1938 İtalya
Dünya Kupası tarihinin ilk süper takımı 1938?de tarihinin ikinci şampiyonluğuna uzanan İtalya olsa gerek. Bu İtalya kadrosundaki isimleri anmaya başlamadan önce takımın ?Büyük Usta? lakaplı teknik direktörü Vittorio Pozzo?ya ayrı bir parantez açmak gerekiyor. İki kez Dünya Kupası kazanan tek teknik direktör unvanını hâlâ koruyan Pozzo, taktik anlamdaki yenilikçiliği kadar dik başlılığıyla da meşhurdu. 1934 Dünya Kupası?nda Benito Mussolini?nin geçit töreni zorlamasını reddeden Pozzo, dört sene sonraki kupada faşist diktatörden ?kazan ya da öl? telgrafı almıştı. Fransa?daki kupada ev sahibi seyirciyi sindirmek için takıma faşist selamı verdirecek kadar hırslıydı. İtalyan futbolunun en tartışmalı isimlerinden biriydi Pozzo, ama bir taraftan da futbolun ilk dâhilerindendi. Takıma gelirsek, dönemin moda taktiği 2-3-5?in en gerisindeki Alfredo Foni ve Pietro Rava döneminin çok ilerisinde oyunculardı. Olimpiyat madalyasına da sahip Locatelli orta sahayı taşırken, ileride hayatındaki tek yurtdışı deneyimini Beşiktaş?ta teknik direktör olarak yaşayacak Guiseppe Meazza ve Lazio?nun altın çocuğu Silvio Piola vardı. Bu takımdan elimizde kalan ne yazık ki çok az kayıt var. Ancak Avusturya ve Macaristan gibi dönemin diğer dev ekiplerine kurdukları tartışılmaz üstünlük, 1930?ların ikinci yarısındaki İtalya?nın nasıl bir takım olduğunu göstermeye yeterli.
1954 Macaristan
Dünya Kupası kazanamayan en iyi kadro seçilecek olsa herhalde bu takım, 1974 Hollanda?sıyla yarışacaktır. Futbolun küreselleşmeye başladığı İkinci Dünya Savaşı sonrasında Macaristan, Orta Avrupa?nın ve Doğu Bloku?nun kuşkusuz en iyi takımıydı. Daha televizyon yayınları olmamasına rağmen, Dünya Kupası ve çeşitli ülkelerde yaptıkları maçlar sayesinde onları, yani ?Büyülü Macarlar?ı tanımayan yoktu. Orta sahada Bozsik?ten başlayarak hücum hattında Puşkaş, Hidegkuti, Czibor ve Kocsis?le Macar takımı durdurulması hemen hemen imkânsız bir takımdı. Ancak bu takımın fiyakasını yine tüm zamanların en iyi ekiplerinden biri, Batı Almanya bozacaktı.
1954 Batı Almanya
Almanları futbolda temsil eden şey inatları ve disiplinleridir. Bir Alman takımı maçı asla bırakmaz ve oyundan kolay kolay düşmez. Almanya?nın bu özelliğini yaratan, bir ekolü başlatan takım ise herhalde Sepp Herberger?in 1954 takımı olsa gerek. Alman takımının inatçılığının arkasında büyük ihtimalle Herberger?in hayat hikâyesi geliyor. Çok fakir bir ailenin çocuğu olan ve çocuk yaşta önce inşaatlarda, sonra metal fabrikasında çalışan Herberger, futbola bu nedenle geç başladı. Arada iki yıl da askere alınmasına karşın çalışmayı sürdürdü ve millî takıma kadar yükseldi. Savaş sonrası moral olarak dağılmış Almanya?nın parçalara bölünmüş futbol takımını toparlamak da ona düştü. Aslında 1954 kupasında her şey kolay olmadı. Grupta millî takımımızı iki kez yendiler, ama 8-3?lük Macaristan yenilgisi Herberger?i ateşe attı. Ancak vazgeçmeyecekti. İlk maçtaki gibi Macarların efsane forvetlerini tutmak yerine ona pas gönderen nispeten daha zayıf orta sahayı marke ettirdi. Ve Bern Mucizesi geldi. Her ne kadar Macar takımından aşağı görülseler de Max Morlock, Ottmar ve Fritz Walter, Helmut Rahn gibi isimlerle harika bir takımdı 1954 Almanya?sı. Ancak mükemmel bir takım yalnızca kenardaki on ikinci isimle tamamlanabilirdi ve Almanya bu bakımdan şanslıydı.
1958 Brezilya
1950?de kendi evinde Uruguay?a karşı unutulmaz bir yara alan Brezilya?nın futbol dünyasının hâkimiyetini devralması, belki de Maracana?daki o maç yüzünden sekiz yıl gecikti. Ancak 1958?deki takımın önünde bir doğal afetin bile durabileceği şüpheliydi. Mario Zagallo, Didi, Vava, Pele, Garrincha ve Brezilya?da gelmiş geçmiş en iyi kaleci olarak adlandırılan Gilmar?la inanılmaz bir ekipti Brezilya. Bu ekibin çekirdeği 1970?e kadar süren dönemde -1966 sürprizi hariç- müthiş bir üstünlük kurdu. Yedi gollü 1958 finalinde ise İsveç?i sürklase ettiler. Bu takımın bir önemli özelliği de 4-2-4 sistemini ilk uygulayan ekip olmasıydı.
1966 İngiltere
Brezilya?nın müthiş hanedanına virgül koyarak kendi evinde Jules Rimet Kupası?nı Kraliçenin elinden alan İngiltere de Dünya Kupaları?nın en iyi takımları arasında olmayı hak ediyor. Kalede Gordon Banks?ten başlayarak Jackie Charlton, Bobby Moore, final maçındaki performansıyla zaferi hazırlayan genç yetenek Alan Ball, Bobby Charlton, Martin Peters ve tabii ki Geoff Hurst. Sir Alf Ramsey?in takımı Brezilya ve Almanya?nın istim üstünde olduğu bir dönemde ülkenin tek kupasını kazanarak tarihi bir iş başardı. Günümüzde milyonlarca pound eden yıldızlara ve dünyanın en pahalı ligine sahip İngiltere?de en popüler forma hâlâ arkasında 66 yazan kırmızı formaysa, 2010 kupasına İngiltere 1966 formasının bir kopyasıyla gidiyorsa, bu takımın tarihe geçtiğinden hiç şüphe yok demektir. 1966 İngiltere?sinin bir önemli tarafı da futbol tarihinde defansıyla öne çıkan ilk Dünya Kupası şampiyonu olması.
1970 Brezilya
1970 Brezilya?sı, müthiş bir ekip olmasının yanı sıra Pele?li son Brezilya ve Jules Rimet Kupası?nı ebediyen kazanan takım olarak da anılması gereken bir takım. Bu ekip aynı zamanda Carlos Alberto, Jairzinho, Tostao, Rivelini gibi büyük yıldızların Pele?yle sahne alarak tarih yazdığı, Dünya Kupası?nın gelmiş geçmiş en rahat final galibiyetlerinden birine imza atan takım. Ve 1970 Brezilya?sının bir önemli özelliği de tabii tüm maçlarını kazanarak zafere ulaşan ilk takım olması ki, bunu yapan ikinci takım da yine 2002?de Brezilya?ydı.
1974 Hollanda
İki kez final oynayan ama kupayı alamayan Hollanda da tüm zamanların en iyi takımlarından. Efsane takımların ezici çoğunluğunda olduğu gibi burada da karşımıza müthiş bir teknik direktör, Rinus Michels çıkıyor. Hollanda?nın oynadığı o nefis ?total futbol? tabii ki onun eseri. Ama elindeki kadro da gerçekten müthiş. Kalede Jongbloed?den tutun, defansta Haan, orta sahada Neeskens, ileride Rep, Rensenbrink ve Cruyff. 1974 finalinde oyuna sonradan giren Rene van der Kerkhof bile ilerleyen zamanda adını tarihe kazıyor. Takımın finalde kaybederken oynadığı oyun da, kazanamadan bu kadar etki yaratmış olması da efsanenin parçası.
1974 Almanya
Yalnızca o Hollanda?nın bileğini bükebilmiş olmak bile Almanya?yı unutulmaz kılmaya yeterdi ama bu ekipte bundan çok fazlası var. Tıpkı Hollanda gibi Almanya?nın da 1974 finalindeki hocası bir efsane; Helmut Schön. 1966?da Geoff Hurst?ün ve kale çizgisinin gazabına uğrayan Schön, on iki senelik antrenörlüğünde Almanların vazgeçmeme kültürünün bir parçası oldu. 1974 finalinde de daha topa dokunamadan golü yediklerinde Almanya?yı zafere taşıyan bu kültür olacaktı. Ve tabii bir de Sepp Maier, Berti Vogts, Paul Breitner, Beckenbauer, Overath, Bonhof, Grabowski, Gerd Müller, Höeness gibi yıldızlar. 1974?teki finalin unutulmamasının nedenlerinden biri gerçekten dünyanın gelmiş geçmiş en iyi ekiplerinden ikisini karşı karşıya getirmiş olması.
1982 İtalya
Almanya?nın Beckenbauer ve Müller sonrası dönemde yine de çok güç kaybetmediği, buna ilaveten Brezilya ve Fransa?nın müthiş kadrolarla karşımıza çıktığı 1982 Dünya Kupası?nda şampiyon olmak tabii ki az iş değil. Üstelik bunu üç beraberlikle başlanan bir kupada, basın, teknik direktör Enzo Bearzot?u yerden yere çalarken, kadroya aldığı Paolo Rossi?yle alay ederken yapmak… Bir gerçek var, bir İtalya takımı başarılıysa defansı iyi olduğu içindir. Bu İtalya?nın başarısı da turnuva tarihinin en iyi birkaç hücum takımıyla karşılaşıp onları geride bırakmak. Bunu da rekortmen kaleci Dino Zoff ve Gentile, Scirea, Collovati, Cabrini defansı, onlara Bergomi?nin desteğiyle başardılar. İtalya defans takımıydı ama Tardelli ve Conti destekli Rossi?den oluşan hücum hattına zayıf demek de aptallık olurdu. Bunu da o çok zorlandıkları Brezilya maçında kanıtladılar. Brezilya maçı, takımın rüştünü ispat ettiği maçtı. Zira o maçı kusursuz defansla değil, yediklerinden fazla atarak kazandılar. Paolo Rossi?yi İtalyan basınının hedefi olmaktan gol kralı olmaya götüren ilk maçtı bu. Sonrası da geldi.
1986 Sovyetler Birliği
Sovyetler Birliği?nin 1986?da erkenden elendiğinin farkındayız. Ama bu, o kadronun tüm zamanların en iyi kadrolarından biri olmasını engellemiyor. Kalede Dasaev?in, defansta Bessonov ve Demyanenko?nun, orta sahada Zavarov ve Kuznetsov?un, ilerde ise Belanov ve Rats?ın olduğu; Blohin, Protasov, Litovçenko gibi yıldızların ilk on bir için sıra beklediği bir kadro sizi ikna etmiyorsa ancak tek bir isim daha verebiliriz; Valeri Lobanovski. Lobanovski?nin büyük oranda kendi kulübü Dinamo Kiev?in oyuncularından yarattığı bu ekip, belki de 1974 Hollanda?sından sonra en iyi takım oyununu oynayan, parçaların birbirine en iyi oturduğu ekip. O inanılmaz Belçika maçını geçen onlar olsaydı nereye kadar gidebileceklerini kimse bilemez, ancak 1988 Avrupa Şiampiyonası?nda şampiyon Hollanda?yı yenebilen tek takım olmaları ve finalde mucizevî bir Van Basten golüyle kaybetmeleri onların kapasitelerini gösteriyor. Hâlâ içinizde bir şüphe kaldıysa, bir yerden bir Dinamo Kiev ya da Sovyetler maçı bulun ve izleyin; dediğimizi anlayacaksınız.
1990 Yugoslavya
1990 Dünya Kupası?na katılan Yugoslavya her ne kadar kupaya Arjantin karşısında penaltılarla çeyrek finalde veda ettiyse de bu takım da en iyi takımlar arasında anılmayı fazlasıyla hak ediyor. Safet Susiç, Darko Pançev, Dragan Stojkoviç, Sreçko Kataneç, Alen Boksiç, Robert Prosineçki, Robert Jarni, Davor fiuker… Eğer ülkenin içine girdiği savaş süreci ve takım içinde artmaya başlayan etnik gerilim olmasa; hepsini bırakın Arjantin maçında Hacıbegiç?in kaçırdığı penaltı olmasa belki de bu takım parçalanmaya başlayan ülkeyi Tito?nun sırt çevrilen bayrağıyla sokaklara dökecek, Hırvatlar Stojkoviç?e, Sırplar Susiç?e, Boşnaklar Şuker?e övgüler düzecekti, birbirlerini boğazlamak yerine. Yugoslavya kadrosu mükemmel bir kadroydu ve o kadrodan Hırvatistan, Slovenya, Sırbistan, Bosna-Hersek gibi bugün herkesin çekindiği takımlar çıktı. Hatta Makedonya ve Karadağ dahi sürekli yükselişteler. Bu saydığımız takımların arkasında ise şu an hep 1990?ın Yugoslavya?sının çocukları var. Onların tükenişi, yalnızca ülkelerinin hazin hikâyesinin bir aynası.
İlk Yorumu Siz Yapın