Acaba ne oldu? Bizim memleketin futbolunun yanlış olduğunun dank etmesi için illâ skorbordda yazması gerekiyor ya, aha buyurun bakalım, yazıyor. Altı takımlı grupta Estonya?nın averajla önünde dördüncüsün. Avrupa?da Mart ayını görebilecek kulüp takımın olacak mı o da meçhul. Bir tane olursa öp başına koy.
Haydi şimdi düşünelim bakalım bu niye böyle oldu?
Avrupa?da üç tip futbol ülkesi var. Birinci gruptakilerin sistemi oturmuş, başlarına bir doğal afet gelmedikçe belli bir seviyeden geriye düşmeyecekler; Almanya, İspanya, Hollanda, Fransa, İngiltere. En altta da ne yapsa kurtarmayanlar var; Estonya-Finlandiya-Galler üçlüsüne bir çizgi çek, altında kalan tüm takımlar. Bir de aradakiler var. Bunlar duruma göre bazen iniyor, bazen çıkıyor. Türkiye tam bu gruba giren bir futbol ülkesi. Doğru şeyler yapmasının, olağanüstü yeteneklerin ve/veya şansın sayesinde zaman zaman bir şeyler kazanabilmiş bir ülke. Bundan bir gram fazlası değil.
Türkiye?nin Avrupa futbol ülkelerinin bu grubu içinde öyle bir özelliği var ki, şu anki hâlimizi tam olarak açıklıyor aslında. Türkiye, bir şeyleri doğru yaparsa yükselebildiği hâlde her şeyi ısrarla ve inatla yanlış yapıyor.
Türkiye?nin futboldaki yükselişi, 1980?lerin başlarında devletin, yani cunta ve onun getirdiği Özal iktidarının futbolla halkı oyalayabileceğini kavramasıyla başladı. Onların desteğiyle Galatasaray?a getirilen Jupp Derwall?in toprağı bol olsun, bu ülke sistemle ilk defa o zaman tanıştı. Hâlâ ekmeğini yediğimiz (ama tabii artık eski yüzlü duran) bir modernleşme hamlesi yapıldı. Sırf milletin gazını almak için, ki alındı da. Futbolda başarılı olundu, pop milliyetçilik patladı, Özal?ın ömrü kaymağını yemeye yetmedi gerçi ama mesela 1999?da MHP çok güzel yedi. Şimdi hâlâ o yıllarda köpürtülen fanatizme batmış şekilde yaşıyoruz.
Türkiye?nin yükselişini modernleşme hamlesinin dışında Almanya?da yetişen oyuncular sağladı. Türkiye ne kazandıysa, ilk defa iyi kötü alt yapı yüzü gören genç Türkiyeliler?le ailesi Türkiye göçmeni Almanya vatandaşı oyuncuların karmasıyla kazandı. Ama Türkiye?nin futbol modernleşmesi gibi onun da miyadı doldu. Almanya?da vatandaşlık rejimi değişti, Almanya Futbol Federasyonu da Türk-Alman?lara kapısını sonuna kadar açtı. Mesut Özil gibi Türkiye futbol sisteminin hayalini bile kuramayacağı bir süper yıldızı yarattıktan sonra Almanya?nın eli Türkiye?ye karşı çok daha güçlü. Özetle ?Alman piş, ağzıma düş? devri de bitti.
E, ne kaldı Türkiye?de? Tamamen yayıncı kuruluşun parmağının ucunda dönen bir lig; ağza göze bulaştırılmış, ne İsa?ya ne Musa?ya yaranabilmiş bir şike dosyası, bol miktarda politikacı, kirli karanlık tip, elinin ayarı olmayan para babası, şovenizmden başı dönmüş, neye saldıracağını şaşırmış post-ergen bir kitle… İşte bu kaldı. Bundan iyi bir şey çıkarabiliyorsan çıkar bakalım.
Türkiye?nin yalnızca futbolda değil, her alanda sorunu şu. Bu ülkede vasatlığın iktidarı var. Sırf o yerlerde gezen çıta yükselmesin diye bir şeyleri doğru yapmaya duyulan tarifsiz bir düşmanlık var. Futbol -televizyonla beraber-, bu vasatlığın alamet-i farikası, amiral gemisi. Sırf o vasatlığa iman tazeleyelim diye hayatımızda duruyor.
Bu memlekette çeşmenin başını tutanlar, bu mediyokrasiyi kolay kolay yıktırmaz arkadaş. Çünkü bu ülkenin halkı onu reddettiği an devrimci reflekslerine geri kavuşur. Bizi bu uyuşukluğa itmek için en az 32 yıl uğraşmış adam, bırakır mı?
Ama vasatlığın iktidarı durdukça da bu böyle gider. Milli takıma ne oldu dedim ya başlıkta, aslında milli takıma olan bir şey yok. Her şeyi yanlış yapmakta bu kadar inat eden bir futbol sisteminden bundan iyisi zaten ancak tesadüfen çıkar.
Asıl mesele bize ne olduğunda.
Lan n?oldu bize be?
İlk Yorumu Siz Yapın