Her şeyi içine oturduğu politik bağlamdan ve iktidar ilişkilerinden koparıp işimize geldiği gibi inceleme huyumuz, malumunuz, sosyal medyayı yeni ?özgürlükler diyarı? yaptı. 1990’larda CNN’inin Körfez Savaşı’nda yaptığı stüdyo prodüksiyonu haberleri ?basın özgürlüğünün zaferi? sananlar, şimdi de Facebook ve Twitter’ı ?siyasal özgürlüklerin ve sivil siyasetin beşiği? zannediyorlar. Doğru, çünkü bu iki mecra dünyaya Ork gezegeninden, biz sırf kendi başımıza bulamadığımız özgürlüğü ve demokrasiyi bulalım diye geldi. Burada olan bitenle hiç alakaları yok.
Ancak her nedense Mısır’a, Tunus’a ve daha daha nerelere tek başına özgürlük getiren, orada yıllardır koyun gibi yatıp duran halkı ensesinden tutup meydanlara sürükleyen, onlara politik bilinç katan ve onları daha önce hiç olmadıkları ve olamayacakları şeyler hâline getiren bu iki sihirli mecra, bu Tanrı’nın iki lütfu, Türkiye’de bir nefret söylemi üreteci olarak faaliyet gösteriyorlar (bak Allah’ın işine). Internet sitesinde merkezinin mektup adresi dışında, bir telefon numarasını ya da bir e-mail adresini bile kullanıcılarıyla paylaşmayı çok gören Twitter’ın ne algoritmalarının nasıl çalıştığını, ne de Türkiye’de bir operasyonları olup olmadığını biliyoruz. Bu mecranın devletlerle ne kadar bilgi paylaştığı konusunda da kendi beyanları dışında elimizde hiçbir veri yok. ?Paylaşmıyoruz? dedikleri için paylaşmadıklarına kanaat getirmiş durumdayız. Facebook’un yaptığı işlemler az buçuk daha şeffaf, ama daha demokratik değil. Facebook’un Türkiye’de bir ofisi var ama her geçen gün yaptığı keyfi sansür uygulamalarıyla varlığını bize hatırlatıyor. Daha evvel LGBT derneklerininin ve yöneticilerinin sayfalarını uyarı bile yapmadan kapatan, sanat eserinde meme gördü diye Melih Gökçekvari bir hamleyle fotoğrafı yok eden Facebook Türkiye ofisi, ?Facebook Topluluk Standartları? adı verilen ve şirket tarafından (keyfi olarak) oluşturulan bir dizi ilkeyi tamamen kafasına göre yorumluyor ve Ali kırıyor, baş kesiyor. Tabii işine gelirse… Bu yalnızca Türkiye’ye özgü bir uygulama da değil, Facebook daha önce bebek emziren anne fotoğraflarını kaldırdığı için protesto edilmişti.
“Sokakta nasıl yürüyecekler?”
Dün gece Facebook Türkiye ofisini kendiliğinden gelişen bir deneye tâbi tuttuk. Samsun ve Sinop’ta ?hassas vatandaşlar?ın HDK’lilere karşı giriştiği polis destekli kalkışmadan sonra vatandaşların en hassas olduğu ortamlardan Facebook da tabii kaynıyordu. Samsunspor taraftar sitelerinden birinde aşağıda görebileceğiniz fotoğrafa ve altındaki yorumlara rastladık. Fotoğrafta Samsun TKP yöneticilerinin isimleri ve fotoğrafları afişe ediliyor (buzlamayı biz yaptık), alttaki yorumlarda da bu insanların nasıl önce Facebook üzerinden taciz edilebileceği, sonra da mümkünse sokakta nasıl kıstırılacağı tartışılıyordu.
Facebook Topluluk Standartları bu konuda aynen şöyle diyor:
?Şiddet ve Tehdit
Emniyet Facebook’un en önemli önceliğidir. Başkalarını tehdit edemez veya zarar veremezsiniz ve gerçek hayatta gerçekleşecek şiddet eylemleri organize edemezsiniz. Ciddi bir fiziksel zarar olasılığı veya kamu güvenliğine yönelik bir tehdit algıladığımızda, içeriği kaldırırız ve konuyu emniyet teşkilatına bildirebiliriz. Ayrıca hırsızlık ve vandallık dahil, başkalarına maddi zarar veren veya verebilecek eylemleri yücelten, planlayan veya kutlayan içerikler yasaktır.
Nefret Söylemi
Facebook nefret söylemine izin vermez. Fikirlerin, kurumların, olayların ve uygulamaların tartışılmasını teşvik etmemize karşın, birisine ırkından, etnik kökeninden, ulusal kökeninden, dini inancından, cinsel kimliğinden, cinsiyetinden, cinsel tercihinden, sakatlığından veya sağlık durumundan dolayı saldırmak koşullarımıza kesinlikle aykırıdır.? (Facebook’un bir insana siyasi görüşlerinden dolayı saldırmayı nefret söylemi içine almadığına dikkat edin.)
Bu fotoğrafı ayrı ayrı üç kişi olarak şikayet ettiğimizde ise bize jet hızıyla (son cevap bir dakika içinde geldi) verilen yanıt aşağıdaki gibi oldu.
?Sansür çölünün ortasında bir vaha? mı dedin?
Şimdi sormak lazım; şu olayda ?yakalasak da kıstırsak, sokakta yürüyemezler? minvalli organizasyon yapan tosunları Facebook’a şikayet edince aldığımız cevap herhangi bir polis karakolunda alacağımız cevaptan farksızsa, özgürlük Facebook’un neresinde? Akla zarar bir kullanıcı sözleşmesiyle türlü özel bilgimizin üzerine çöken, üstümüzden ticarı çıkar sağlayabilmek için güvenlik ayarlarını labirente çeviren bu şirket, bu kadar net bir hedef gösterme karşısında gözlerini kapayıp muktedirin taklidini yapıyorsa, burası nasıl özgürlüklerin beşiği oluyor?
İşin özü şu; Tahrir’le ilgili o kadar çok sosyal medya masalı dinledik ve bu masalları anlatanlar politik bağlamdan o kadar uçarcasına kopmuş insanlardı ki sosyal medyayı bu dünyanın iktidarlarından azade bir özgürlük cenneti olarak içselleştirdik. Kısa yoldan söyleyelim; öyle bir şey yok! Bunlar para kazanmak amacıyla kurulmuş şirketler ve kapitalizm hangi iktidar manzumesi içinde kendini var ediyorsa, bunlar da kaçınılmaz olarak oraya aitler. Sosyal medya araçları, yansıtıldığı gibi tarafsız, (olumlu anlamda) sahipsiz, zincirsiz agoralar değiller. Evet, bu şekilde bir sosyal medya yaratmak teknik olarak mümkün; belki gelecekte hakikaten doğrudan demokrasi uygulamalarının olduğu özgürlükçü mecralar da olacak, ama mültimilyon dolarlık şirketlerin ?ürün?lerine bu muameleyi yapmak safdillik. Biz kullanıcılar olarak kendimizi çok zor durumlarda bulabiliriz. İşte en basitinden birileri fotoğrafımızı paylaşıp linç planları yapar, Facebook yöneticileri de buna ışık hızıyla onay verir. Sizi rüyalarınızdan uyandırmak gibi olmasın ama bu böyle.
