Bugün kısa ama açık konuşmamız lazım sevgili okuyucu! Son demlerini yaşayan parti-devlet rejimi, klasiklerinden birine imza attı ve Diyarbakır’da politikacıları, gazetecileri, avukatları, sanatçıları gözaltına almaya başladı. Onlarca insan şu an gizlilik kararı ve avukat görüş yasağı bulunan bir dosyadan gözaltında…
Mafyalaşmış parti-devlet rejimi, böyle bir operasyondan ne umuyor? Anlatayım.
İki nedeni var; biri daha açık, ikincisi daha örtülü. İkisi de kritik.
Birincisi ve kolay anlaşılır neden, özellikle gazeteci ve avukatların Kürt bölgelerinde seçim güvenliği için hayati önemi. AKP, Kürt bölgelerindeki her seçimi zaten Olağanüstü Hâl koşullarında yaptırmaya gayret gösteriyordu. Bu sayede, Şenyaşar ailesinin yaşadığı gibi zorbalıklar gözden kaçırılabiliyor, türlü seçim hilesi devreye sokulabiliyordu. Görünen o ki AKP’yi bölgede artık basit hileler de kurtarmayacak. Hizbullah’ın sahaya sürülmesinin bir nedeni de bölgede el yükseltmek. Rejim, seçim bölgesinde hem militer, hem paramiliter güçleriyle iş görme peşinde… Avukatlar, siyasetçiler ve gazeteciler olmadan rahat rahat at koşturmanın planlarını yapıyorlar.
İkinci ve daha karmaşık neden ise şu: Kürtle yan yana durmak hem toplumsal, hem kurumsal muhalefet için ciddi bir sınav. Erdoğan rejiminin bu operasyonu yaparken hedeflediği strateji çift taraflı; Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı rehin alınanların yanında dursa ‘terörü desteklemek‘le suçlanacak, durmasa seçimi kazanması için hayati önemdeki bir bölgede ipleri parti-devletin eline bırakacak.
Bu hesabın tutabilmesinin tek koşulu ise rejimin ürettiği söylemin toplumun ezberi nezdinde karşılığının bulunması. ‘Kürt siyasetçi, gazeteci, avukat = terörist‘in o ezberde bir karşılığı bulunmasa bu oyun da tutmaz. Ancak Mansur Yavaş’ın daha bir gün önce yaptığı konuşmadan da anlaşılıyor ki Millet İttifakı bu ezberi kırmaya bir yere kadar yanaşıyor. Daha doğrusu, Kılıçdaroğlu tek başına yeni söylemler üretse de Altılı Masa paydaşları nabza göre şerbet vermeye devam ediyor.
Açık konuşma sözü vermiştim, tutayım sözümü. Kürt siyasetini meşru ve kendisiyle eşit görmedikçe muhalefetin ne toplumsal, ne kurumsal ayağı sürekli iktidara çalışan bu fasit dairenin içinden çıkabilir.
Kürt siyasetinin dışındaki partiler de, o partilerin tabanı da ‘herkes için demokrasi‘yi Kürdün oyunu almak mecburi olduğu zaman hatırlıyor. Kürtler, ana akım siyasetin eşiti kabul edilmiyor, ilişki kanalları arka kapılardan kuruluyor.
Diğer taraftan, Kürtlerin demokrasiye acil ihtiyacından dolayı bu asimetrik ilişkiye razı olması bekleniyor. Kürt seçmenden de, partisinden de, hem ana akım muhalefete koşulsuz ve çıkarsız destek vermesi isteniyor, hem de en ufak stratejik farklılıkta eleştiriye uğruyor.
Son yedi-sekiz yılda kaç kere ‘AKP ile HDP anlaştı’ lafını duyduğunuzu düşünün, sonra da bu lafı söyleyenlerin kaçının sonradan soluğu AKP saflarında aldığını. Yine de bu safsatanın tabanda karşılığı var bir şekilde. Kürtler desteklerinin samimiyetini defalarca kanıtlasa da hâlâ potansiyel hain gibi görülüyor.
Benim çok sevdiğim bir laf var, ana akım siyasetin ve tabanının Kürtlere bakışı, “Yaprağını yerken kıtır kıtır, sapına gelince mee…” şeklinde. Yani, toplumsal ve kurumsal muhalefet Kürtlerden karşılıksız ve koşulsuz destek bekliyor ama mesele Kürtleri eşiti saymaya gelince su koyuveriyor. Erdoğan ve rejimi de HDP’ye çektiği operasyonun cesaretini buradan alıyor.
Bu ezber değişmeden, parti-devlet rejiminin elindeki silahları işlemez kılmak mümkün değil. Altılı Masa, diğer muhalif oluşumlar ve seçmenleri, HDP’yle aynı siyaseti paylaşmak zorunda değil, ama HDP’ye çekilen operasyona kendisine yapılmış gibi direnmek zorunda. Seçmene yıllarca empoze edilmiş ezberin esiri olmadan, seçmeni o ezberden uzaklaştırmaya yönelik politikalar üreterek. Daha bugün Diken’de Altan Sancar’ın imzasıyla İYİP’lilerin kendilerine rejim tarafından operasyon yapılmasını beklediği haberi var. O vakit, İYİP’i HDP’den farklı kılan nedir? İYİP’liler neden kendilerine operasyon çekilmesi ihtimaline feryat ediyorlar da HDP’nin kapatılmasını açıktan destekliyorlar? Böyle demokrasi mi olur? Onu geçtim, matematik olsun, strateji olsun, hangi hesap bu rejimin devamından başka sonuç verebilir?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’nin bazı ezeli problemleri konusundaki ezber bozma çabasını övüyoruz. Ancak Kılıçdaroğlu ile Altılı Masa arasında söylem ikiliği var. Bunun nedeni de Altılı Masa’nın her bacağının kendi çıkarını kovaladığı bir ayrı gündeminin bulunması.
Siyaset farklılıkları çok normal, ama en azından demokrasiyi genelgeçer ilkeler üzerinden savunma konusunda ortaklaşmaları gerekiyor. Ve bu ortaklaşma, HDP’ye yapılana karşı da ses çıkarmayı gerektiriyor, hem parti, hem taban düzeyinde…
İlk olarak https://www.diken.com.tr/demokrasi-sinavina-hos-geldiniz/ adresinde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın