Olimpiyat senesi olan 2012?nin geride kalmasıyla beraber belli başlı spor ülkeleri 2012-2016 Olimpik planlarını açıklamaya başladı. Spor yöneticilerinin gözünü kameraya dikip şov yapmaktan başka işlerle uğraştığı ülkelerde genelde böyle oluyor. Plan, program, sistem bunlar güzel şeyler ama Türkiye?ye en fazla tropikal iklimde yaşayan keseli hayvan türleri kadar aşina mevzular.
Gel gelelim, açıklanan her planın da çok olumlu olduğunu söylemek mümkün değil. Her ne kadar kötü bir plan bile plansızlıktan evlâ olsa da Olimpiyat?ın iki önemli ülkesi Britanya ve Hollanda?nın 2012-2016 Olimpik bütçelerinin eleştirilecek çok yanı var.
Bu iki ülkede, özellikle kapitalizmin girdiği krizin etkisiyle, spor politikalarında son dönemde izlenen bir trend var. Buna göre, Olimpiyat?ta başarı gösteren sporların bütçelerini yüksek tutup, düşük seviyede kalanlarınkini tamamen kesiyorlar. Yani çok basitçe ifade edersek, kâr maksimizasyonu yapıyorlar.
Britanya?nın geçtiğimiz günlerde açıkladığı bütçeye göre, binicilik ve jimnastik dallarında bütçe %30?un üzerinde artıyor. Boksta ise %44.5?lik bir artış söz konusu. Atlama, bisiklet, kano, eskrim, kürek, su topu da artış alan dallar arasında. Ancak basketbolun, masa tenisinin, güreşin ve hentbolun bütçesi önümüzdeki dört yıl için sıfır. Voleybolunki ise sıfıra yakın. 2012?de Londra ev sahipliği yaptığında gazete ilânlarıyla yalvar yakar bu spora yönlendirilen insanlara şimdi deniyor ki, ?başınızın çaresine bakın.?
Britanya?daki bu bütçe sisteminin arızaları son derece belirgin olsa da, paralimpik sporlara ve grassroots yani ?herkes için spor? projelerine aktarılan payların arttığını yine de söylemek gerek. Yani aslında amaç ülkedeki spor potansiyelini Olimpiyat?ta madalya getirebilecek dallara yönlendirip diğer sporları kendi hâline terk etmek. ?Spor yapacaksanız da bu sporları yapın, bir işe yarayın? deniyor kısacası.
Hollanda?da da benzer bir mantık var. Olimpik bütçenin neredeyse tamamı son dört Olimpiyat?ta madalyaların çoğunu getiren sekiz dala aktarılmış vaziyette. Mesela yüzmenin bütçesi yüzde 60 arttırıldı. Aralarında atletizmin de bulunduğu pek çok dalda bütçe büyük oranda kesildi. Basketbol gibi bazı dallarda bütçe sıfırlandı. Tabii Hollanda?daki sistemin Britanya?dakinden farklı işlediğini hatırlatalım. Orada Olimpiyat komitesiyle spor federasyonları aynı çatı altında. Yani bu bütçelendirme yalnızca Olimpiyat hazırlıklarını kapsamıyor. Yani mesela basketbolun dört yıllık toplam bütçesi 0 euro, Olimpiyat bütçesinden aldığı pay değil. Bu durumdaki federasyonlardan kendileri maddi kaynak bulması bekleniyor. Sponsorlar ya da vakıflar aracılığıyla varlıklarını devam ettirmek zorundalar. Ama ülkede sponsorun en büyük sponsoru olan piyango şirketinin verdiği para doğrudan Olimpiyat komitesine gittiğinden oradan para alamıyorlar. Yani bir nevi ölüm fetvası.
Britanya ve Hollanda?nın uyguladığı sistem büyük ihtimalle onlara Olimpiyat?ta başarı getirecek. Bizim ülkemizdeki spor yazarları, yöneticileri de -herhalde sisteme olan açlıklarından olacak- bu ülkeleri yere göğe koyamayacaklar. Zaten övgüler başladı bile. Ama burada gözden kaçan asıl mesele şu; spor madalya uğruna mı, kamu yararına mı yapılmalı? Madalya getirmiyor diye bir sürü sporu, sporcuları ve antrenörleriyle beraber çöpe atan bir sistem ne kadar insani? Onu bıraktım, her şeyi kazanmak üzerine kuran ve kazanmanın da net sınırlarını çizen bir spor sistemi kamuya neyin mesajını veriyor? Spor, sosyal devletin bitişinin reklamının yapıldığı bir alan mı yoksa?
Bu sorulara cevap ararken, kamerayla işleri bittiyse bizim spor yöneticilerinin Olimpik bütçelerini de duymak istediğimizi tekrar hatırlatayım.
*23 Aralık 2012 tarihli Evrensel Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın