Bundan üç yıl kadar önce ilköğretim okulları seviyesindeki ulusal futbol turnuvasının organizasyonunda çalışırken tanışmıştım Semanur’la. Semanur, 10 yaşındaydı, şimdi 13 olmuştur. Şırnaklıydı, babasına ne olduğunu söylemedi (zaten ağzından lafı ancak kerpetenle alabiliyordum), yalnızca babasının ailesiyle görüşmediklerini ve bir göz evde annesi ve altı kardeşiyle yaşadığını biliyorum. Bir de yüzünü güldüren belki tek şeyi, futbolu yani… Roberto Carlos deyince gözleri parlıyordu, Fenerbahçeliydi…
Her takımda iki kız oyuncunun bulunmasının zorunlu olduğu turnuvada beden eğitimi öğretmenlerinin çoğu -sağolsunlar- kızları saha kenarında tutup erkekler için su taşıttılar. Milli Eğitim Bakanlığı kız oyuncu zorunluluğunu onlar da futbola ve hayata katılabilsinler diye getirmişti; koca koca hocalar, idareciler ve müdürler bunu toplumsal cinsiyet(çilik) eğitimi için kullandılar: Erkekler top oynar, kadınlar onlara su taşır!
Neyse ki Semanur’un öğretmeni onlardan biri değildi. Bu futbol delisi çekingen kızı oyuna sokmaktan imtina etmedi. Semanur deli gibi fırladı sahaya, topu aldığında bir iki çocuğu geçti de, ama sağdan soldan arkadaşları, tribünden de veliler bağırınca heyecanlanıp topu dışarı attı. Ayağın gol atmak isteyip beynin korkudan kapıları pencereleri kapadığı anlardan biriydi. O korkunun topla ya da golle alakası olmadığını hissedebiliyordunuz. İki dakika sonra aynı korku bir penaltı yaptırmasına sebep oldu. Acıklı olan takımın Semanur yüzünden gol yemesi değil, tribündeki kırk yaşında adamların on yaşında bir kız için ?alın şunu dışarı? diye bağırmasıydı, dünyanın kaderi bir ilköğretim okulları maçına bağlıymış gibi. Hocası kulağını kapadı ve Semanur’u dışarı almadı; şu dünyada ona güvenen hiç değilse bir Allah’ın kulunun olduğunu hissetsin diye, bu hayatta uğrayacağı toplu psikolojik şiddet gösterilerinin hiç değilse birini eksik yaşasın, birinde onun yanında duracak biri olsun diye.
Semanur şimdi nerede bilmiyorum. Bir daha ayağına futbol topu değdi mi onu da bilmiyorum. Ne yazık ki yapılan çalışmalar Türkiye’de 13 yaşındaki bir kızın ?çocuk gelin? olma ihtimalinin futbol oynama ihtimalinden çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Geçen sene, yani daha şike skandalı patlak vermemişken, Futbol Federasyonu’nun Beylerbeyi tesislerinde, yani Türkiye’deki futbol alt yapısının başkentinde buluşmuştum bu ülkede kadın futbolunu var etmeye çalışan ekiple. Bu iş nasıl gelişir, kamuoyu desteği nasıl sağlanır onu konuşmuştuk. Milli takımın o zamanki teknik direktörü Yücel Hoca, ligin ne kadar kötü durumda olduğundan ve milli oyuncular da dahil kimsenin pek antrenman yapma olanağının olmadığından bahsetmişti. Kadın futbolunda ileri olan ülkelerden ve onların takımlarının Türkiye’ye gelmesinin ne kadar önemli olduğundan konuşmuştuk. Ne dediğimi çok iyi hatırlıyorum; ?Avrupa İkincisi İngiltere geldiğinde maçı kimseye haber vermeden Buca’da oynatmıştınız, gelecek yıl Şubat’ta dünyanın en iyilerinden Almanya gelecek, bu sefer bu fırsatı iyi kullanın. Öncelikle insanlara kadınların da iyi futbol oynayabildiğini göstermemiz gerekiyor, bunu bizim takım şu anda yapamıyorsa, yapanı geldiğinde bu fırsatı kullanalım.?
Bu konuşmanın ardından aşağı yukarı sekiz-dokuz ay geçti. TFF’de neler olduğunu kısaca özetleyeyim. Mehmet Ali Aydınlar geldi, hemen sonrasında şike soruşturması başladı ve federasyonda her türlü faaliyet durdu. Aydınlar yönetiminin tek gündem maddesi federasyona ve kulüplere gelen para akışını nasıl devam ettiririz oldu. Hem sekiz takımın işin içinde olduğunu söylediler, hem o sekiz takımla lig oynattılar. Lig statüsünü lig devam ederken yayıncı kuruluşun keyfine göre değiştirdiler. Parayı veren, düdüğü çaldı.
