Olası Altılı Masa iktidarında bakanlıkların paylaşımına ilişkin söylentiler ayyuka çıkmaya başlamışken; masanın paydaşları, yok saydıkları aritmetik gerçekliklerin soğuk duşuyla karşı karşıya kalmanın eşiğine gelmiş gözüküyor.
Önümüzdeki sürecin kilit partisi olacak HDP’nin, şimdiye kadar ortasına atlamaktan imtina ettiği seçim hesaplarına dahil olmasından bahsediyorum. Parti, 2019 yerel seçimlerinde muhalefet blokuna önemli bir destek vererek İstanbul ve Ankara’nın AKP’nin elinden kurtarılmasında büyük pay sahibi olmuş, üstelik bu desteği büyük bir disiplinle ve sürekli uzantısı olmakla itham edildiği PKK’yı karşısına alma pahasına sağlamıştı. Dahası, HDP’nin hem liderlik hem teşkilat hem de taban bazında sağladığı bu destek karşılıksız ve -İmamoğlu istisnası haricinde- muhalefet tarafından hakkı verilmeden sunulmuştu.
Ya egemen kibri ya düpedüz aptallık
Belli ki gerek HDP yönetiminin gerekse Kürt hareketinin liderliğini çoktan devralan Selahattin Demirtaş’ın kişisel inisiyatifinin sağladığı koşulsuz-karşılıksız destek, Altılı Masa’yı oluşturan ana akım muhalefet blokunda yalnızca bedava olarak karşılanmakla kalmamış, aynı zamanda cepte de görülmüş. Yakın zamana kadar sandık kurulundan imzalı tutanak toplayacak insan kaynağını bile sağlamakta yetersiz kalan CHP ve diğer partilerin, Türkiye’nin AKP ile beraber en sıkı örgütlü partisi HDP’yi ve Kürt seçmeni bu kadar edilgen görmesi, herhalde yerleşik egemen kibrinden kaynaklanıyor. Zira HDP’nin iktidarı belirlemeye namzet gücünü bir hizmetkar uysallığında kendisini yok sayan bir bloğa teslim edeceğini düşünmek ya bununla ya da düpedüz aptallıkla açıklanabilir. Hele ki Altılı Masa’daki partilerden en az birinin HDP’nin kapatılmasını aktif olarak desteklediği düşünüldüğünde…
Nedeni ister kibir ister ahmaklık olsun, Pervin Buldan’ın, HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimine kendi adayıyla gireceğini açıklaması, Altılı Masa çevrelerinde şok etkisi yaratmışa benziyor. Oysa mevcut seçim sisteminde ve politik konjonktürde bundan daha doğal bir şey olamaz.
Önce şu safsataya bir cevap
Öncelikle, her cumhurbaşkanlığı seçiminde aynı çevreler tarafından diriltilen bir safsatayı cevaplayalım: Mevcut sistemde seçimin birinci turunda çıkacak aday sayısı, Erdoğan’ın ya da herhangi bir başka adayın işine yaramıyor. Zira herhangi bir adayın ilk turda kazanması için toplam oyun yüzde 50’sini alması gerekiyor. İki ya da 150 adayın seçime katılması, toplam oy sayısını değiştirmeyeceği için, birinci turda en yüksek oyu alan adayın seçilme ihtimalini de etkilemiyor. Eğer aday sayısının çokluğunun bir etkisi olacaksa bu, büyük olasılıkla protesto oy ihtimalini azaltıp daha fazla seçmeni sandığa çekeceği için, birinci sıradaki adayın kazanmak için alması gereken oy sayısını artırması olacak. Bu da Erdoğan’ın işine -hiçbir senaryoda- yaramaz.
Bu zırvayı ilk dillendirenlerden birinin, 2015 Haziran seçimlerinden önce Perinçek medyasına koştura koştura mülakat vererek yönetiminde olduğu Birleşik Haziran Hareketi isimli oluşumun, barajı geçmesi hâlinde AKP’yi iktidardan edecek HDP’ye destek vermesini engelleyen Merdan Yanardağ olması çarpıcı. Herhalde AKP’nin ekmeğine yağ sürmek konusunda uzman olduğu için görüş belirtmek istemiş olmalı!
Hayaller fantastik, gerçekler aritmetik
HDP’nin açıklaması, kendisini yok, seçmeninin oyunu da beleş sayan Altılı Masa’ya basit aritmetik gerçeklikleri hatırlatmaya yarıyor. Masanın güttüğü politika, belki sağ seçmeni konsolide etmeye yarayabilir, ama onu iktidara taşıyacak yüzde 50’ye ulaşmaya yaramaz. Zira, muhalefetin yüzde 50’ye tek başına ulaşacak kadar oyu, AKP ve MHP’den çalma ihtimalinin pek olmadığı kamuoyu yoklamalarından anlaşılıyor.
Dolayısıyla ister HDP’yi yok saysınlar ister İYİP’lilerin yaptığı gibi AKP’nin HDP’yi kapattırma oyununa açıktan ortak olsunlar, hayalini kurdukları o bakanlıklara kavuşmak için HDP’ye mecburlar. Yüzde 1 oyla iki bakanlık kapmayı düşünen masanın ufak partileri de CHP’nin basiretsizliğini fırsat bilerek muhalefet bloğunu kendi liderliğindeki bir yeni Milliyetçi Cephe hükümetine taşımaya çalışan, bir yandan da AKP’yle olası bir koalisyonu seçim sonrası B planı olarak cepte tutan İYİP de bu gerçeğe yavaş yavaş alışacaklar. Zira hayaller fantastik ama gerçekler aritmetik.
HDP’nin talepleri sır değil
Şu ana kadar HDP ile ilgili stratejisini tamamen İYİP’in gönlünü hoş tutmak üzerine kuran ve bu yolda AKP’nin, MHP ile yaşadığına benzer bir ‘rehinelik ilişkisi’ yaşayan CHP de kendisini on yıllardır beklediği iktidara götürecek HDP desteğinin İstanbul seçimindeki gibi koşulsuz-karşılıksız gelmeyeceğini artık kanıksasa ve buna göre politika üretmeye başlasa fena olmayacak. Bu, masadaki partilere bakanlık ulufesi dağıtmaya benzemiyor; zira Kürt halkının ve HDP’nin somut talepleri var.
CHP liderliği, HDP’nin adını açıktan ağzına almaya bile korkarak iyi bir başlangıç yapmadı ama durumu toparlama şansı var. Üstelik bunu HDP’ye bakanlık vererek filan yapması da gerekmiyor, zira Kürt hareketi AKP’den kopup şansını bir de öbür blokta deneyen köksüz, küçük ve oportünist sağ hareketlerden değil. Hareketin de onun temsilcisi HDP’nin de talepleri yıllardır biliniyor. CHP’nin artık kendisini İYİP’in boyunduruğundan kurtarıp yeni çözüm süreci, eşit haklar ve anadilde eğitim gibi konularda elle tutulur projeler üretmesi gerekli. Ama her şeyden önce, HDP’ye arka kapıdan içeri aldığı ikinci sınıf bir muhatap muamelesi yapmayı bırakması gerekiyor. Zira, Kürt halkının da temsilcilerinin de onuru yeterince kırıldı bugüne kadar.
Bu zamana kadar reel politik argümanlarını bahane ederek HDP’nin gayrimeşrulaştırılmasına katkı verenler, bugün mevzu Kürt alerjisi olduğunda hem reel politik gerçeklikleri hem de basit parmak hesabını reddedebiliyor. Bunu yaparken de Kürt hareketinin şimdiye kadar demokrasi mücadelesine sunduğu katkıyı karşılıksız sürdürmeye mecbur kalmasını umuyorlar. Oysa Kürt halkının onurundan başka kaybedecek hiçbir şeyi kalmadı, ondan da kimsenin hatırına vazgeçmek zorunda değil.
AKP iktidarından en ağır zararı gören, binlerce üyesi hapse atılmış, onlarca seçilmiş belediye başkanı zorbalıkla görevden alınmış, en önemlisi kaybettiği canları polis araçlarının arkasına bağlanıp yerlerde sürüklenmiş bir hareket, bugün bile hâlâ hiçbir bedel ödememişlerin, ‘AKP ile anlaştılar, anlaşacaklar’ zırvalarına maruz kalıyor.
Yaşar Kemal’in İnce Memed’de yazdığı gibi; “İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli.” Altılı Masa, eğer ülkeyi AKP karanlığından kurtaracaksa, bunu Kürt halkının ince yerine değmeden yapmak durumunda.
İlk olarak https://www.diken.com.tr/kurdun-oyunu-beles-sanmak/ adresinde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın