Bu ülkede siyaset yaklaşık otuz beş yıldır ayıp. Gaz çıkarmak gibi birşey, ulu orta yaptığınızda ?cık cık?lar başlıyor. Lakin tıpkı yellenmek gibi siyaset yapmak da doğal ve insanı bir şey. İnsanların toplu hâlde bulunup, kolektif karar alma süreçlerine dahil olduğu her yer kaçınılmaz olarak politik olmak durumunda. Bundan kaçmanın, korkmanın kafayı kuma gömmekten farkı yok.
Peki neden 1 Mayıs 1977 katliamından beri bu ülkenin insanlarının siyasallaşması birilerini fena hâlde ürkütüyor? Çünkü siyaseti sandığa kilitlemek, demokrasiyi oligarşinin oyuncağı yapmanın temel kuralı.
Normal hayattan siyaseti uzaklaştırırsanız, insanlar dört-beş yılda bir oy vererek demokratik süreçlere katıldığını zanneder. Siz de tepede bir yönetici sınıf oluşturup rahat rahat küpünüzü doldurabilirsiniz. Bunun adı da ?millet iradesi? filan olur. Teyitli bilgi!
Gezi ve Haziran direnişleriyle on yıllardır tıkır tıkır işleyen bu sistemde bir kırılma oldu. İnsanlar demokrasinin Umut Sarıkaya karikatüründeki ?ANAP var, diğerleri var, seçim gecesi ekran başına geçip grafikleri izlemesi çok zevkli?den fazlası olduğunu keşfettiler. Kendi adına selatin camii diktirme noktasına gelmiş bir iktidarın dümdüz edip AVM?ye çevirmeye niyetlendiği bir parka apar topar ve büyük bir korkuyla nasıl çevre düzenlemesi yaptığını gördüler. Politik kazanım nedir fark ettiler. Otuz yıldır sandıktan çıkmayanın sokaktan çıkması, günlük siyaseti yeniden meşrulaştırdı. Bunun doğal sonucu olarak tüm kamusal alanlar politize olmaya başladı.
Kitlesel politizasyon ya da günlük siyasetin normalleşmesi, AKP gibi hareketlerin yenilgiye mahkum olduğu meseleler. Çünkü herkesin bir kişinin ağzına baktığı hareketler, halk hareketi olma kapasitesine sahip değil. AKP, şimdiye kadar tüm iktidarını populizm, kişi kültü, güce tapma ve biat üzerinden kurdu. Erdoğan?ın destekçileri ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar, kendileri politika üretme yetisine sahip değiller. Erdoğan bir hafta ortadan kaybolduğunda, muhafazakar gündemin donup kalması bunun net bir örneği. AKP?nin çoğunluğu, çoğulcu olmadığı gibi çoğulculuğa karşı koyabilecek durumda da değil. Dolayısıyla ne Kazlıçeşme?ye İETT otobüsleriyle taşınan insanlar, ne düzenin resmi sanatçıları-sporcuları, ne de yandaş basın imparatorluğu; Gezi?ye alternatif değil. Çünkü herkes biliyor ki, milyonlar bile bir araya gelse tek önemli olan Erdoğan?ın ne dediği olacak. Bugün Rabia deyip eliyle dört yapanlar, bunu kendi meselesi olarak algılayan kitleler mesela kendilerine bir sorsunlar; ?Sahi Arakan müslümanları vardı, ne oldu onlara?? Ya da ?Somali?ye bağış yapan şarkıcılar türkücüler nerede?? Ve hatta, ?Ne oldu da Suriye?de kan ağlayan din kardeşlerimiz bir anda yok oldu da yerlerini sınırı geçmeye çalışan binlerce kaçakçı aldı?? Erdoğan Mısır?ın ucunu bıraktığında, Türkiye?deki siyasal İslamcıların Rabiatül Adeviyye ya da Mursi diye bir meselesi kalmayacak. Muhtemelen üç vakte kadar başka yerde bir Sünni dramı bulunacak ve kitleler ona ağlatılacak. Dolayısıyla Adeviyye?yi Gezi?nin karşısına koymanın akıl kaldırır tarafı yok. Ayrıca Mısır?daki mağdur insanlara saygısızlık.
AKP?nin umudu kitlesinin politika üreterek sokaktaki siyasette üstünlük kurması. Ancak bunu yaparken bir taraftan biatı da elden bırakmamalarını istiyor. Bu ikisinin aynı anda olması eşyanın tabiatına aykırı. Yandaş basının verdiği sufleler de, Erdoğan?ın kitlesinin gündemini belirleme amaçlı nutukları da bunu sağlayamıyor. AKP?nin kendi Gezi?sini asla yaratamayacağını kabullenip şeytanlaştırdığı kitlelerle demokrasi üzerinden uzlaşmaya razı olması gerekiyor. Aksi takdirde hükümetin karın ağrısı kolay kolay geçmeyecek.
İlk Yorumu Siz Yapın