Geoffrey Guichard?da bir gece, yeşil formalı Mickey 3D gitarıyla sahneye çıkar ve eski masalı anlatmaya başlar, altın yılları kaçırmış genç St.Etiennelilere: ?O gece, sezonun ilk maçıydı ve Johnny Rep?in sarı saçları vardı. 45 bin kişi ?Cadı Kazanı?na yerleşirken, Johnny Rep üstünü değiştiriyordu. O gece soyunma odasından bir melek geçti ve Johnny Rep yeşil formasını giydi. O gece ay şampiyonlara yarenlik ediyordu ve Johnny Rep kramponlarını parlatıyordu.?
Fransa?da bir şehir var ki, bugün bile kırk yıl öncesinde yaşıyor. Yeşil-beyaz renklere gönül veren binler için St.Etienne hâlâ Rep?in, Platini?nin, Rocheteau?nun takımı, hâlâ Avrupa?nın zirvesini zorluyor ve en önemlisi hâlâ Lyon, futbol söz konusu olduğunda St.Etienne?nin küçük bir banliyösü. Jean Michel Aulas?ın Olympique Lyonnais?yi ikinci ligden alıp gerçek bir hanedanlığa çevirdiği 2000?lerde, bir başka deyişle St.Etienne?nin Birinci Lig ile İkinci Lig arasında asansör takım olduğu yıllarda ?Stefanua?lar kendi kendilerine hep aynı şarkıyı tekrarladılar. St.Etienne onlar için hep en büyüktü, takım her sezonunun sonunu ligin dibinde geçirse bile.
St.Etienne şehrinin kolektif spor hafızasını bir kenara bırakıp, benim kişisel spor tarihime dönersek… Hep söylüyorum ya, ben spor sevgimi annemden aldım. Zaten benim yaş itibariyle ?Yeşiller?in Avrupa?da ve Fransa?da esip gürlediği 1970?leri, Johnny Rep?in, Dominique Rocheteau?nun, Michel Platini?nin ?Cadı Kazanı?nı ayağa kaldırdığı günleri hatırlamama imkân yok. Benim için yeşil formalı takım, bir çocuğun annesinden dinlediği ?bir zamanlar bir St.Etienne vardı? masalının öznesi sadece. Nasıl ki, genç Stefanualar Johnny Rep?in hikâyesini Mickey 3D?nin şarkısından öğrendiyse ben de annemden öğrendim. Ve St.Etienne efsanesi hayatım boyunca benimle geldi, diğer tüm masal kahramanları gibi.
Bu bakımdan ben ve St.Etienne?deki yaşıtlarım, bir ilki paylaşıyoruz. Yeşil-beyazlılar, Fransa Ligi?nde yıllar sonra yüksek irtifadan uçuyor. İki hafta önce, 29 yıldan sonra ilk kez lider oldular, en son ben aşağı yukarı bir yaşındayken zirveye çıkmışlardı. Buna rağmen geçen zaman boyunca Geoffrey Guichard?ın tribünleri hep tıklım tıklım dolu oldu. Yani St.Etiennelilerin hikâyesi tam bir ?sevinmek için sevmedik? hikâyesi. Aslında St.Etienne?i zor günlerde yaşatan da bu sevgi oldu. Takımın ligin dibinde süründüğü günlerde bile Lyon derbilerine canla başla hazırlandı yeşil-beyazlı tribünler. Hatta Bordeaux tribünleriyle pankart kardeşliği yapıp Bordeaux-Lyon maçlarında Chaban Delmas?ı da ?Cadı Kazanı? hâline getirdiler. Kaybedilen derbiler, yaşanan üzüntüler, bu gururdan zerre eksiltmedi. St.Etienne?i Fransa?nın büyüklerinden biri olarak tutan, Lyon maçlarını Fransa?nın tek derbisi olarak kabul ettiren de buydu.
St.Etienne?in ve Stefanuaların öyküsü, aslında ne için takım tuttuğumuzun turnusol kağıdı gibi. Takım niye tutulur, taraftarlık nedir? Hep kazanmayı istemek, galibiyeti de yenilgiyi de bir isteri krizine dönüştürmek mi? Yoksa bazen stadın bir kenarına, bazen sokaklara, bazen evlerimizin içine sinen kolektif anılar mı? Her maçını kazanan takımın taraftarının toplu ama benmerkezcil orgazmı mıdır taraftarlık? Yoksa kazanmanın da, kaybetmenin de olduğu, sonu belirsiz bir yola karşılıksız, pazarlıksız ve umarsızca çıkmak mı? Bence taraftar olmanın tadı, bazen kaybetmeyi kabul etmekten ve paylaşmaktan geçiyor. Öbür türlü, sürekli parasının karşılığını almak isteyen müşteri oluyorsun. Oysa taraftarlık asla geri öde(ye)meyeceğini bildiğin bir dostuna borç vermek gibi, hatta daha fazlası, bazen bile bile hüsrana yatırım yapmanın ta kendisi. Ama yapay aidiyetlerden, güce taparlıktan, müşterilikten özgürleşmenin yolu da buradan geçiyor. Günlük başarıları övüp, başarısızlıklara saldırmak değil taraftarlık, 29 yıl dibe vurup yine de iflah olmamak. Ancak o zaman dönüp baktığında yaşadığının gerçek bir aşk olduğunu görebiliyorsun. İşte o yüzden, Fransa futbolunun tek gerçek aşkı belki de St.Etienne.
İşte o yüzden, Geoffrey Guichard?da bir gece, misal, yeşil formalı Mickey 3D gitarıyla sahneye çıkacak ve yeniden yazılan tarihi anlatmaya başlayacak, altın yılları yakalayan St.Etiennelilere: ?O gece evimizde oynuyorduk ve Dimitri Payet topu istedi. O gece yağmur içimize işliyordu ama Dimitri Payet atmıştı ve her şey yolundaydı.?
*10 Ekim 2010 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın