Bundan tam elli yıl önce, 1961?de Fransa tarihinin gelmiş geçmiş en büyük golcülerinden, Dünya Kupası?nda altı maçta kaydettiği on üç gollük rekoru bugüne kadar kırılamayan Just Fontaine, Fransa Ulusal Futbolcular Sendikası?nı kurdu.
1963?te, tıpkı Fontaine gibi futbol tarihine geçmiş, Real Madrid ve Fransa Milli Takımı formalarıyla efsane olmuş Raymond Kopa, futbolcuların çalışma ve sözleşme koşullarının ?kölelik? olduğunu söyledi ve futbol düzenini tamamen değiştirecek tartışmanın fitilini ateşledi.
Ve kırk üç yıl önce hemen hemen bugün, 22 Mayıs 1968?de, Just Fontaine ve arkadaşları Paris Iena Meydanı?nda bulunan Fransa Futbol Federasyonu binasını işgal ettiler. Federasyon binasının balkonuna ?Futbol futbolcularındır? pankartı asıldı ve direniş başladı. Sonuç olarak sezon kısaltıldı, sözleşme rejimi değiştirildi, oyuncuların elini kolunu bağlayan ve büyük kulüpleri küçük kulüplere karşı avantajlı kılan uygulamalar kaldırıldı. 1968 Federasyon İşgali?yle kazanılan hakların birçoğundan bugün tüm dünyadaki, hatta Türkiye?deki futbolcular da yararlanıyor.
Just Fontaine 1968?de futbolcu bile değildi aslında, bir sene önce futbolu bırakıp milli takımın başına geçmişti. O bu hakların hiçbirinden yararlanamadı. Ama milyonlarca futbolcunun hayatını değiştirdi. Adı gibi ?adil? oldu, kendisi için değil tüm futbolcular için hak arama mücadelesine girdi.
2011?in Türkiye?sine dönelim… Türkiye?de Just Fontaine?le kıyas edilebilecek iki golcüden biri Hakan Şükür, milletvekili adayı. Diğeri Tanju Çolak, aday adayıydı. İkisi de AKP?den…
İster istemez sorasım geliyor.
Hakan Şükür hayatında bu halkın daha iyi koşullarda yaşaması için ne düşündü? Halkı bıraktım, yalnızca kendiyle aynı mesleği yapanlar için bile ne hayrı oldu? Bugüne kadar futbol altyapı sistemi hakkında, amatör futbol hakkında, alt liglerde oynayan oyuncuların içler açısı durumu hakkında, üst liglerdekilerin bile emekliliklerinde onları sefaletten koruyacak bir yapının olmaması konusunda ne söyledi? Kendisini kral yapan Galatasaraylı taraftarların hayatını kolaylaştırmak için ne düşündü? Mesela başkan Polat, polisi taraftarın üstüne saldığında kimin tarafındaydı?
Hakan Şükür aday olurken arkasında nasıl bir halk desteği vardı? Bu halkın temsilciliğine soyunurken bu cesareti halkın sorunlarına olan yakınlığından mı, yoksa politik oligarşiyle olan sıkı fıkılığından mı aldı?
Bizde sporcular politikaya soyunurken güçlerini halktan almıyor. Zaten arasından yetiştikleri halktan kopalı epeyce oluyor. Onlar için politika, eş-dostun yardımıyla rahatça çıkabilecekleri bir basamak. Zaten Türkiye?de politika böyle işliyor. Parti başkanı, rahat bir ilin birinci sırasına ceketini bıraksa seçiliyor. Partilerin ikisi üçü hariç hepsi barajdan tırpanı yiyor, onların oyları da tepedekilere yazılıyor. Halkla dalga geçe geçe milletvekili seçiyorlar. Listedeki yerin kıyaksa, halka küfretsen bile fark etmiyor. Nasıl ki AKP, bakanlarının, yolsuzluk dosyalarının hesabını geçtim, yaptıkları kabalıkların bile hesabını vermiyorsa, nasıl ki CHP, yoksullukla ilgili vaatlerinin yanına garanti yerden aday gösterdiği o yoksulluğa sebebiyet veren bürokratın resmini koymaya cüret edebiliyorsa, sporcu eskilerinin, tribün olaylarında ?ayıklayın şu zibidileri? pozuna girmesi, kaplumbağa yuvalarına otel dikmek gibi zırva vaatlere girişmesi de serbest.
Kopa, Fontaine ve diğerleriyle bunların arasında şu fark var. Onlar için politika bir kıyak basamak değil, hayatın bir parçasıydı. İçinden süzüldükleri hayattan, sokaktan kopmadılar. Mayıs 68 patlak verdiğinde onlar sırça köşklerde yaşamıyorlardı. Politika onların halkla bağı oldu, bizimkilerin ise egemenlerle. Onlar federasyon binasını işgal ederken kendilerinden daha zor durumdaki sıradan insanı düşünmüşlerdi, bunlar ise karşı olacakları halktan oy istiyor.
Vermemek lazım ki hayatlarında bir kez olsun halktan bir şey öğrensinler.
*21 Mayıs 2011 tarihli BirGün Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın