?Bak Bağış’a da söyledim, sana da söylüyorum. Arkamdan yürüme, öncün olamayabilirim.Önümden yürüme, takipçin olamayabilirim.Yanımdan yürü ki ikimiz de eşit olalım.?
Eurosport’taki ilk yıllarımız… Anlattığımız her şeyi yeni yeni öğreniyoruz, tabii ki voleybolu da. El yordamıyla Dünya Grand Prix yayınlarını götürmeye çalışıyoruz, her yeni şey öğrendiğimizde aslında ne kadar az şeyi bildiğimizi farketmenin paniğiyle. Voleybol maçlarını da ben değil, bu panik anlatıyor o zamanlar. Oyun şimdi niye durdu, hakem neyi gösterdi, ne oluyor? Sınav sırasında bilmediklerini öğrenen öğrenciler gibiyiz. Derken bir sabah telefonum çalıyor, Teşvikiye’den Beşiktaş Pazarı’na inen yokuşu yürüyüp ofise giderken. ?Ben Değer Eraybar.? diyor, ?sen beni tanımazsın ama ben senelerce millî takım kaptanlığı yaptım?. Sonradan anlaşılıyor ki, Değer Ağabey beni bulmak için ortalığı epeyce birbirine katmış. O zamanlar kendisini tanımayan bir ben olduğum için, çevresinin en az bir KGB ajanınınki kadar geniş olduğunun da farkında değilim tabii. Beni aradığından Digiturk’ten Lig TV’ye, bizim ofistekilerden Mısır millî takımının pasör çaprazı Sağır Sultan’a kadar herkesin haberi var, bir benim yok… İşte o gün hocam oluyor Değer Ağabey, o gün ben voleybol spikeri olmaya başlıyorum, o gün hayatım değişiyor ve yaptığım işi en sevdiğim günlerden biri olarak hafızama kazınıyor.
Her sabah maçlardan önce ya ben arıyorum Değer Ağabey’i, ben aramazsam o kesin arıyor. Arada dalga geçiyor kendisiyle (ve herkesle) ?ben oraya gelmeyeyim, yine çıktı bu moruk derler? diye. Bazen Asya voleybolundan konuşuyoruz, bazen bana Kosta Şopov’u, Frantz Granvorka’nın babasını anlatıyor. Maçlardan sonra bir yarım saat daha konuşuyoruz, eksiğimi gediğimi anlatıyor, beni kırmadan, dostça… Güzel yaptıklarımı önce söylüyor ki, hevesim kırılmasın. Bana işimi her gün biraz daha sevdiriyor, usulca… Bu konuşmalar zamanında başlıyor Değer Ağabey’in öksürükleri, sesi giderek azalıyor. ?Grip midir nedir, anlamadım ki? diyor, sonra haftalar geçerken ?bir türlü geçmedi bu? demeye başlıyor, sonra sesi gidiyor Değer Ağabey’in, telefonum artık sessiz kalıyor. Biliyorum evinde Eurosport 2 yok, o yüzden özellikle Eurosport’tan verdiğimiz maçlarda onu anıyorum ki, unuttuğumu sanmasın. Bazen seyircilere bana anlattığı anekdotları aktarıyorum, şart olduğundan değil, bana anlatmasını özlediğim için…
Değer Ağabey… Şimdi söyleyeceklerimi yüzüne söylesem bana yazının başındakileri söyleyeceksin yine. Ama sana olan borcumu ödememin imkanı yok, biliyorsun. Yalnız bana öğrettiklerin için değil, bana işimi gerçekten sevdirdiğin için de borçluyum sana. Seninle artık konuşamasak da, seni hatırlamadan bir voleybol maçını bitirdiğim olmuyor. Sırf seni mahcup etmemek için oturup çalışıyorum bazen, sen olsan bana anlatacağın şeyleri öğrenmeye çalışırken aslında ne kadar az bildiğimin paniğini yaşıyorum yeniden. Ben bu güzel oyunu senden öğrendim, senin adına halel getirmemek için de bundan sonra canımı dişime takmaya devam ederim bilesin.
Bana işini iyi yapmaya çalışan insanların sorumluluk duygusunu ve yanında yürüyebilmem için aşmam gereken dağları bıraktın. Biliyorsun ki özleneceksin.
Hoşçakal Değer Ağabey…
İlk Yorumu Siz Yapın