Burası iki kadından birinin şiddete uğradığı, kadın cinayetlerinin ışık hızıyla arttığı, kadına karşı işlenen suçlara karşı izan ve vicdan tanımaz bir adalet açığının olduğu, iş yerlerinde yatay ve dikey ayrımcılığın, tacizin yaşandığı, ev işçiliğinin işten sayılmadığı, her yanı buram buram cinsiyetçilik kokan bir ülke. Üstelik hem istatistikler, hem de düzenlemeler gösteriyor ki AKP iktidarı kadını tamamen zimmetine geçirmeye ve ayrımcılığı iyice erkekten tarafa bükmeye çalışıyor. Kadınların bedenine ipotek koymaya çalışan kürtaj yasası planları da bunun en son örneği.
Mesele yalnızca hükümetin dayattığı kurumsal ayrımcılık da değil. Türkiye’de kadın düşmanlığı çok farklı kollardan meşrulaştırılmaya çalışıyor. Entelektüel alanda, boyalı basında yapılan kadın düşmanlığı belki muhafazakarlarınkinden farklı kolda ve bağlamda ama onlarınkinden daha az ve daha kabul edilebilir değil. Kadın hakları konusunda patinaj çekmeyi de bıraktık, artık eni konu geriye savruluyoruz. Muhafazakarından sosyalistine, bohem takılan entelektüelinden futbol taraftarına kadar bu ülkenin erkekleri -hatta kimi kadınları da- kadını aşağı gören bir zihniyeti içselleştirmiş durumda.
Bunu çok lazımmış gibi bir de bazı kültür ürünleriyle stilize ediyoruz. Kadın düşmanlığı yalnızca meşru da değil, sözüm ona havalı bir şey hâline geliyor. Kadınları araçlaştıran, sıradanlaştıran, köleleştiren bir çeşit ?erkek kültürü? var ve sanki soylu bir şeymiş gibi sunulabiliyor. Evet, sonuçta burası erkek-egemen bir ülke ve bu ülkenin hikayelerini anlatıyorsanız, erkek-egemen hikayeler anlatmak durumunda kalabiliyorsunuz. Ama bunu yaparken siz erkek-egemen olmak zorunda değilsiniz. Yanlış yerde durmak ve yanlış insanları savunmak, öyle olmak zorunda olduğu için değil, siz öyle olmasını istediğiniz için oluyor. Bunu yaparken pipiye bu kadar takılmanızın nedeni belki de aslında amacınızın mastürbasyon yapmak olması.
Bir de olayın daha farklı bir boyutu var. Son birkaç yılda, toplumun kimi cinsiyetçi kodlarını kullanan ama bunu yaparak aynı zamanda o kültürü alaya alan bir çeşit alt kültür üretildi. Ben bu alt kültüre doğduğu yer sayılabilecek İnci Sözlük’ten ödünç aldığım deyimle ?beyler kültürü? diyorum. Aslında başlangıçta bu alt kültür, sempati beslenebilecek bir şeydi. Toplumun içine itildiği muhafazakarlığın iki yüzlülüğünü yine o toplumun vülgerliği ve belden aşağılığıyla afişe eden, ciddiye bindirilmiş bir takım kavramları (ülkücülerin ?ccc? işareti gibi mesela) içini boşaltarak anlamsız ve komik kılan, aslında 1970’lerin sonunda Britanya punklarının yaptığından çok da farklı değildi bu. Tıpkı o örnekteki gibi, samimiyetsiz muhafazakarlık ve toplumun zorlandığı akla zarar tablo, kendini kalıplara takılmadan ifade eden muhalif bir dışavurum yaratmıştı. Beyler de en az punk’lar kadar samimiydi.
Ama tıpkı punk gibi bu alt kültür de popülerleşti ve içini boşaltarak aslında büyük hayır işlediği her şeyin akıbetine uğradı. Bu alt kültür, nokta ve virgül yerine ?amk?, cümle başında büyük harf yerine ?beyler? kullanırken aslında toplumun er gazinosuna dönüşmesiyle dalga geçiyordu. Ama paradoksal bir şekilde bu cesur alay, bu kullanımı bir anda dalga geçen kuşak için de meşru hâle getirdi. Tıpkı Sex Pistols millet şok geçirsin diye Swastika’lı tişörtler giyerken, bir sonraki punk kuşağından hatırı sayılır miktarda faşist üremesi gibi. Şimdi öyle bir noktadayız ki, aslında içi boşalmış olması gereken bir sürü seksist laf, bağlamından hiç kopmadan kullanılabilir ve üzerinden para kazanabilecek her şeyi sömürenler için nakte tahvil edebilir hâle geldi.
Bunun en son örneği, AMK isimli spor gazetesi… ?Açık, mert, korkusuz? demekmiş, yerseniz. Bu hakikaten mide kaldıracak gibi bir şey değil. Açılımının ne olduğu herkesin malumu olan cinsiyetçi bir küfürden spor gazetesi ismi yaratıp, bunu komik bir şeymiş gibi sunmak, ?beyler kültürü?ne özenen ergenlerin parasını toplamayı ummak… Zaten cinsiyetçilikten kırılan spor basını bu gazeteyle sonunda dibi gördü. Keşke gazeteyi çıkaran aile, vaktinde Özal’a karşı tek doğru düzgün muhalif yayın olan Gırgır’ın ruhunu yok etmek yerine açıp okusaymış da mizah hakkında azıcık fikir sahibi olsaymış!
Yine cinsiyetçiliği komik bir şey sanmanın başka bir örneğine Alkışlarla Yaşıyorum internet sitesinde rastladım. Konu, Yunan Neo-Nazi milletvekilinin iki kadın sol milletvekiline saldırması, bir tanesini canlı yayında dövmesi. Atılan başlık ?Yunan milletvekili, kadın milletvekilini tokat manyağı yaptı.? Kusura bakmayın da, fikrini savunan iki kadına tekme tokat girişen bir Nazi süprüntüsüne ?tokat manyağı yaptı eheheh? diye gülüyorsanız, daha fazla düşebileceğiniz yer de pek kalmamıştır. Bir sonraki adım herhalde evde kadınları dayaktan öldüren adamları kameraya çekip o dayak seanslarındaki komediyi aramak olur.
Şimdi bir şeyi kafanıza çok iyi sokun: Bu insanlar di-re-ne-cek-ler! Hiçbir kadından egemenlerin reva gördüğü işkenceye rıza göstermesini ya da sizin o pek komik şakalarınıza gülmesini beklemeyeceksiniz. Sizin keyfiniz olacak diye bu insanların her yıl daha fazlası intiharın eşiğine gelmeyecek. Bu erkek egemen toplum bu işi kadınların varlığına kast etmeye kadar getiriyorsa, kadınların var oluş mücadelesini karşısında görmeyi de bilecek. Bu devletin çıkardığı yasaya karşı da böyle, sokaktaki, medyadaki, internetteki o kesif maşizme karşı da…
İlk Yorumu Siz Yapın