Ama ilginçtir Mehmet Ali Aydınlar ve yönetimi, bu arada alt yapıda iyi kötü oturmaya başlayan sisteme de savaş açtı. Bunu niye yaptılar, dertleri neydi bilmiyorum. Ama kısaca özetlersek, ?Herkes için Futbol? faaliyetlerinin yani profesyonel futbol dışında kalan alanların üç kuruşluk bütçesi ölümüne budandı. Futbol Geliştirme Direktörlüğü’nde tasfiye harekatı başlatıldı, baştakiler istifaya zorlandı. Beylerbeyi tesisleri başkan için bir konağa dönüştürülmek istendi, alt yapı çalışmaları devam ederken, bizzat Aydınlar peşine mimarları takarak yeni malikânesinin ölçülerini aldı. Kadınlar Ligi aylarca oynanamadı, lig statüsü açıklanamadı, fikstürü çekilemedi. Milli oyuncuların çoğu, takımın en kritik maçlarının olduğu tarihlerde ayağını topa dahi süremedi. Antrenmansız ve kampsızlık yüzünden daha önce başa baş oynadığımız Romanya’dan, İspanya’dan tarihi farklar yedik. Üstelik yaza UEFA 19 Yaş Altı Kadınlar Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapacağımız senede, Türkiye’de kadınlar futbolu neredeyse on sene geriye götürüldü. Yalnızca üç-dört ayda, hiçbir neden yokken. Hani Mehmet Ali Bey, UEFA’nın kurallarına uymaktan bahsedip duruyor ya, işte TFF onun döneminde UEFA’nın Grassroots Şartı’nda yazanları böylesine keyfi olarak yırtıp attı. Bu arada 15 Şubat’taki Almanya maçı tahmin edin nerede oynanacak? Tabii ki Buca’da ve mümkünse kimsenin haberi olmadan.
Şu süreç herkese iyice gösterdi ki, o televizyonlarda, stadyumlarda izlediğimiz ışıltılı ve pahalı futbol bizim değil, o egemenlerin futbolu. Bir avuç siyasetçi, iş adamı ve mafya babası orada ne olacağına karar veriyor, ne bize danışıyorlar, ne de sonucundan haberimiz oluyor. Yalnızca bize izletilen filmi izleyip, ona göre bize dayatılan fanatizmin şekillendirdiği tepkilerimizi veriyoruz. Cepler doluyor, çarklar dönüyor. Ama o meşin yuvarlak, şu ülkede bir halta yarayacaksa onun yolu bu kimsenin sallamadığı ?Herkes için Futbol? projelerinden geçiyor. Futbol sayesinde yüz tane, bin tane insan biraz daha iyi koşullarda yaşayabiliyor, kötü kaderlerinden kurtulabiliyorsa, o projeler yapıldığı için. Bunun köküne kibrit suyu ekildiğinde, olan o insanlara oluyor.
Mehmet Ali Aydınlar, eminim ki bunların hesabını vermek zorunda kalmayacak. Çünkü gücün üzerine bina edilen futbolda, en alttaki kesim gibi gözüken futbol taraftarı bile ?erkekliğini? kadınların mahkum edildiği sefalet üzerinden sağlıyor. Kadınları aşağılamak, bu kirli düzende iktidarsızlığa mahkum edilen lümpen fanatik sürülerinin tek çıkış yolu. Tabii Aydınlar yönetiminin kadın taraftarların ?ceza? olduğunu resmileştirmesini da bir utanç notu olarak tarihe düşelim.
45 milyon avroyu ?cebinden? ödeyecek kadar Fenerbahçeli olduğunu söyleyen Aydınlar’ın, en az onun kadar Fenerbahçeli olduğunu bildiğim Semanur’a hayallerinden ne istediğini o kızcağızın güzelim gözlerinin içine bakarak anlatmak zorunda kalmasını isterdim. Ona futbolla hayata tutunma şansının neden elinden alındığını, alt tarafı yıllık 75-100 bin avroya dönen kadınlar futbolunun neden kaderine terk edildiğini anlatmasını dilerdim. Belki hazır başlamışken Fenerbahçe kadınlar futbol şubesinin başındayken ayyuka çıkan şike ve şiddet iddialarını, bizzat getirdiği Rumen oyuncuların diğer takımlardaki yurttaşlarıyla maç satın alma görüşmesine girdiği söylentilerini, Gürtaşspor oyuncularının Dereağzı’nda dayak yemesini filan da açıklardı.
Bir kerecik olsun da Semanurlar kazansın isterdim, hepsi bu.
Cok guzel ozetlemissiniz durumu, kaleminize saglik.
Fatmire Bajramaj Kosova’daki savastan kacip Almanya’ya sigindiginda futbol sayesinde yasama tutunan kucuk bir kizdan, dunyanin en iyi kadin futbolcularindan birine donustu.
Turkiye’de aslinda kim bilir kac kizin hayatini futbol sayesinde kurtarabilecekken onlari kaderlerine terk ediyoruz. Gazi Universitesispor’un eski teknik direktoruyle konustugumda oyuncularin cogunun varoslardan oldugunu soylemisti. Eminim her biri buyuk bir umitle top pesinde kosuyorlar.
Yeni TFF baskaniyla bir seyler degisir belki diyecegim ama, adaylari gorunce fazla umitlenmemem gerektigini anliyorum.