Eskiden Olimpiyat, Dünya Kupası ya da Avrupa Futbol Şampiyonası gibi büyük spor organizasyonlarını heyecanla ve sabırsızlıkla beklerdik.
Artık kaygıyla bekliyoruz.
Çünkü her büyük organizasyon, ev sahibi olan şehrin ya da ülkenin doğal yapısının bozulması, insanların ve hayvanların sıkıntıya düşmesi anlamına gelmeye başladı. Ev sahipleri, ?pislikleri? halının altına süpürmek için olmadık yöntemler icat ettiler.
Bunun nedeni hiç kuşkusuz spor kapitalizmi. Büyük organizasyonlar adeta büyük bir kumar masası gibi. Çok büyük para yatırarak o masaya oturuyorsunuz ve toplayabildiğiniz en yüksek rakamı toplayarak o masadan kalkmaya çalışıyorsunuz. İşin ucunda büyük sponsorlardan ve ülkeye gelecek binlerce insanın sırtından kazanılacak para var. Buna rağmen pek çok büyük organizasyon defteri zararla kapatıyor.
Bu nedenle ev sahipleri her şeyi sponsorların ve büyük aktörlerin, Olimpiyat Komitesi (IOC), FIFA veya UEFA’nın istediği gibi yapmak zorunda. Onların görmek istediği ise kola reklamlarındaki gibi sürekli kahkahalar atan, temiz pak giyimli, oraya buraya para saçarken şikayet etmeyecek tipler. Brezilya gecekondularındaki garibanların ya da Ukrayna’daki sokak hayvanlarının o tabloda yeri yok.
Durum bu olunca, ev sahipleri bu ?rahatsızlık veren detaylar?dan kurtulmak için olmadık vahşiliklere başvuruyor. Bunun son örneğini Ukrayna’da gördük. UEFA, 250 bin sokak hayvanından rahatsız olunca, hayvanları canlı canlı yakarak öldürmeye başladılar. Sırf bu iş için mobil krematoryumlar aldılar.
Tabii tüm dünyadaki hayvanseverler ayağa kalktı. Hem Ukrayna’daki hayvan hakları kuruluşları, hem de PETA kampanyaya başladı. UEFA, alelacele bir açıklama yayınladı ve Ukrayna’daki uygulamanın kendi girişimleriyle acilen durdurulduğunu, ülkedeki hayvan hakları örgütlerine bağış yapıldığını ve barınaklar kurulacağını açıkladı. Bu gerçekten doğru mu, yoksa bir sus payı mı, bunu göreceğiz.
Ama net olarak ortaya çıkan şu var. Spor kapitalizminin aktörleri, ne kadar devasa görünürlerse görünsünler hak arama mücadelelerinden korkuyorlar. Çünkü darphaneye çevirdikleri spor organizasyonlarının bir halkla ilişkiler faciasına dönüşmesi en büyük korkuları.
Bu, bize mücadelenin ipucunu veriyor aslında. İşin sırrı, spor endüstrisinin sirke çevirdiği tüm organizasyonlarda boy göstermek ve kapitalizmin ipliğini pazara çıkarmak. O sentetik mutlu yüzlerin arkasına gizledikleri insanların, hayvanların ve doğanın yaşadığı kıyımı anlatmak.
Belki spor endüstrisinin tamamen kapitalizme teslim olmuş olması ve bir avuç gözü dönmüş zenginin elinde olması spordan umudu kesmeye neden oluyor. Olmamalı. Aksine, spor her zamankinden de fazla bir mücadele alanı.
Artık büyük organizasyonlar, başka bir alem isteyenlerin de sesini duyurma alanı hâline geldi. Ev sahipliği yapanlar, istedikleri kadar saklamaya çalışsınlar, bütün pisliklerinin afişe edileceğini bilmeli. Vancouver’da fok katliamları, Pekin’de insan hakları ihlalleri, Güney Afrika’da gecekondulardan bile sürülen insanların dramı organizasyonların kendisi kadar konuşuldu. Bundan sonra da konuşulmaya devam edecek. Büyük sponsorların da ne haltlar yediği ortaya çıkacak mesela.
Türkiye’de de her büyük spor organizasyonu, ülkemizdeki insan hakları ihlallerini, basın özgürlüğüne açılan savaşı, çevre talanını, HES’leri, kentsel dönüşüm denilen gaspı tüm dünyaya anlatmak için büyük fırsat.
Madem bu işten para kazanmaya bu kadar hevesliler, bu işi insana, hayvana, doğaya saygı göstererek yapmayı öğrenecekler.
Onlar kapitalizmi dayattıkça, karşılarına insanlık onurunu, insan-doğa-hayvan özgürleşmesini çıkaracağız. Tüm dünya, spor yapılan her köşe bu mücadelenin alanı olacak.
Oyunlar başlasın. ?İyi? olan kazansın. Haydi bakalım!
İlk Yorumu Siz Yapın