TamSaha?nın Aralık sayısında Şlmlerde rol alan, hatta kendine sinema ve televizyonda oyuncu olarak kariyer edinen futbolculardan bahsetmiştik. Bu sefer ise yeşil sahaların sanatkârları arasında kendine başka bir alanda yer açmaya çalışanları konu edeceğiz. Keyişi bir maç ya da kazanılan bir kupa sonrası soyunma odasında söylenen şarkıları ciddiye bindirip soluğu stüdyoda alan şarkıcı-futbolculardan bahsediyoruz. Görünen o ki, eline mikrofon alan futbolcuların sayısı aktörlüğe soyunanları solda sıfır bırakacak düzeyde. Tabii aralarında şarkıları çok başarılı olanlar kadar, notaları tribünlere gönderenler de var. Bu yazıyı yazarken pek çok futbolcunun şarkısını dinledik. Bir kısmını hatırlatıp dikkatinizi çekmek için, bir kısmını ise bizim yaptığımız hatayı yapıp siz de dinlemeyin diye sunmakta fayda var.
Şansını müzik alanında deneyen ya da en azından eğlenmek için stüdyoya giren futbolcular arasında çok önemli isimler, hatta efsaneler var. Futbolun gelmiş geçmiş en büyüklerinden Pele, yalnızca şarkı söylemedi, aynı zamanda Brezilya halk müziğine epeyce besteyle de katkıda bulundu, Pele belgeselinin müzikleri de tamamen ?Siyah İnci? tarafından bizzat bestelenmişti. Avrupa?da ise belki en eski örnek yine önemli bir isim, Franz Beckenbauer. Alman Kaiseri, 1966?da, yani daha yıldızı Bayern?de yeni yeni parlarken çıkardığı ?Gute Freunde Kann Niemand Trennen? (İyi Dostlar Asla Ayrılmaz) isimli plakla o yıl Almanya listelerinde 31. sıraya kadar yükselmişti. Kariyeri boyunca Beckenbauer?le defalarca zirvede karşı karşıya gelen ama 1974 Dünya Kupası Şnali gibi epik mücadelelerde genelde Kaiser?e kaybeden Johan Cruyff, rakibini bu alanda da yalnız bırakmadı. Cruyff, ?Oei Oei Oei? isimli parçasıyla bu kez Beckenbauer?i mağlup etti ve listelerde 21. sırayı gördü. ?Sarı Fare?nin plağı top koşturduğu İspanya?da da ?Un Buen Chut? (İyi Bir Şut) adıyla piyasaya sürüldüyse de Akdenizliler bu Polkavâri esere fazla rağbet etmedi.
Hollanda?nın diğer futbol ilâhları da mikrofonlardan çok uzak durmadı. Hollanda?nın 1980?lerdeki altın kuşağından Ruud Gullit futbol yıllarında ?Not the Dancing Kind? isimli bir reggae albümü çıkarırken, efsane üçlünün diğer ikisi Van Basten ve Rijkaard da İtalya 90 Dünya Kupası?na giderayak bir şarkı kaydetmeyi ihmal etmedi. Günümüzde ise ?şakıyan Hollandalılar?ı rap icra eden Ryan Babel&Royston Drenthe ikilisi temsil ediyor. Alman cephesinde Beckenbauer?i yalnız bırakmayan ise Berti Vogts.
Hayatın hemen her alanında aralarında bir rekabet bulunan İngiltere ile Fransa, futbolcu-şarkıcılar konusunda da birbiriyle yarışan iki ülke. Manş?ın iki kıyısında da neredeyse kaset çıkarmayana şut çekme izni bile verilmiyor. İngiltere?deki pub kültürünün beraberinde getirdiği müzikal medeni cesaret, belli ki İngiliz futbolcuları da epeyce etkilemiş. İngiltere?de şarkı söyleyen futbolcular arasında kimler yok ki? İlk ?single?ı ile zirveyi zorlayıp ikincisiyle küme düşen Liverpool efsanesi Kevin Keegan?dan tutun, ?Fog on the Tyne? ile 90?larda özellikle Kuzey İngiltere?yi fetheden Paul Gascoigne?e kadar onlarca futbolcu müzik piyasalarına adım atmış. 1980?lerin ?synth-pop? modasından nasibini alıp üç single piyasaya süren Chris Waddle&Glenn Hoddle ikilisini, giydiği disko pantolonlarının ne kadar cevval olduğu konusunda şarkı yazıp söyleyen günümüzün Sunderland Başkanı İrlandalı Niall Quinn?i, ?AnŞeld Rap? parçasındaki performansıyla insanın ensesindeki tüyleri şöyle bir havalandıran John Barnes?ı ve Manchester United?ın R&B?ci forveti Andy Cole?ü de unutmamak gerek.
