İnsanın yurdunu terk etmesi her zaman zordur. Hele bir daha dönmemek üzere gerisinde bırakıyorsa? Düşünceler, anılar kafanızda döner durur. Yuva bildiğiniz yerin kalbinizde bırakacağı boşluğu neyin dolduracağını bilemezsiniz. Bir de evinizden düşünemeyecek kadar hızlı uzaklaştığınızı düşünün. Arkanıza bakma şansınız bile olmadan kaçtığınızı. Ev dediğiniz yerin size mezar olmak üzere olduğunu ve kaçmaktan başka hiçbir çıkar yol olmadığını düşünün. Gideceğiniz yerde başınıza ne geleceğini bilmeseniz de? Çok korksanız da çarenizin olmadığını… Kendinizi koca bir boşluğun, bir girdabın ortasına attığınızı. İçinize bir sıkıntı geldi değil mi? İşte bir mültecinin hayatına bir adım daha yaklaştınız.
Türümüzün dünyadaki varlığı binlerce yıldır devam ediyor ancak insanlığın tarihi hâlâ savaşlarla ve insanlık dışı davranışlarla yazılıyor. Pek çok insanın hayati tehlikesi doğduğu gün başlıyor ve hayatı boyunca devam ediyor. Savaşların, soykırımların içine doğan yaşamlar, yaşanamadan sona eriyor. Bu, insan hayatında bir gerçek olduğu sürece, mültecilik de hayatın gerçeklerinden biri olmaya devam edecek. Mülteciler, yani kendi ülkesinde zulüm görmekten korku duyan ve bu nedenle ülkesine dönemeyen kişiler, evlerinden uzakta, türlü sıkıntılarla boğuşmaya devam edecek ve hayata tutunmanın yollarını arayacak. Ve futbol, her zaman bu yollardan biri olacak. Kadın ya da erkek, yüzlerce, belki binlerce mülteci için futbol bugün hayatla kurulan bir bağ demek. Hayal kurma hakları ellerinden alınmış bu insanlar, meşin yuvarlağın peşinde yeni rüyalara yelken açabiliyor. Bunlar arasında başarıya ulaşanlar, hem diğerlerinin umudunu canlı tutuyor hem de dünyanın çoğu kez kulak arkası ettiği bu konuyu tekrar gündeme getiriyor. Geçtiğimiz günlerde sona eren UEFA Kadınlar Avrupa fiampiyonası da yine mülteciliğin gündemde olduğu bir turnuvaydı. Zira bu turnuvada göze çarpan en büyük genç yeteneklerden ikisi, çocukluklarını savaş ve acılarla geçirmiş iki mülteciydi.
Afganistanlı Nadim
Danimarka Millî Takımlar tarihinde sonradan Danimarka vatandaşı olarak forma giyen ilk oyuncu olan Nadia Nadim bunlardan biri. Afganistan doğumlu ve babası Taliban öncesi dönemde Afgan ordusunun generallerinden biri olan Nadim?in hayatı, Taliban?ın ülkede yönetimi ele geçirmeye başlamasıyla değişti. Çatışmaların Kabil?e ulaşmasıyla beraber hayatı bodrum katındaki sığınakta geçmeye başlayan Nadim, Taliban?ın casuslukla suçladığı babasının da bir gün dönmemek üzere kaybolduğuna şahit oldu. Nadia?nın annesinin uzun arayışları, babasının kaybolduğu gün başından vurularak öldürüldüğünü ortaya çıkarınca, Nadim ailesinin kalanı için Afganistan?la yollar ayrılmıştı. Bir insan kaçakçısıyla onları İngiltere?ye götürmesi için anlaştılar. Bir kamyonun karanlık kasasında geçen uzun bir yolculuktan sonra indikleri yerin kendilerine söz verildiği gibi İngiltere değil, Danimarka olduğunu kısa sürede anlamışlardı. İltica talebinde bulundular ve bu talepleri değerlendirilinceye kadar bir mülteci kampına yerleştirildiler. 10 yaşındaki Nadia, burada yarım gün okula gidiyor, kalan zamanını ise çocuklar için faaliyetler düzenleyen bir merkezde geçiriyordu. Bu küçük Afgan kızının hayatına futbol topunun kalıcı olarak girişi de burada oldu. Bu arada geçen 1.5 seneden sonra, ailenin Afganistan?a dönmesinin hayati tehlike taşıdığına karar verilmiş ve Nadia ile annesi mülteci statüsü kazanmıştı. Nadia bu sırada hem topla ilişkilerini epeyce geliştirmiş hem de Dancayı tamamen sökmüştü. Artık Danimarkalı arkadaşlar edinme ve futbola bir kulüpte devam etme zamanıydı.
Nadia Nadim, olağanüstü yeteneğiyle basamakları çifter çifter tırmandı. Onu ve müthiş tekniğini görenler ileride millî takımda oynamasına kesin gözüyle bakıyorlardı. Danimarka vatandaşlık sınavını 40 sorudan 38?ini bilerek geçen Nadia, artık ülkenin pasaportunu da cebine koymuş, millî takımdan gelecek daveti beklemekteydi. Beklenen davet gelmişti gelmesine, ancak FIFA Nadim?in Danimarka için oynamasına izin vermiyordu. İlk karara göre Nadia, 5 senelik bekleme süresini doldurmadan millî formayı giyemezdi. Nadim, Danimarka yasalarıyla FIFA kuralları arasındaki bir uyuşmazlığa takılmıştı. Mülteci olabilmek için 2 seneye yakın bir süre bekleyen Nadia, Danimarka vatandaşlığına başvurabilmek için ise yasalar nedeniyle 18 yaşına kadar beklemek zorunda kalmıştı. Fiimdi FIFA da ondan 5 sene daha beklemesini istiyordu. Oysa o diğer oyuncuların futbol oynayarak beklediği süreyi, mülteci kamplarında geçirmişti. FIFA?nın kararı duyulduğunda Danimarka Futbol Federasyonu hemen UEFA ve FIFA nezdinde harekete geçti. Danimarka Parlamentosu?nun sosyal demokrat milletvekilleri de bu durumun açık bir ayrımcılık içerdiğini öne sürerek konuyu Avrupa Komisyonu?na taşıma kararı aldı. Hayatının ilk bölümünü büyük zorluklarla yaşamış, kalan bölümünü ise vatandaşlık için senelerce beklemek zorunda kalsa da normal bir Danimarkalı genç gibi geçirmiş olan Nadia Nadim?e, millî takımda oynamak için vatandaşlık değiştiren futbolcularla aynı muamele yapılıyordu. İtiraz sürecinde Nadia?ya düşen beklemek oldu. Zaten hayatı beklemekle geçmişti. Nihayet, Ocak 2009?da FIFA?dan beklenen izin çıktı ve Nadia Nadim, planlanandan 3 sene sonra da olsa Danimarka Millî Takımı?nda oynama hakkını kazandı. Bu bekleme dönemi içinde genç oyuncu Danimarka?nın umut vaat eden yıldız adaylarından, Danimarka Ligi gol kraliçesine dönüşmüştü bile. Gerçi Danimarka, Avrupa Şampiyonası?nda gruplardan averajla elendi ama Nadia Nadim?in rüyası da sonunda gerçek olmuştu.
Kosovalı Bajramaj
Avrupa Şampiyonası?nda boy gösteren tek mülteci futbolcu Nadia Nadim değil. Daha 15 yaşındayken Almanya 17 Yaş Altı Millî Takımı?nda sahaya çıkan ve ortalığı birbirine katan Fatmire Bajramaj da bir Kosova mültecisi. 2007 yılında gol yemeden Dünya Kupası?nı kaldıran Almanya A Takımı?nın en genç oyuncusu olan, geçtiğimiz yıl Pekin?de Olimpiyat bronzunu aldıktan sonra kulübü Duisburg?la da UEFA Kadınlar Kupası?nı kazanan ?Lira? lakaplı Bajramaj, kısacık kariyerine o kadar başarı sığdırdı ki, onun hayat hikâyesi birazcık gölgede kaldı. Ancak Lira, ne hikâyesini ne de 4 yaşındayken Yugoslav İç Savaşı nedeniyle dönmemek üzere geride bıraktığı Kosova?yı unutmaya niyetli değil. Aksine, süper yetenek yakaladığı şöhreti ve özellikle Almanya?daki Arnavutlar ve Kosovalılar arasındaki popülerliğini kendi hayat hikâyesini hatırlatmak ve başkalarına örnek teşkil etmek için kullanmaya kararlı. Lira Bajramaj?ın ?Hayata Karşı Golüm: Mültecilikten Dünya Şampiyonluğuna? isimli kitabı önümüzdeki günlerde Almanya?da kitapçıların raşarında yerini alacak. Bu kitapta Bajramaj, mülteci olmanın zorluklarının yanında yeni bir ülkeye, yeni bir kültüre uyum sağlama konusundaki sıkıntıları da anlatıyor. Her ne kadar ailesi Almanya?ya kaçtığında yaşı çok küçük de olsa, hayat Lira için de hiç kolay olmadı. Oldukça dindar ailesinin Almanya?ya alışırken yaşadığı zorluklar, onun da hayatını doğrudan etkiledi. Onu en çok zorlayan ise Müslüman bir kız olarak futbola gönül vermesi oldu. Uğraşmak zorunda kaldığı önyargılar bir tarafa, özellikle babası onun futbol oynamasını istemiyordu. Meşin yuvarlak babasından yasaklıydı ama Bajramaj?la gizli gizli buluşuyorlardı. Mönchengladbach?ta yaşanan bu gizli aşk, dünyanın zirvesine giden yolu çiziyordu Lira?ya. Onun hikâyesi, aslında ayakta yıkılmadan durabilmenin hikâyesiydi. Zaten sahada onu bir kez izlemek bile mücadelenin onun hayatının anahtarı olduğunu anlamak için yeterli.
Arnavut Cana
Sahalardaki tek Kosovalı mülteci yıldız Lira Bajramaj değil. Marsilya?da senelerce oynadıktan ve kaptanlığa yükseldikten sonra İngiltere?nin yolunu tutan Lorik Cana da bir Kosova mültecisi. Cana da Bajramaj gibi çocukken Yugoslavya?daki iç savaştan kaçmış. Arnavut millî oyuncunun ailesi o daha 7 yaşındayken İsviçre?ye yerleşmiş. Bu yaşta mülteci olmanın insanın hayatını çok etkilemeyeceğini düşünebilirsiniz, ama mülteci olmak insanın hayat boyu yaşadığı bir şey. Cana da bu durumdan oldukça fazla etkilenmiş durumda. Daha 16 yaşındayken Arsene Wenger?in onu Arsenal kadrosuna katmayı ne kadar istediği biliniyordu. Ancak bu transfer gerçekleşmemişti. Bunun nedeni ise Lorik?in mülteci olmasının, bırakın İngiltere?de çalışma izni almasını, ülkeye girişinin bile yolunu tıkamasıydı. Orta saha oyuncusu yıllar içinde bu engeli aştığında ise Arsenal?de oynama fırsatı kaçmış, Cana daha mütevazı Sunderland?la yetinmek zorunda kalmıştı. Oyuncu, mülteci olmanın hayatını nasıl etkilediğini şöyle anlatıyor: ?Siyasi mülteciyseniz hareket edemezsiniz. Hangi ülkedeyseniz orada kalmak zorundasınız. İsviçre?de ya da neredeyseniz. Bu en zor şey. Ben İsviçre?de arkadaşlarımı ya da ailemin geri kalanını göremeden 8-9 yıl yaşamak zorunda kaldım. 6 ayda bir vizemi yeniletmem gerekiyordu.? Ancak Cana, mülteci olmanın hayatına kattıklarını da reddetmiyor: ?Yaşadıklarımızı düşündüğümde şu an olduğum yerle gurur duyuyorum. Bütün o olan biten beni sahada yüzde 300 performans vermeye zorluyor. Bunu ülkem, ailem ve arkadaşlarım için yapıyorum. Benimle gurur duyduklarını bilirken mücadele etmeyi bırakamam.?