Doğu Bloku’nun çatırdatıldığı ilk uydu televizyonu operasyonundan beri, yani yaklaşık çeyrek yüzyıldır iktidarlara ve sermayeye angaje medyaya ?özgürlük? payesi veriliyor. Konvansiyonel medyada bunun böyle olmadığını bugün yaşıyoruz. Türkiye medyası önce Özal iktidarının palazlandırdığı sermayenin elinde toplandı, bugün ise şu anki iktidarın eline geçti. 1990’lardan beri özgür olduğu söylenen medya, biat korosuna dönüştü. O medyadan dışlananların, bugün aynı masala sosyal medya mecraları için inanması akıl alır gibi değil. Çok açık ve net söyleyelim; siz Facebook üzerinden yaptığınız bir politik faaliyete ?Sansür çölünün ortasında bir vaha? diyebiliyorsanız bu işi an-la-ma-mış-sı-nız. O çok kıymetli ?aktivist? sayfanızın kaderi kim olduğunu bile bilmediğiniz ve yukarıdaki fotoğrafta şiddet ve nefret unsuru görmeyen birinin parmağının ucunda. Özgür dediğiniz mecranın özgürlüğü işte bu kadar. Sosyal medyadaki özgürlük hâlâ bir ?Del? tuşuna bakıyor. O tuşa kimin bastığını bilme hakkımız bile yok üstelik. Özgürlük ve demokrasinin buradan doğmadığını, Tahrir’i yaratanın Tahrir’dekilerden başkası olmadığını, devrimci dalgaları doğuranın mecralar değil fikirler ve bilinçler olduğunu kafamıza artık sokmamız gerek. Teknoloji bunun bir yerinde yer alacaksa da böyle yer almayacak. Şirketlerin kontrolünde değil gerçekten özgür olabilecek mecralar yaratarak alacak.
Facebook bir özgürlük bahçesi, bir vaha filan değil. Facebook nedir hatırlamak istiyorsanız, yukarıdaki resme iyi bakın. Facebook işte bu, ne eksiği, ne fazlası…
Yazdıklarınız bence çoğu insanın düşündüğü, ancak üzerinde pek durmadığı oldukça önemli tespitler.
Hatta ben daha da ileri giderek, FB un sahibinin Zuckerberg olmadığı, onun sadece bir piyon olduğu gibi bir teori üretmiştim. Tahminimce çok büyük ihtimalle devlet destekli bir projeydi, çünkü inanılmaz bir veri tabanı. Bence son byte ına kadar anlaşmalı istihbarat servislerine açıktır o db ler. Herkes herşeyini kendisi isteyerek giriyor, süper bir istihbarat servisi. Daha ne olsun..
Kimse bunları düşünmeyi sevmiyor, moral bozucu çünkü. Belki de üşeniyor insanlar. Bilmem ki?
facebook ve twitter’ın poitik mecra olduğunu düşünmek tıpkı cam bie karınca çiftliğindeki bir karıncanın kendini doğanın içinde özgürce dolaştığını sanması gibi kendi var olan düzenine itaatine devam etmesini sağlıyor. insanlar bu mecralarda imza kampanyaları vs. düzenleyerek uyuşmuş zihinlerini iyi bir şey yaptığına ikna etmeye çalışıyorlar. sisteme değil sistemin itiraz etmenize izin verdiği şeylere itiraz ederk neyin gerçek olduğunu unutuyorsunuz burda. bir de egemenlerin bu fotoğrafta ve anaakım medyada yaptığı gibi büyük bir manüpilasyon etkisi var ki biraz düşünen herkes bunun farkındadır ve sermayenin ürettiği her teknolojinin biraz daha kontrol anlamına geldiğini anlar.
not: insanların teknolojik bağımlılıklarını eleştiren ve yaşama olan etkilerini anlatan “black mirror” dizisini tavsiye ederim.
facebook, twitter i ya da bloglari ekstra ozgurluk alanlari olarak gormuyorum. yalniz facebook ve twitter degil, kisiler web siteleri, bloglar ve tum digerleri benzer nefret soylemleriyle karsilasabilir (karsilasiyorlardir da diye dusunuyorum). hepsi hayatimizin icinde ne kadar ozgursek o kadar ozgur olabildigimiz alanlar. birinin sahibi a sirketi, digerinin ki b. yalniz yadsinmamasi gereken soyle bir gercek var; bu alanlar bilginin paylasilmasi ve yayilmasi acisindan onemli. teknolojik anlamda bakildiginda, bu anlamda ozgurlukleri genisletici, yayici olabiliyor. mekansallik, zamansallik anlaminda hizli ve ulasilabilir olmalari onemli. Bunun yaninda, yukaridaki ornegi cok guzel yakalamissiniz.