Fransa?da da geçmişten bugüne uzanan geniş bir şarkıcı-futbolcu portföyü var. 1980?lerin başındaki Avrupa şampiyonu unvanlı millî takımın kalecisi Joel Bats, ?L?Escargot? (Salyangoz) isimli çalışmasıyla bu listede de ?bir numara?yı kimselere bırakmıyor. Eğer takıma bir yedek kaleci lâzımsa, bu isim zaten Bats?ın gerisinde beklemeye alışkın olan Pascal Olmeta olabilir. Fransa?da ?Ünlüler Çiftliği? yarışmasında da boy gösteren, hatta yarışmayı zirvede bitiren Olmeta da 80?li yılları kasetsiz geçmeyenlerden. Defansa gelince, Bordeaux?nun unutulmaz ismi Marius Trésor ?Sacré Marius? (Kutsal Marius) parçasıyla mütevazı olmaya pek niyetli değil gibi gözüküyor. Onun önünde ise ?Vive dans ta lumiere? (Kendi Işığında Yaşa) ile Youri Djorkaeff ve ?Un an deja? (Şimdiden bir sene) ile Emmanuel Petit var. Bu iki isme üç sene süren profesyonel futbol kariyerini, iki sene süren müzik kariyerine bağlayan Jean-Pierre François ve kaset kapağından bize bakan delici mavi gözleri de eklenebilir. Gol yollarında da Djibril Cissé ve DJ seti atılacak pasları bekliyor. Şu an futbol hayatını Panathinaikos?ta sürdüren golcü oyuncu, ?The DJ inside me? albümüyle ?içindeki DJ? ile buluşmuş vaziyette. İngiltere-Fransa rekabetinin tatlıya bağlandığı yer ise Basile Boli-Chris Waddle düeti; ?We?ve got a feeling? (İçimizde bir his var).
Tabii ki futbolcuların eline mikrofonu aldığı tek yer Manş kıyıları ya da Avrupa değil. Afrika?nın futbol efsanelerinden Kamerunlu Roger Milla, kırk yaşına merdiven dayadığı yıllarda Dünya Kupaları?nda attığı gollerin ardından yaptığı danslarla zaten ritm duygusunun ne kadar güçlü olduğunu cümle âleme kanıtlamıştı. 1980?lerin sonundan itibaren Fransa?da birbiri ardına sürülen ?Boulevarde des Hits? karışık kasetlerinin on ikincisini inceleyenler, Milla?nın bu derlemeye ?Sandy? isimli bir parçayla katıldığını görecek. Bu şarkı aynı zamanda bir single olarak da piyasaya sürülmüş. Hem futbolun hem de müziğin çok sevildiği Lâtin dünyası da tabii ki futbolcu-şarkıcı furyasından bağımsız değil. İspanyolca konuşulan dünyada, bu konuda kimsenin eline su dökemeyeceği isim ise hiç kuşkusuz erken biten futbol kariyerinin sonrasında romantik şarkıların ?kadife sesli? yorumcusu ve işah olmaz bir gönülçelen olarak hafızalara kazınmayı başaran Julio Iglesias. Burada Iglesias?ın müthiş müzik kariyerinden bahsetmeyi tabii ki lüzumlu görmüyoruz, ancak futbol kariyeri biraz daha bilgi vermeyi gerektiriyor. Julio Iglesias, 18 yaşındayken Real Madrid?in genç takımına kaleci olarak girmişti. Ancak 1963 yılında geçirdiği bir trafik kazası, bel kemiğine spor yapmasını engelleyen şekilde zarar verince bu kariyer A takıma yükselemeden sona erdi.
Lâtinlerin müzik ve futbol dünyasına eş zamanlı katkısından bahsederken anılabilecek iki isim daha var. Bunlardan birincisi West Ham?dan Manchester United?a ortalığı birbirine katarak gelen ama kırmızı-siyahlı ekipte pek tutunamayıp soluğu kentin diğer ucunda alan Arjantinli Carlos Tevez. Carlito, Piola Vago isimli bir hiphop grubunun solistliğini yapıyor, aynı grupta kardeşi Diego da var. Grubun, Tevez?in United?a olan aşkı hakkında da bir şarkısı bulunuyor. Ancak bu şarkının Tevez?in şu anki kulübü Manchester City?nin taraftarlarının müzik çalarlarında olmadığı kesin. Müzikte kendine bir yol çizen diğer isim ise hem River Plate hem de Atletico Madrid kalesini korumuş ve tarzıyla ?çılgın kaleci? lâkabını hak eden German Burgos. Burgos, İspanya yıllarından itibaren birbiri ardına piyasaya sürdüğü rock parçalarıyla epeyce popüler olmayı başardı. O saçları senelerce boşuna uzatmadığını da kanıtlamış oldu.
Rock müzik alanında Burgos çok yalnız sayılmaz. Aksine, futbol dünyasından rock dünyasına transfer olan bir isim iki alanda da son derece başarılı. Hırvatistan?ın genç ve başarılı teknik direktörü Slaven Biliç, aynı zamanda ülkenin hatırı sayılır rock gruplarından biri olan Rawbau?nun ritm gitaristi. Biliç bu grupta geri vokallerden de sorumlu. 2008 yılında hem grupla hem de Hırvatistan Millî Takımı?yla büyük başarılar yakalayan Slaven Biliç, aynı yıl içinde hem Avrupa Şampiyonası?nda tur atlamayı başaran en genç teknik direktör oldu hem de Hırvat müzik listelerinde bir numarayı yakaladı. Ancak Hırvatistan, 2010 Dünya Kupası?na kalmayı başaramayınca Biliç?in keyŞ biraz kaçtı. 2008?deki başarıyı konu eden bir single çıkaran Rawbau?dan, bu kez Hırvat taraftarların Dünya Kupası maçları sırasında dinleyebileceği hüzünlü bir ballad bekliyoruz. Önerimiz, ?Şimdi uzaklardasın?ı Hırvatçaya çevirip yorumlamaları.
İlk Yorumu Siz Yapın