Moda tabirle ?endüstriyel futbol?la, yani futbol kapitalizmiyle arasına en geniş mesafeyi koyanların bile zaman zaman gelip takıldığı bir soru, ?kadınlar da futbol oynar mı?? İster erkek egemen toplumun beynimize kazıdığı kodlar diyelim, ister alışkanlık diyelim kadınların futbol oynamasına kaşını kaldıranlar hâlâ çoğunlukta. Oysa kadınlar futbolu, özellikle hayata sol cenahtan bakanlara hiç de yabancı gelmeyecek bir mücadeleyi hem tarihte, hem de günümüzde önümüze seriyor.
Kadınlar futbolunu ve bugünkü oynanış şeklini anlamak için kısa bir tarihsel özet geçelim. Her şeyden önce kadınların eskiden futbol oynamadığı ve bu oyunla son yıllarda tanıştığı son derece büyük bir yanılgı. Özellikle Britanya’da kadınların oyuna katılımı modern futbolun icadından bile eskiye dayanıyor. Futbol, Endüstri Devrimi’yle beraber Britanya kırsallarından endüstriyel İngiliz şehirlerindeki fabrika avlularına taşınmadan ve günümüzdeki hâline dönüşmeye başlamadan önce uçsuz bucaksız tarlalarda, sayısız insanın katılımıyla ve hemen hemen kuralsız olarak oynanıyordu. ?Folk futbol? olarak anılan bu oyunun üç aşağı beş yukarı bizim pikniklerde çizgili pijamalarla oynadığımız oyuna benzediğini söyleyebiliriz, en azından ruh olarak. 1620’ler gibi, modern futbolun ortaya çıkışından iki yüz elli yıl kadar önceye denk gelen bir dönemde İskoçya’daki kilise kayıtları, kadınların bu futbol oyunlarına katılmış olabileceğine dair kanıtlar sunuyor. 1650’lerden kalan kayıtlarda ise kadınların da futbol oyunlarına katıldığı net olarak görülebiliyor. Hatta evli kadınlarla bekar kadınlar arasında futbol maçları yapıldığı bile tarihsel bulgular arasında. Modern zamanlara geldiğimizde ise İngiltere’de 1910’larda binlerce seyircinin takip ettiği kadınlar maçlarına rastlanabiliyor. Aynı yıllarda İskandinavya’da kadınların futbol takımları var.
Dünya Savaşları dönemi kadınların futbol oynamasına sekte vurulan dönemler olarak karşımıza çıkıyor. İngiltere’de, Fransa’da ve Almanya’da hemen hemen eş zamanlı olarak kadınların futbol oynaması ?fiziksel yapılarına zarar vereceği? gerekçesiyle yasaklanıyor. Bu yasaklar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında da devam ediyor. Savaş sonrası refah toplumunun konformizminin kadına biçtiği rol, kadınların tekrar futbol sahalarına çıkmasını uzun süre engelliyor. Bu arada da kadınlar futbolu geleneğinin üstü iyice külleniyor. Tâ ki 1968’e kadar. 1960’ların sonu, 1970’lerin başıyla beraber hareketlenen kadın hakları hareketleri yeşil sahalarda da etkisini gösteriyor. Özgürlük rüzgarları, kadınların kramponlarına takılan kelepçeleri kırıyor ve kadınlar tekrar sahalara çıkıyor. İngiltere’de 1971’de tekrar FA Kupası düzenlenmeye başlanıyor. Almanya ve Fransa da aynı yıllarda tekrar ulusal şampiyona düzenlemeye başlıyorlar. Zamanla FIFA ve UEFA gibi kuruluşlar da kadınlar futbolunu bünyelerine kabul ediyor.
Tabii ki bu hikayenin sonu değil. Kadınlar futbolu günümüzde büyük ölçüde amatör olarak oynanıyor. İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki profesyonel ligler haricinde İngiltere’de ve Almanya’da yarı profesyonel ligler var. Kalan tüm ülkelerde ligler amatör ve oyuncular genelde futbol oynayabilmek için büyük fedakarlıklar göstermek zorundalar. Öğrenci ya da eğitmen olmayan kadınlar, futbolla alakasız işlerle hayatlarını kazanırken, spora devam edip etmemeleri genelde patronlarının iki dudağının arasında. Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası’nda oynamak için işlerinden istifa etmek zorunda kalan oyuncular var. Antrenman sayıları profesyonel erkeklerin yarısı kadar bile olamıyor, çünkü antrenmanlara ancak özel hayatlarından zaman ayırabiliyorlar. Birçok kadın bu zorluklar arasında istediği performansa ulaşamıyor ve futbola erkenden veda ediyor. Bu bağlamda, kadınları futbol alanında erkeklerle kıyaslamak ve fiziksel yetersizliklere gönderme yaparak ahkam kesmek ziyadesiyle haksız. Kadınlarla aynı koşullarda olan erkekler de (örneğin amatör liglerdekiler) kadınlardan çok daha üstün performans sergileyemiyor.
Bir de tabii kadınların durmaksızın maruz kaldığı ayrımcılık var. Kadın futbolcular, ilgisizlik ve ön yargıların yanı sıra sportif ve cinsel kimliklerine saldırılarla da baş etmek zorunda. İtalya Milli Takımı’ndan Pamela Conte, ?kadınlara futbolda yapılan ayrımcılık yalnızca sportif değil, yapısal ve ideolojik? derken bunu kast ediyor. Futbol, erkek egemen toplumun kurtarılmış bölgelerinden biri olarak görülüyor ve kadınların futbola girişi maşist yapı tarafından bir tehdit olarak algılanıyor. Voleybol ya da teniste kadınlar erkeklerle fiziksel olarak kıyaslanmaz ve varlıkları sorgulanmazken, futbolda hakim argümanın sürekli fiziksel farklılıklar temelli olması bunun bir delili.
Futbol sahalarındaki kadınlar, hem erkek egemen toplumun kendilerini mahkum etmeye çalıştığı prangaları kırıyor, hem de futbol kapitalizminin bize tek seçenek olarak dayattığının dışında dayanışmaya, fedakarlığa ve mücadeleye dayanan başka bir futbol olabileceğini gösteriyor.
*Hayat Dergi‘nin Mayıs 2011 sayısında yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın