp, seksenli yıllarda Çin’in en önemli ekibiydi. 1980’li yıllar aynı zamanda Çin futbolunda ilk reform hamlelerinin başladığı yıllardı. Ülkenin kendi sistemi içerisinde dünyadaki serbest piyasayla rekabete başladığı bu yıllarda, serbest piyasayla ilgili tüm kavramlar gibi profesyonellik de gündeme geldi. Bu esnada ligdeki takım sayısı da yirmi biri bulmuştu. İlk adım olarak Birinci Lig ikiye bölündü ve en iyi sekiz takım ?Jia A? isimli yeni lige alındı. Bu ligde de Liaoning’in başarısı sürüyordu. Liaoning, aynı zamanda profesyonelliği ilk uygulayan kulüplerden biriydi.
1993 yılına gelindiğinde Çin’de artık iyice palazlanan özel sektör, futbolun ilk profesyonellik deneyiminin içindeydi. Liaoning’den ordu takımı 1 Ağustos’a kadar artık tüm kulüplerin sponsoru vardı. 1994’te tam anlamıyla profesyonellik oturtulduğu zaman ise yeni bir kulüp, Dalian Wanda şampiyonluğu devralmıştı. Artık sponsoru tarafından en iyi desteklenenin şampiyonluk mücadelesi verebildiği bir dönem başlamıştı. Bu dönemde Dalian ile Shanghai Shenhua arasında müthiş bir rekabet başladı. Taraftar tabanlarını da giderek genişleten bu iki kulüp, bir ara İkinci Lig’e düşme tehlikesi de yaşayan eski hanedan Liaoning’i çoktan geride bırakmıştı. Ancak bu yeni dönemde futbol, geç kalmışlığı agresif bir tavırla kapamaya çalışan serbest piyasaya karşı zaman zaman savunmasızdı. Örneğin iddiasız kulüplerden Shanghai United’in sahibi Zhu Jun, bir anda şehrin devi Shenhua’nın hisselerini devralmış, kulübü kapanma tehlikesiyle yüzyüze bırakmıştı. Shenhua, ancak taraftar sayısı sayesinde ismini koruyabildi.
Profesyonel lig, 2004 yılında Çin Süper Ligi adını aldı. Bu arada ligdeki dalgalanmalar da devam ediyordu. Ligin ilk sezonunda bir şike skandalının patlaması ve hakem kararlarını beğenmeyen takımların maçları ortasında bırakıp gitmeleri, ligin sponsorunu kaybetmesine neden oldu. Lig, ikinci sezonda sponsorsuz ve milyonlarca dolarlık maddi destekten yoksun olarak oynandı. Ancak Çin, özellikle yabancı şirketler için vazgeçilmez bir pazardı ve lig ne kadar şaibeli olursa olsun, sponsorluk yapmak önemliydi. Bir sene sonra İngiliz bir telekom firması sponsorluğu aldı. Ardından ise yabancı ortaklı bir Çin bira firması günümüze kadar sürdürdüğü sponsorluğu üstlendi.
Çin Süper Ligi, günümüzde başlangıçtaki artılarını ve eksilerini muhafaza etmeye devam ediyor. Pazar büyüklüğü ve hitap ettiği taraftar sayısı bakımından bu lig, yatırımcılara önemli imkanlar vaat ediyor. Ama ister futbolcu olsun, ister sponsor olsun, Çin’de barınmak isteyenler dalgalı sularda yüzmeyi öğrenmek durumunda. Zaten Çin, ülke olarak da dünyanın geri kalanına pek benzemiyor. Dünyanın en büyük komünist ülkesi, aynı zamanda serbest piyasanın en kuralsız uygulandığı yerlerden biri. Hâlâ maç sonuçları zaman zaman şaibe yaratıyor, hâlâ millî takımın maç programına göre lige haftalarca ara verilebiliyor. Bir dönem Ahmet Dursun, İdris Gümüşdere ve Semavi Uzun’un da forma giydiği Çin Ligi’nin, komşusu Japonya gibi istikrarlı bir lige kavuşup kavuşmayacağını, uzun vadede ülkenin alacağı seyir belirleyecek gibi.
İlk Yorumu Siz Yapın