Futbolun ülkemizde kapitalizmin güç ilişkilerinden kaynaklı nasıl bir pisliğe battığı malum. Bu pisliğin temizlenmesi hesapta herkesin temennisi, ama bu yolda olmayacak dualara amin demenin ne getirdiği meçhul. Daha ilk gününden faullü işleyen, şüphelilerin gizli bilgilerinin ortaya döküldüğü bir soruşturmaya, dava görülürken yasayı değiştirip şike cezalarını haflfleten Meclis?e, Etik Kurul raporu yazmak için Fenerbahçe?nin CAS Davası?nı çekmesini bekleyen, sonra da Disiplin Talimatı?nı yumuşatıveren Federasyon?a güvenmenin ne kadar anlamsız olduğunu gördük. Sıra, UEFA?ya geldi.
Bizim ülkemizde UEFA?nın Anayasa Mahkemesi ya da Tahkim Kurulu gibi çalıştığını sanmak gibi hayati bir hata mevcut. UEFA dediğimiz, Avrupa futbolunu yönetirken her sene milyar dolara varan bir rantı elinden geçiren, ulusal federasyonlardakinin bin beteri iktidar ilişkilerine sahip bir kurum.
Bu şartlar altında, UEFA?nın Türkiye Futbol Federasyonu?na (TFF) şike süreci boyunca gösterdiği engin sabrı dikkatli okumak gerekiyor. İki tarafın da topu durmaksızın taca attığı şu bir yıllık bölüm, aslında bir müzakere süreciydi. TFF?nin derdi UEFA?dan ağır bir yaptırım almadan Türkiye futbolundaki rant çarkının işleyişini minimum ölçüde rahatsız edecek bir çözüm bulmaktı. Diğer taraf ise Türkiye?ye karşı sert bir tavır alırsa ne kaybedeceğini hesaplıyordu.
UEFA?nın en büyük tereddütü tabii ki Euro 2020 konusundaydı. Global kriz daha Batı Avrupa?yı tamamen vurmamışken 2016?ya aday olup kaybeden İtalya?da, bugün 2020?de futbol liginin oynanıp oynanamayacağı bile kestirilemiyor. Almanya, her organizasyonu yapabilecek kapasitede ama köşeye sıkışan Merkel hükümeti organizasyon maliyeti 500-600 milyon avro olan, kârı ise ancak 2020?de gelecek bir turnuvayı göze alabilecek durumda değil. Diğer ülkeler de üç aşağı beş yukarı aynı durumda. Bu durumda Türkiye, kamu çıkarı gözetmeyen hükümeti ve nereden gelip nereye gittiği belirsiz sermayesi sağ olsun, Euro 2020?nin tek adayı olarak kaldı ve UEFA?ya karşı bir çeşit dokunulmazlığın sahibi oldu. Tâ ki adaylığın son günü olan 15 Mayıs?a kadar.
Derken o gün, Keltler yani İrlanda Cumhuriyeti-İskoçya-Galler ortaklığı, Red Kit çizgi romanlarındaki süvari birliği gibi ortaya çıkıverdi. Onların ardından Olimpiyat?a konsantre olan Azerbaycan?ın yalnız bıraktığı Gürcistan da tek başına aday olmaya cesaret etti. Türkiye?nin UEFA nezdindeki ?bulunmaz hint kumaşı? özelliği ortadan kalktı. Hatta bu bile yeterli bulunmamış olacak ki, UEFA 2020 için başvuru süresini uzattı.
2020?ye başka adayların çıkmasının Türkiye?nin turnuvayı alma şansını ne kadar azalttığı tartışılır ama UEFA ile TFF arasındaki müzakerenin koşullarını kalıcı olarak değiştirdiği kesin. UEFA?nın TFF?ye karşı sabrı şu tarihten Eylül 2013?e, yani Euro 2020?nin verileceği tarihe kadar diğer adaylıkların ciddiyetiyle ölçülecek. 15 Mayıs, TFF?nin UEFA?dan Türkiye?de futbolun sonunu getirebilecek ?sekiz yıllık dokunulmazlık? kartı kazanabileceği gündü. İrlanda-İskoçya-Galler sağ olsun, o kartı verdirmediler. Türkiye futbolunda ötekileştirmenin alamet-i farikalarından ?içimizdeki İrlandalılar? olarak yaftalanmak pahasına Keltler?e teşekkür etmek gerek.
Bu arada özellikle medyada bu adaylığı ciddiye almayanlara birkaç hatırlatma yapmakta fayda var. İrlanda-Galler-İskoçya üçlüsünde lisanslı futbolcu sayısının toplam nüfusa oranı Türkiye?dekinin 15 katı. Bu üç bölgede kapasitesi 40 binin üzerinde stadyum sayısı 11, Türkiye?de dört. Üç farklı ülkede adaylık olur mu deniyor, muhtemel şehirlerden en uzak ikisi Cork (İrlanda) ile Dundee (İskoçya) arasındaki kuş uçuşu mesafe 620 km, İzmir-Kayseri arası 730 km. Turnuva boyunca tek vize uygulanması hâlinde ülkeler arası uçuşlar da iç hatlar terminallerinden yapılabilecek. Yani İrlanda-İskoçya-Galler adaylığı, en az ülkesinin doğusuna tek maç koymayı bile aklından geçirmeyen, lisanslı futbolcu sayısı yerlerde sürünen Türkiye?ninki kadar ciddi.
Keltler?in Türkiye?ye hayrının başka bir boyutu da var. İstanbul şu anda Tokyo?yla beraber 2020?nin en büyük adayı olarak gösteriliyor; Türkiye?nin Euro 2020?yi alması hâlinde hiçbir şansının kalmayacağı şerhiyle. Olimpiyat adaylığı dediğimiz daha tanıtım aşamasında 30-40 milyon dolar harcanan bir dosya. Bu bahsettiğimiz para tabii ki halkın cebinden çıkıyor. Durum buyken, sırf Türkiye?de futbol düzeni dokunulmazlık kazanacak diye Euro 2020?ye aday olup bu paraları çöpe dökmeye yeltenmenin hesabı sorulur mu, muhtemelen sorulmaz. Ama ben Demirören yönetiminin üzerinde başbakanın kişisel taahhütünün ve devlet garantisinin bulunduğu bir adaylık dosyasını çöpe atacak cesareti nereden bulduğunu çok merak ediyorum.
Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonası gibi büyük spor organizasyonlarının halkın mı, yoksa sermayenin mi çıkarına olduğunu, bunlara karşı nasıl tavır alınması gerektiğini ilerleyen haftalarda daha çok tartışacağız. Ama en azından şimdilik Keltler, Türkiye futbolunu Sodom ve Gomore?ye dönüşmekten kurtardı.
Sağolun, ?dışımızdaki İrlandalılar!?
*20 Mayıs 2012 tarihli Evrensel Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.
Daghan bey, her zamanki gibi cok formdasiniz, yazilarinizin devami dilegiyle hoscakalin.
Ayrica ‘buyuk tabloyu’ gosterdiginiz icin tesekurler.