Hırvat Staniç
Futbol tarihine geçmiş mülteci yıldızlardan biri de Mario Staniç. Uzun yıllar Hırvatistan ve
Chelsea formasıyla izlediğimiz Staniç, Yugoslavya Savaşı?na en kötü yakalananlardan biri. Bosna-Hersekli bir Hırvat olarak ülkede yaşanan etnik gerginlikler karşısında tutunacak fazla bir dalı olmayan Staniç, Zeleznicar?da oynarken çareyi kısa bir süre sonra kurulacak olan Hırvatistan?a kaçmakta buldu. Ancak burada Dinamo Zagrep?te oynamaya başladığında savaş onu futbol sahalarında yakalamıştı. Dinamo Zagrep, Hırvatlar için millî takım, Sırplar için ise açık hedef konumundaydı ve savaş futbol sahasında başlamıştı. Staniç, kısa süre içinde önce İtalya?ya kaçtı, oradan da İngiltere?ye geçti. Staniç, o yıllarda zaten yıldızı parlayan bir futbolcu olduğundan ve Hırvatistan?da savaş durduğunda bu ülke tarafından davet edildiğinden, mültecilik dönemi çok kısa sürdü. Ancak o da savaşın vahşetinden ancak kaçarak kurtulabilenlerden. Üstelik doğduğu büyüdüğü Bosna-Hersek?te bir daha oynayamadığını da unutmayalım.
Ve diğerleri
Bu isimlerin dışında bir dönem Newcastle?da izlediğimiz Lomana Lualua, Arsenalli eski oyuncu Christopher Wreh, şu anda İngiltere U17 Millî Takımı?nda forma giyen Saido Berahino da sahalarda izlediğimiz üst düzey mülteci futbolcular. Bu örneklerin dışında da çok sayıda isim çeşitli liglerde top koşturuyor. Aslında önemli olan, bu oyuncuların ne kadar yıldızlaştığından çok hayata ne kadar tutunabildikleri ve yaralarını ne kadar sarabildikleri. Zaten mültecilikten gelme pek çok futbolcu hayatlarının bir bölümünde kendileriyle aynı kaderi paylaşanlara yardım elini uzatıyor. Bu bakımdan bu oyuncular ister dünya şampiyonu olsunlar, ister alt liglerde mücadele veriyor olsunlar bu özellikleriyle saygıyı sonuna dek hak ediyor. Birleşmiş Milletler ve uluslararası yardım kuruluşları da futbolun, mülteciliğin getirdiği sıkıntıları aşma yolunda önemli bir psikolojik koz olduğunun farkında ve sürekli futbol oynamak isteyen mültecileri cesaretlendirecek adımlar atılıyor.
Bu yıl İngiltere?nin Leicester kentinde mültecilerin oynadığı kulüplerin katıldığı bir futbol turnuvası düzenlendi. Ayrıca mültecilerin İngiliz toplumuyla daha çabuk kaynaşabilmesi için düzenlenen ?Simple Acts? (Basit Eylemler) kampanyasında da önerilen 20 eylemden biri ?mültecilerle beraber futbol oynamak? oldu. Bu ve benzeri kampanyalar, belki sahalardaki mülteci yıldızların sayısını arttıracak. Ama öyle olmasa dahi mültecilerin yaşadıkları sıkıntıların üstesinden daha rahat gelmesini, yeni ülkelerine daha rahat alışabilmelerini sağladığı kesin. Ne de olsa futbolun ülkesi bütün dünya, bütün dünyanın ortak dili futbol.
İlk Yorumu Siz Yapın