Bizim ülkemizde ‘siyaset karıştırmak’ diye bir laf var, ne derece ifrit olduğumu ifade etmeme kelimeler yetmiyor. Sanki siyaset, toplumdan azade, ondan izole bir şeymiş, bir toplum olarak nasıl yaşadığımızın sebeplerine ve sonuçlarına dayanmıyormuş gibi. ‘Siyaset karıştırmayalım‘ denen nanenin kısa yoldan tercümesini yapayım ben size; “Hesap vermek işimize gelmiyor, ellemeyin‘ demek. Kamunun kendi çıkarını aramasına engel olmak, kişi-zümre-sınıf çıkarlarının üstünlüğünü muhafaza etmek demek…
En az son 20 yılın en büyük felaketinin boyutlarını anlamak için 20 yıllık felakete bakmak gerek esastan. Kendi çıkarı dışında hiçbir şeyi önemsemeyen, tehlike anında kendisini kurtarmaktan başka hiçbir planı olmayan, böyle bir plana gerek de görmeyen, hatta oradan bir fayda çıkar mı diye kurcalamaktan da geri durmayan, partizanlaştıkça mafyalaşan, mafyalaştıkça cana kasteden bir rejimle karşı karşıyayız. İnsanımızı yalnız depremden değil, bu rejimden de korumaya, kurtarmaya uğraşıyoruz.
Türkiye, 20 yıldır, ‘Rant olsun da nasıl olursa olsun‘ kafasıyla yönetiliyor. Bu 20 yıl, aynı zamanda İzmit-Düzce depremlerinden sonra bir sonraki doğal afete hazırlık yıllarımızdı bizim, öyle olmalıydı yani. Onun yerine ülkeyi müteahhide verdik, o da Türkiye’yi yıkıp deniz kumundan bir garabet inşa etti 20 yılda. Evvelki dönemlerin katil müteahhitleri, mafya-devletin kalkınma hamlesi karşısında amatör kaldı.
Diyen olacak ki şimdi, “Felekete uğramışız, bunları söyleyecek zaman mı?” Evet efendim, bunları söyleyecek zaman. Koca bir ülke kalkmış, felakete uğramış insanına -mevcut rejime rağmen- yardım etmeye çalışıyor. Kurutulmuş göllere yapılan havaalanlarına uçaklar inemiyor, ‘Bilen değil bizden’ diye dağıtılan ihalelerin neticesi yollar kurabiye gibi dağılıyor. Silahlı kuvvetlerini Suriye’ye fütuhata gönderip Osmanlı padişahı gibi oraya vali atayanlar, halkın vergileriyle finanse edilen TSK’yı yolun üzerindeki deprem bölgesinde sahaya sürmeye gocunuyor. Yine halkın vergileriyle finanse edilen Mersedesli dinbazlar da ülkenin salasını okuyor. Suriye’de yaprak kımıldasa kendi iç işi sayıp basının önüne çıkan içişleri bakanı da pek görünmedi ortada, enkaz kalkınca mağdurlara müdahale için gönderir herhalde çevik kuvvetini, TOMA’sını, topunu, tüfeğini…
Diğer taraftan, ne olur ne olmaz diye, durumu kurtarmaya yönelik bir halkla ilişkiler faaliyeti de kotarılmaya çalışılıyor. Çatlağı, gediği iyice sıvanıp kapatılmış ana akım medyanın balçığından yine de bir şey sızar korkusuyla sahaya birtakım AKP’liler gönderilmiş. Tek yapmaları gereken kamera karşısında beylik demeçler verip kalan zamanda asgari insan görüntüsü çizmek. Daha ilk dakikadan gördük ki bunu bile beceremeyecek kadar insanlıktan çıkmış hâldeler.
Halkının yüzüne bakamayan, onu kendi varlığı karşısında ‘vesaire‘ye indirgemiş, yardımı geçtim, bir ‘geçmiş olsun‘u bile son yerel seçim sonuçlarına bakmadan lütfedemeyen bir nobranlık, bir hâlden bilmezlik hâkim. Tekmeci danışmanlar herhalde yolda kaldı, yoksa çoktan gelirlerdi olay yerine. Hoş, danışmanın danışanı da yok ortada, işler biraz daha sarpa sararsa acilinden bir Afrika dış gezisi ayarlanır herhalde yine. Biliyorsunuz, bizim ülkede felaket hâlinde ilk kurtarılacak kimdir, bellidir.
Doğal afet hâlinde insanına yardım etmeyi beceremeyen devlet nedir bilmiyor değiliz, İzmit-Düzce depremlerini hatırlamaya yaşımız yetiyor fazlasıyla. Lâkin insanına yardım etmeyi kendisine zül gören, bunu kendi varlığına tehdit sayan devlet, bunun epeyce daha ileri bir aşaması.
İşin gerçeği, bu konuda haksız da değil mafyalaşmış parti-devlet rejimi, zira bu ülkedeki her cinayet gibi bunun da her tarafında parmak izleri var. 1999 depreminden sonra bilim ne söylediyse tam tersini yapan, bunu da kendisine bağlı yeni bir sermaye yaratmak için, özellikle, kasten yapan, rant hırsından ve partizanlıktan gözü dönmüş, kamu çıkarına saldırmayı stratejisinin tam göbeğine oturtmuş bir 20 yıllık afetin sonuçlarını yaşıyoruz bugün.
AKP ve onun parti-devlet rejimi, bu ülkeyi 20 yıldır ‘benden sonrası tufan‘ kafasıyla yönetiyor. Bir şeyi de doğru düzgün yapmak gibi bir derdi hiç olmadı, olmayacak.
Bunun adını koymak, bir şeye ‘siyaset karıştırmak’ değil, aksine zaten var olan siyasete başka yıkımların önünü alacak şekilde müdahil olmak demek. Gasp edilmiş kamu çıkarını, yeniden kamunun yapmak demek. “Bu işi, isteseniz de istemeseniz de ya doğru düzgün yapacaksınız ya da hesabını vereceksiniz” demek.
Kimse kendini ne kandırsın ne kandırtsın. Deprem cinayetleri de politiktir. Depremi engelleyemezsiniz ama bağıra bağıra gelen felaketlerin sonucunu kontrol edebilirsiniz. Derdiniz buysa şayet.
Derdi bu olmayanı parmakla göstermek de ‘siyaset karıştırmak‘ değil, 20 yıldır elinde gaz tenekesiyle gezen kundakçıları bir sonraki yangın yerinden uzak tutmaya çalışmak…
İlk olarak https://www.diken.com.tr/kanmayin-deprem-cinayetleri-de-politiktir/ adresinde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın