Başlıktan böyle girdim diye yine kendimle ilgili bir şeyler anlatacağım sanmayın. Aslında jurasik dönemde Türkiye’nin gönderdiği ilk Erasmus öğrencilerinden biri olduğum için -evet bu konu hakkında da- kesebileceğim mebzul miktarda ahkâm mevcut. Ama birincisi bu köşe -neyse ki- ?Abbas Güçlü’yle Genç Bakış? değil, ikincisi anlatmak istediklerim benimle ilgili değil. Konumuz Guti.
Zaten çivisi çıkmış Türkiye futbolunun en kıbleyi şaşırmış yapılanmalarından Beşiktaş’la zorunlu olmadıkça ilgilenmemeye çalışıyorum. Daha önce de söyledim, eskiden benim sevdiğim bir Beşiktaş vardı, ben hâlâ o Beşiktaş’ı seviyorum. Benim Beşiktaş’ımın sol kanadında hâlâ Alan Walsh oynuyor mesela. Neyse… Beşiktaş’a meslek icabı zorunlu göz atışlarım sırasında öğrendim ki, Twitter’ı benden bile daha saçma sapan kullanan Guti, Beşiktaş-Stoke City maç günü yeni sevgilisiyle çektirdiği ergen pozunu göstermiş cümle aleme. Adam kadroya girememiş, deplasmana götürülmemiş; balık tutmaya gitmiş, sudoku oynamış, sevgilisiyle oynaşmış, beni (bizi) ilgilendirmez. Olayın orasında değilim. Neresindeyim peki? Guti’nin futbol hayatının son günlerinde yaşadığı kendi deyimiyle ?öğrenci hayatı?ndayım.
Ben Real Madrid’i sevmem. Oldum olası sevmedim, Hugo Sanchez orada oynarken bile sevmedim, öyle düşün. Ama Guti’ye Real günlerinde hep saygı duydum. Dile kolay, bu adam 10 yaşında girmiş o kulübün kapısından, oynamadığı kategori kalmamış A takıma çıkana kadar. A takımda da ne görev verilirse yapmış, gol atacaksın demişler atmış, oyun kurucu olacaksın demişler olmuş, orta sahayı toplayacaksın demişler toplamış. Defalarca yedekten girip maç kurtarmış. 1986-2010 arası Real’in bütün çilesini çekmiş. 24 seneden bahsediyoruz.
Ve bir gün Real’den kalkıp daha önce karşılıklı top bile oynamadığı bir kulübe gelmiş. Öyle bir kulüp ki, bildiğin Alis Harikalar Diyarı, sağda solda ?beni ye? yazılı kekler, hophop tavşanlar filan var. Hiçbir şey mantık dahilinde yürümüyor. Gelen oyuncular ya başkanın iş ortağı menajer zengin olsun diye ya da taraftar abuk subuk yönetim tarzına karşı isyan etmesin diye alınıyor. Biri geliyor, öbürü gidiyor, birinin sözleşmesi donduruluyor, diğeri törenle koluna pazubant takılıp kovuluyor, gönderilen adamlar geri geliyor, kimi oyuncunun yarısı alınıyor, öbürünün 3/8’i satılıyor, ne istersen… Guti’nin 24 sene sonra kariyerinde oynadığı ikinci kulüp bu. Ve ona yine ?toparlayıver? deniyor.
Guti aslında kendi kendine teşhisi güzel koymuş; gerçekten şu an bir Erasmus öğrencisi gibi yaşıyor. Senelerce çalış çabala, sonra al sana iki yıllık okul tatili! Türkiye’ye gelen yabancı öğrenciler burada dersleri ne kadar sallıyorsa, o da futbolu o kadar sallıyor. Onlar kendi evlerini ne kadar özleyip, buradaki düzeni ne kadar yabancılıyorsa, Guti de o kadar özlüyor, o kadar yabancılıyor. O yüzden yaz boyu ?gidiyorum, kalıyorum, alan olursa giderim, belki gitmem? twitleriyle kafamızı şişirdi. Ben kendi Erasmus öğrenciliğimde İstanbul’a anneme telefon açıp bulgur pilavı nasıl yapılır sorarken ne kadar mantıklıysam, o da o kadar mantıklı.
Üstüne bir de Guti küskün şimdi. Mendesgiller’in takımında kadro dışı kalmak koyuyor ona. Durum bu oldukça eve dönme isterileri de, izansız hareketleri de devam edecek. İnsani bir durum ama bir taraftan da ?parayı basar getiririm? transfer anlayışının saygıdeğer futbolcuları ne durumlara sokabildiğine üzücü bir örnek. Guti, Real’deki hayatı Raul’le beraber yaşadı, kulüpten onunla beraber ayrıldı. Ama şimdi Schalke’ye gitmekle, Beşiktaş’a gelmek arasındaki farkı görüyor. Ve bu fark, onun kişiliğiyle dengeleyebileceği bir fark değil.
Keşke Guti’ye önerebileceğim bir çözüm olsaydı. Ama kendi deneyimlerim bana yalnızca çok iyi bulgur pilavı yapmayı öğretti. Bir gün canı çekerse beklerim. Gelirken bakkaldan ayran alsın.
İlk Yorumu Siz Yapın