Taksim?de çalışıyorum. 1 Mayıs Meydanı?nın 250 metre uzağında. Buraya 28 Nisan gibi polis barikatları kondu, hâlâ kaldırılmadı. Harbiye?ye kadar böyle. Kaldırmamak için sürekli bir bahane buluyorlar. Herhalde ?nasılsa 12 Haziran?da polis devletini kuracağız, boşuna kaldırmayalım? diye düşünüyorlar. Belki arada bir olay çıkar da, o barikatları kalıcı hale getirmenin bahanesi olur diye de umutlanıyor olabilirler. Neoliberal muhafazakâr iktidarların sermayenin çıkarına uygulamaları halka kabul ettirmek için başvurduğu çeşitli yollar vardır. Bu yolların çeşidi ve derecesi konunun halktan ne kadar itiraz gördüğüne göre değişir. Az buçuk tartışılan bir uygulama demagoji ve dezenformasyon yoluyla yutturulabilirken, çok tartışılan ve iktidar için hayati önem taşıyan mevzularda komplo yoluna gidilir.
Biz bunu 1 Mayıs?ta senelerce yaşadık. Polise şiddetle cevap verecek grupları bul, teması sağla, gong zilini çal, medya görevini yapsın. Amaç 1 Mayıs?ı meydanlarda, Taksim?de kutlamak isteyen kitleyi halktan uzaklaştırmak, öcüleştirmek ve 1 Mayıs konusundaki tüm antidemokratik uygulamalara korku yoluyla rıza yaratmaktı. Bunu senelerce başardılar. Anaakım medya bu konudaki görevini senelerce hakkıyla yaptı. Neyse ki mücadele devam etti ve sonunda Taksim geri alındı. Sonuç olarak ne çıktı ortaya? Meğerse polis olmayınca şiddet olmuyormuş.
Bu taraftar meselesinde de durum çok farklı değil. Şimdi bir yasa çıktı. TCK?de cezası olan suçlara bile ceza vermeye kalkıyor. Hatta TCK?deki ?özel hayatın gizliliği?yle ilgili maddeleri de açık açık ihlal ediyor. Maça gelen her insanın kişisel bilgilerini topluyor, polise veriyor, şirketlere satmanın da yasal zeminini teşkil ediyor.
Normal şartlarda böyle bir yasaya itiraz etmemek için ya kötü niyetli, ya da zır deli olmak lazım. Yasanın arkasındaki erk biliyor ki, eninde sonunda bu sorgulanacak.
O yüzden Bursa-Beşiktaş maçı ?örnek vaka? olarak seçildi. Şu bitmeye yüz tutmuş ligde kavga gürültü kopması muhtemel son maçtı belki de.
Çıkan olayları savunmak, olayları çıkaranlara destek olmak gibi bir niyetim yok. Hele ki Bursa?da daha önce yaşanan olayların özeleştirisi yapılmamışken, mirası reddedilmemişken… Ancak Bursa böyle diye, olayları hazırlayan süreci görmezden gelecek, arkasındakileri yok sayacak değilim.
Bu yasayı çıkartan erk, yasa metninden de kolaylıkla anlayabileceğimiz gibi, taraftarı sporun bir aktörü olarak algılamıyor. Onu kontrol edilmesi gereken şuursuz suçlu adayları olarak algılıyor.
Sporun iktidarı, taraftarı koyun olarak görüyor. Bu algıya taraftarı yularından oraya buraya çekme isteği de dahil. Taraftarı üzerinde tahakküm kurulması gereken bir kitle olarak algılayan zihniyet, o kitleyi manipüle etmeyi, işi bitince tasfiye etmeyi de aklında tutar. Bizim ülkemizde egemenlerle halk arasındaki ilişki böyle kurulur.
Bu vakada da olayları engelleyecek, en azından şiddetini azaltacak birçok tedbir alınmadı. Beşiktaş ve Bursa taraftarları bu olaylardan nasıl kaçınılabileceği konusunda Bursa Valisi?nden çok daha tecrübeliydi kuşkusuz, ama fikirleri sorulmadı. En azından iki taraf arasındaki gerginliğin üç günde çözülmeyeceğini söylerlerdi.
Olaylar çıktı, cezalar verildi, sorun tabii ki çözülmedi. Zaten sorun çözme gibi bir niyet hiç olmadı, amaç ?ibret? vermekti, tıpkı bizim kokuşmuş spor medyasının başlıklara taşıdığı gibi.
Adaletin olmadığı yerde, ibret olmaz hanımlar, beyler. Olaylara giden yolun taşlarını örüp, kenara çekilip izlemenin, sonra da tutturabildiğine ceza kesmenin adı başkadır. İnsanlara televizyondan olayları izletip sokaklardan, tribünlerden korku ve sindirme yoluyla uzaklaştırmak, buraları ?makbul vatandaş?ların tekeline vermek, ?ibret?le değil, olsa olsa ?rant?la açıklanabilir.
Bu yasayı çıkartan, bu olayların yolunu yapan erk, tüm taraftarları eninde sonunda öcü olarak gösterme niyetinde. Ve sonunda oyuncu değişikliği tabelası kalkacak. Müşteri içeri, taraftar dışarı!..
Bu noktada tüm tribün halklarına ister istemez mevcudiyet kavgası vermek düşecek…
*14 Mayıs 2011 tarihli BirGün Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın