Bazen insanın içini fena hâlde şişiren bir ülkede yaşıyoruz. Bir haftaya sığabilen sıkıntı bazen ruhumuza sığamayıp taşabiliyor. Geride bıraktığımız haftadaki gibi.
Kadim dost Bandista’nın dediği gibi bu ülkeye dair ?bir hikaye anlatmamız gerekiyorsa eğer önce 24 Nisan 1915’ten başlamamız lazım.?
24 Nisan 1915, hayatımız boyunca inkâr etmeye şartlandığımız sırların ilkinin ve en çirkininin doğduğu tarih. Her inkâr edişimizde biraz daha hırçınlaştığımız, her hırçınlaştığımızda biraz daha fanatikleştiğimiz tarih bir diğer deyişle.
Öyle bir utanç ki bu gömmekle de saklanmıyor. Her inkâr edişimizde o kadar insanlıktan uzaklaşıyoruz ki, o günahın kendisine biraz daha yaklaşıyoruz. Biz her ?yoktur? dediğimizde içimizden fırlayan Talat’lar, Enver’ler kaç masumun kanına nasıl zalimce girdiklerini daha bir yüksek sesle anlatıyor.
24 Nisan 1915, bizim kendimizi karşımızdakinin yerine koymayı unuttuğumuz tarih. Başkasının acısına üzülmeyi bıraktığımız gün.
Biz, her şeyin mübah olduğunu o lanet yılın, o lanet gününde kafamıza yerleştirdik. Her feci icraatın yapanın yanına kâr kalabileceği fikri, zihnimize o gün yerleşti. Haklı olduğumuzu her koşulda ve mümkün olduğunca gürültü çıkararak savunduğumuzda, inkâr ettiğimizde ve karşı saldırıya geçtiğimizde gerçekten haklı olacağımıza o gün inandık.
Bizim gibi olmayanın yaşama hakkını yok saymayı o gün öğrendik. Rahip Santoro’yu o gün bıçakladık, Zirve Kitabevi’nde işkenceyi o gün yaptık, Hrant’ı o gün vurduk, aile reislerini çocuklarından ayırıp Aşkale’ye o gün sürdük. Kıbrıs’a ilk kumarhaneyi ilk o gün açtık, Şırnak’ta ilk asit kuyusunu o gün kazdık. Diyarbakır Cezaevi o gün açıldı, Madımak Oteli o gün kapandı.
O öyle bir gündü ki o, o günden sonra olan biten her şeye lekesi düştü. Sırtımızda taşınmaz yük oldu, belimiz koptukça gözümüz daha da döndü.
Biz o gün lanetlendik.
O gün ve sonrasında hayatını kaybeden her masum insanın hakkını tek tek teslim etmeden bu lanet üstümüzden kalkmayacak.
Yıllar geçse de, etrafımızda 24 Nisan 1915 doğumlu zalimlerle yaşamaya devam edeceğiz. Bu inkârın yükünü taşımaya mahkûm edilerek büyüyen her çocukla bu lanet büyümeyi sürdürecek.
Karşısındakinin derisinin rengine kürfedip yaptığının vebalinden kıvrak çalımlarla sıyrılan futbolcunun doğum günü de 24 Nisan, binlerce operasyonun on dört aylık ?ceza?sını çekmek için tatil yörelerinde hapishane arayan özel harekatçı eskisinin de. Sivas’ta örgüt bulamayanların da, Uludere/Roboski’de 34 masum insanın ölümünü sümen altı edenlerin de, çocukların tecavüze uğradığı hapishanenin müdürünü terfi ettirenlerin de.
Biz her yıl olduğu gibi bu yıl da 24 Nisan’da bu ülkeyi zindana çevirenlerin doğum günü partisinde delireceğiz.
Belki bu yıl dünyanın bilmem hangi memleketinde ?soykırım? dedirttirmemeyi başardığımızı kutlamak yerine biraz başkasının acısına ağlarız da, şu cayır cayır yakan cehennem ateşi biraz soğuyacak gibi olur.
Belki kaybettiğimiz insanlığı, doğum günü 24 Nisan 1915 olanların değil de ölüm günü 24 Nisan 1915 olanların yakınlarının arasında buluruz.
Kim bilir…
İlk Yorumu Siz Yapın