"Enter"a basıp içeriğe geçin

fikir adamı

?Tamam kardeşim, bugünlük bu kadar. Başka fikir almıyoruz, yeteri kadar aldık bugün. Haydi kardeşim, yarın denersiniz şansınızı. Yavaş yavaş boşaltalım dükkanı. Haydi canım, bizim de işlerimiz var. Bu işlerin yarını da var, sabah gelirsiniz. Haydi güzel kardeşim.?

Fikirleri toplayan adam, kucağı dolu bir şekilde içeri geçmeye hazırlanırken böyle kışkışladı parlak fikir sahiplerini. Dinamoyla çalışan vantilatör fikrinin sahibini dükkandan dışarı itiş kakış yolcularken (adamcağız çıkmamak için ayağını kapının kenarına koymuştu), kucağındaki fikirlerden biri yere düştü, cıvaya dönüştü, gri küçük boncuklar hâline gelip ışık hızıyla kayıplara karıştı. Isıya göre renk değiştirerek yoldan geçen araba yoğunluğunu, böylelikle de ileriki kilometrelerdeki trafik durumunu haber verecek asfalt fikri yoktu artık.

Kırılan fikrin sesi tezgâhın arkasındaki fikir ustasını irkiltti. Kafasını uzatıp, renkli asfalt fikrinin tuzla buz oluşunu izledi, ?bu herifin sakarlığı yüzünden ziyan olan kaçıncı fikir? diye iç geçirdi. Daha geçen hafta biri tâ Feriköy?den onca yolu tepip ?fikir sepeti? fikrini getirmişti,
gerçekleşseydi fikirleri düşürüp kırma endişesi olmayacaktı artık, ama sakar kalfa onu da kırıvermişti işte. Bu işe bu kadar inanan başka birini bulsa dakikasında kapının önüne koyacaktı ya, tüm eski zanaatler gibi fikir işçiliğinin de sonu tükeniyordu. Sakar kalfanın bir gün adam olacağı
ümidini, bir ümit tacirinden yel değirmenleriyle ilgili iki fikir karşılığında almıştı ve şimdilik beslemeye devam ediyordu. Neyse ki boş vaktinde bir fikir üretip, bu ümidin fikir artıklarıyla beslenmesini sağlayan bir düzenek icat etmişti. Zaten sakar kalfanın adam olması zayıf bir ümitti,
fazla yemiyordu.

Fikir kalfası, kucağından başka fikir düşürmemeye dair yoğun, fakat nâfile bir dikkatle tezgâhın arkasına doğru yaklaştı. Fikirleri ustasının çalışma masasına güç bela bıraktı, o sırada eski aşkların üstünün örtülmesine dâir bir fikir masanın kenarına doğru kaydı. Fikir ustası alışkanlıktan gelen bir çeviklikle fikre uzandı, tam yakalayacaktı ki ne olduğunu anladı ve bıraktı. Zaten demin getiren herif bırakırken görmüş ve baştan mimlemişti bu fikri, ama işte salak kalfa hevesle atlayıvermişti bu kendisinden bile salak bu fikrin üstüne. Neyse ki çaktırmadan kırmıştı işte şimdi. Fikir ustası
çaktırmadan kendi fikirlerinden birini koydu kırılan fikrin yerine. Eski aşkların hiç unutulmaması, insanın kalp yarası kadar insan olması üzerineydi bu fikir. Hınzır hınzır gülümsedi fikir ustası, ara sıra böyle hinlikler yapardı. Fikir rendesinin haznesindeki artıklardan bir avuç alıp beslediği ümidin önüne koydu, başını okşadı. Zayıf bir ümit olduğunu biliyordu ama tek ümidiydi. Diğerleri ölmüştü hep.

Aslında kunduracıydı fikir ustası. Yıllarca fason çalışmış, kazandıklarını bir gün kendi dükkanına sahip olma hayâliyle bir kenara koymuştu . Derken bir gün bir tanıdığı ona ucuz yollu bir dükkan bulmuştu Kadıköy ile Moda arasında. Çocuk gibi heyecanlanmıştı kundura ustası. Sabahın
köründe kalkıp onca zamandır beslediği dükkan sahibi olma ümidiyle beraber Eyüp Sultan?a gitmişti, önce güzelce duasını etmişti, sonra da Çatalca?ya gidip ümidini ormana bırakıp özgürlüğüne kavuşturmuştu. ?Ümit özgürken büyür? demişti içinden, ama onun ümidi hep tutsakken büyümüştü. Neyse, zaten artık önemli değildi.

Çatalca?dan Kadıköy?e geçmesi saatler almış, saatler ona günler gibi gelmişti. Vapurda içini bir ümitsizlik kaplamıştı (ümidini ormana bırakmış olduğu için), dükkanı tutarken bir aksilik olacağı kuruntusu içini kurcalıyordu. İçinden ?şetâret varken istifhâma ne lüzûm var?? dedi, içinden geçen cümle o kadar eskiydi ki bir tek vapur anladı, keyifle zangırdadı. Vapur tam kundura ustasına Zeyrek?in eski hâlini hatırlayıp hatırlamadığını soracaktı ki Kadıköy?e geldiler, vapur kendisi kadar eski birini iki çift laf edemeden kaçırmaktan ötürü sitem dolu öttürdü düdüğünü, yolcular birbirlerini ezdiler, vapur umursamadı, zaten hiçbiri bilmezdi Zeyrek?in eski hâlini.

Kundura ustası vapurun hasretinden habersiz, kendi özleminin peşinde koşarak gitti Moda?ya. Arkadaşı ve mal sahibi onu daha evvelden tarif ettiği yerde bekliyordu. Bir otobüs durağıydı beklediği yer, tutacakları dükkanın tam önündeydiler arkadaşının söylediğine göre. Otobüs
durağının tabelasında?Yeni Fikir Durağı? yazıyordu. Gerçekten bir otobüs durağı mıydı, kimse emin değildi, oradan otobüs geçtiğini kimse görmemişti, otobüsler de şahitlik edemeyecek kadar meşguldüler. Heyecandan fena hâlde titriyordu kundura ustası, lacivert kepenkli dükkana inanmaz inanmaz bakıyordu, inanabilmek için bakışları birbirini çimdikliyordu. Eli titreyerek kepenkle aynı renk ceketinin iç cebinden para dolu zarfı çıkardı, kaporayı verdi mal sahibine. Artık dükkanıyla başbaşaydı kunduracı ustası.

Tam kepengi açmak üzere eğilmişti ki önüne gri bir top yuvarlandı. Tam ayağının ucuna gelmişti, herhâlde çocuklar kaçırmıştı, eliyle uzaklaştırmak istedi, top gitmedi. Ayağıyla dürttü, top yine uzaklaşmadı. Eline alıp kenara fırlatmak istedi topu, tam o sırada, top ona fısıldayıverdi; ?sen kundurayı filan boşver, fikir dükkanı yap burayı?. ?Hadi canım? deyip topu kendi haline bırakmak istedi ama bırakmak mümkün değildi, takılıp kalmıştı ve parlıyordu:

?Sen burayı fikir dükkanı yap bak, kundura mundura, bitti bu işler.?

?Sen burayı fikir dükkanı yap, tutmazsa hesabını benden sorarsın.?

?Adın belli, yerin belli. Yeni Fikir, daha ne olsun, kime sorsan bilir.?

?Sana bir de tabela yaptırırız, hem istersen ışıklı bile olur, gece dondurma yemeye gidenler de
görür.?

Kunduracı ustası topu atamıyordu, dahası giderek daha da ısınıyor ve parlaklaşıyordu elinde. Parlaklığı hoşuna gitmişti, daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemiyordu. Ama fikir dükkanı neydi, onu bile bilmiyordu daha. Hayallerini düşündü, kunduraların içinde geçen yıllarını, kendi
dükkanını açmayı ne kadar istediğini. Topu bırakmak için kendini sıktı, avucunu açmaya çalıştı. Kunduracı kendini sıktıkça, top da var gücüyle parlamaya çalışıyordu. O kızarıp bozardıkça, top da güneş parçasına dönüşüyordu. Adamın damarları şişmişti artık, top patlayacak hâle gelmişti.
İkisi de son bir güçle yüklendiler. O sırada tepeden kocaman gri bir top düştü, durak tabelasının yanındaki ağacın üstünden. Neredeyse bir gök taşı büyüklüğündeydi bu top, yere temas etmesiyle küçücük parlak zerrelere dönüşmesi bir oldu. Küçük boncukları andıran minik parçaların bir kısmı son hızla Moda?ya aktı, bir kısmı Kadıköy?e kaçtı, kalanlar da Yeldeğirmeni’ne doğru harekete geçtiler. Yeni Fikir Durağı?nda ise o kocaman toptan eser kalmamıştı artık, kunduracı hâlsiz çöküvermişti elinde gri topuyla yere. Artık kunduracı dükkanı açmak hiç iyi bir fikir gibi gelmiyordu ona. Dahası fikir gibi gelmiyordu, koca bir boşluk olmuştu, nereye gitmişti bilemiyordu. Kafasında tek fikir kalmıştı; mavi kepenkli dükkanı fikir dükkanına çevirmek.

Kepengi kaldırıp gri topla beraber dükkana girdiğinde arkasından bir sürü başka gri top dükkana yuvarlandı. Yerdeki topları eline aldıkça, fikrin nasıl işleneceğini, nasıl rendeleneceğini, nasıl cilalanacağını, nasıl saklanacağını öğreniyordu. Bir gecede tüm alet edevatı hazırladı ve ertesi gün tabelasını yaptırıp fikir dükkanını açtı. Dükkana giren gri toplardan biri dükkana girip de ona fikir dükkanı açtığı için gülmeyen ilk genç adamı ne yapıp edip kendine çırak olarak almasını söyledi, fikir ustası da öyle yaptı. Çırak işini ciddiye alıyordu, yavaş yavaş fikir işlemeyi de öğreniyordu. Kendi başına işlediği ilk fikir, artık çırak değil kalfa olması gerektiği fikri oldu.

Fikir ustası, bunları düşünüp gülümsedi. İlk gün ayağının ucuna yuvarlanan gri topu çekmecesinden çıkardı. Hafifçe okşayıp, öptü. Top da hafifçe parlayarak yanıt verdi. Bir gün sakar kalfasına armağan edecekti bu topu, ancak vakti gelince. Şimdi verirse düşürüp kırmasından korkuyordu. Hem kalfası dükkan açma fikrine sahip olursa, onun da yeni bir kalfaya ihtiyacı olacaktı. Daha vakit vardı. Topu tekrar çekmeceye koydu. Tezgâhının üzerini ?Allah akıl fikir versin? yazılı etamin örtüsüyle kapadı. Kepengi indirecekken sabah gelenlerin unutup gittiği bir fikri yerde gördü, eline aldı. ?Kadıköy?e her inişte 100 gram badem ezmesi almalı insan? diyordu fikir. Çok parlak bir tarafı yoktu ama pekâla işe yarardı. Kepengi kapatıp Kadıköy?e yürümeye başladı. ?Portakallısından almak lazım, en güzeli onlar? diye düşündü kendi kendine.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.