Kötü bir futbol sezonu yaşıyoruz.
Geride bırakmakta olduğumuz sezonda hakemlerin başı yarıldı. Başı yarılan hakemler maçı İstanbul’da yaralarından kan sıza sıza derbi oynatırken, Diyarbakır’da koştura koştura soyunma odasının yolunu tuttular. ?Maçı iptal etseydim, Kadıköy’ü başıma yıkarlardı? sözü bu ülkede çifte standardın binlerce örneğinden biri oldu. Yine 87. dakikada sahaya taraftar girdi diye Diyarbakır’ın maçı tatil edildi, dünyadaki binlerce örneğinden farklı olarak. Aynı gün tribünden aşağı adam atıldı, ?bir daha olmasın? cezasıyla üstü kapatıldı. Bu sene belki lig tarihinin beşinci şampiyonu çıkacak Bursa’dan. Bursa taraftar grupları, takımlarından önce tarihe geçti, stadyumlarda bugüne kadarki en organize ırkçılık örneğini sergileyerek. Daha önce de sokakta eşcinselleri palayla kovalamışlığı vardı bir kısmının. Yine İstanbul’a dönüp taraftarını korumalarına dövdüren, tribünleri bölen ve böldüğü tribünlerin desteğiyle tekrar başkan seçilen adamı görmeyi unutmayalım.
İnsanı futboldan soğutan bir sezon yaşıyoruz.
Bu durumdan memnun olanlar var, bunu tiraja, reytinge, kısacası nakte tahvil edenler var. Zaten bir ülkede gerginlikten beslenen olmadıkça, kolay kolay gerginlik de olmaz. Ve tabii ki bu gerginlikten rahatsız olanlar da var. Sevgili arkadaşım Uğur Meleke gibi. Bugünkü yazısında bir sürü doğru tahlil yapmış, futbol rüyasının nasıl bitirildiğiyle ilgili.
Lâkin çözüm olarak önerdiğine katılamıyorum. Bu yazı yalnızca Uğur için yazılmıyor yanlış anlaşılmasın, sorunu çözmesi gerekenler için yazılıyor, Uğur yalnızca kolaylaştırıcı oldu bu yazı için. Diyor ki Uğur:
?5149 sayılı sporda şiddet ve düzensizliği önlemeye dair kanun (son bir kez gözden geçirilip, en modern haline getirilip) meclisten geçmeden, Futbol Müsabaka Talimatnamesi de (artık hiçbir karışıklığa mahal vermeyecek kelimelendirmeyle) tekrar yazılmadan ligler başlatılmamalıdır. Güvenlik kameraları yetersiz olan, kavgayı, yabancı cismi, sahaya gireni ayırt edecek donanıma sahip olmayan stadyumlar (bunlar 4 büyüklerin statları bile olsa) süresiz olarak futbol oynamaya kapatılmalıdır.?
Bunlar kağıt üstünde işe yarar tedbirler gibi gözükebilir. Hatta bu tip tedbirlerin uygulandığı İngiltere gibi ülkelerde stadyumlardaki şiddetin yok olduğu da iddia edilebilir. Ama yüzeysel baktığımızda. Biraz kazıdığımızda ise başka gerçekler görürüz.
Bir ülkede hakim şiddet kültürünü dağıtmadan, hiçbir yerdeki şiddeti çözemezsiniz.
Bir ülkede televizyonlarda dizi adı altında nefret söylemi pompalanıyorsa, çocuklar kurgusal mafya babalarına ve beyaz bereli gerçek katillere özeniyorsa şiddeti stadyumlarda çözemezsiniz. Şiddeti stadyuma sokmadığınızı sandığınızda bile o öfke tribünlerde oturur. Bir ülkede iktidar partisinin ilçe teşkilatları 1 Mayıs’ta eylemci dövsün diye halka çivili sopa dağıtıyorsa, bir ülkenin sağlık bakanı eşcinselleri ?hasta? ilan ediyorsa; ayrımcılığın, şiddetin faturasını Bursa taraftarına kesemezsiniz. Pala gibi kesen sözler eden bakanlar varken, elinde palayla insan kovalayanlar ortadan kaybolmazlar.
Bu ülkede sorun polisiye tedbirlerin yetersizliği değil. Adaletin olmaması. Siz istediğiniz kadar polisiye tedbir alın, birinin arkası sağlamsa ne yaparsa yapsın ceza almadan kurtulabiliyor. Gün ortasında göz önünde adam vuran çocuğun arkasındakileri neredeyse beş yıldır ortaya çıkaramayan, cinayette ihmali olduğu kabak gibi ortada olan adamlara yargılanma izni bile verilmeyen bir ülkede insanların adalete inanmasını beklemeyin. Adalete inanmayan bir toplum ikiye bölünür; ?nasılsa yanıma kâr kalır? diye her şeyi yapanlar ve ?nasılsa kabak benim başıma patlar? diye sesini çıkaramayanlar.
Polisiye tedbirler hiçbir zaman bir sorunu çözmez, onu halının altına süpürür. Şiddeti, ırkçılığı, ayrımcılığı; onları doğuran iklimi dağıtmadan yok edemezsiniz. Hele bunu adamına göre cop sallayan, biraz Kürt’e benzeyen esmer adam gördü mü kimlik kontrolü yapan, gözaltında her sene onlarca insan kaybeden polisle hayatta yapamazsınız. İngiltere’de güvenlik kameraları kamu güvenliği için değil, 1984-85 Maden Grevi sırasında Thatcher hükümeti tarafından kimler greve destek veriyor öğrenmek için kurulmuştu. Stadyumlara ve diğer kamuya açık alanlara da yine hükümet karşıtı eylemleri gözlemek için kuruldu. Türkiye’de de her tarafta kameralar var. Önemli bir konu olduğunda bunların kayıtları nedense silinmiş oluyor. Kamerayla üç beş tane hırsızlık çözülüyor sözüm ona, ama nedense bir sürü polis memuru el altından çalıntı oto teybi satmaya devam ediyor. Türkiye’de kameralar bir tek öpüşen koklaşan öğrenci var mı diye içi kurtlanan paranoyak – muhafazakar okul müdürlerine yarıyor. Bu ülkede darbe zamanı bile otobüse kimlik kontrolünden geçerek binmezdiniz, şimdi metrobüs duraklarında polis herkesi sıraya sokabiliyor. GBT denen kanunsuz uygulama İstanbul’un her yerinde. Örneğin bizim Eurosport’taki şoförümüz ?basın? yazılı arabasıyla bile geceyi üç kez çevrilmeden bitiremiyor. Polis her yerdeyken ve ?yetkileri? durmaksızın kimlik sormaktan başından adam vurmaya kadar uzarken, polisin her türlü hukuksuzluğunu aklayan adli tıp görevlileri ?hazır ol?da beklerken, bana polisiye tedbirlerin yetersizliğinden lütfen bahsetmeyin.
Adaletin ?mahkeme kapısında sürünmek? olmadığı, polisin savcı ? yargıç – infaz memuru olarak görev yapmadığı, gün aşırı tehdit eden bir başbakanın, sabrı taşa taşa bitemeyen ve her sabrı taştığında televizyona çıkan bir genelkurmay başkanının, şiddet pompalarken ağzının suyu akan medyanın olmadığı bir ülke yaratın. Stadyumlara polis koymanıza bile gerek kalmayacak. Ama o zamana kadar, sakın ha, faturayı taraftara kesmeye kalkmayın. İngiltere’deki şiddet kültürünün de polisiye tedbirlerle değil, Thatcher ve şürekasının defolmasıyla dağıldığını unutmayın.
Sürekli İngiltere örnek gösteriliyor diye İngiltere’den bahsediyorum. Vaktinde Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Ted Croker’ın kendisine ?holigan sorununuzu nasıl çözeceksiniz?? diye soran Margaret Thatcher’a verdiği cevap aslında Türkiye’deki sorunun çözümü için de anahtar teşkil ediyor: ?Bizim sorunumuz değil, sayın başbakan, sizin sorununuz. Onu siz yarattınız.?
Ne yazık ki, toplumumuzda böyle bir adalet sorunu var ve aklı başında bireylerin içindeki tüm enerjiyi çalıyor. Sadece futbol sahaları ile sınırlı kalmayan ve belki de tüm kültür anlayışımızı hapis almış bir güven sorunu.
Anladık solcusun da şu ırkçılık lafı yok mu, ne kadar gelişigüzel kullanıldığının en güzel örneğini vermişsin. Kahrolsun pkk demek ırkçılıksa eğer, varsın ırkçı olalım; solcu entel maskesi altında kürtçü terörist olmaktansa…. O maç öncesi neler yaşandığını biliyor musun? Maç öncesi BAZI Diyarbakır taraftarlarının Bursa taraftarı tarafından nasıl ağırlandığını…. İstiyorsan TRT arşivlerine bakabilirsin, çünkü TRT yayınladı o görüntüleri. Ya da maç içinde neler olduğunu biliyor musun? Gazetelerden okuduğunla mu yetiniyorsun? Maç öncesi İstiklal Marşımız okunurken BİR GRUP (dikkat hepsi değil) Diyarbakır taraftarının yerinde oturup ıslıklaması, sence Bursa taraftarını tahrik etmez mi? Maç içinde yaralılar var, evet var; nedenini biliyor musun? İzledin mi hiç görüntüleri, ben maçtaydım kendi aralarında kavga ediyorlardı, bu yüzden işte… Maç sonu fotoğraflarına bakabilirsin… Ama yok, solcusunuz ya hemen ezilen edebiyatına girip, üstüne bir de kürt lafını duyunca, Bursa kesin ırkçılık yapmıştır. Hiç önemli değil, buyrun vurun, mesele memleket meselesiyse eğer, hiç önemli değil, Bursaymış, Diyarbakırmış….
tek sorum olacak. eşcinselleri palayla kovalayan Bursa taraftarını ne tahrik etmişti? her şeyi “tahrik”le meşrulaştırmak o kadar kolay ki, hele bu ülkede ceza indirimi bile getiriyor bu.
basit bir şeyi açıklamaya çalışırken bile insanları etiketliyorsunuz, yaftalıyorsunuz. “solcu”, “entel”, “kürtçü”, “faşist”. verecek cevap bulamayınca etiketleme başlıyor. benim söylediklerime yanıt getirirken bile önyargı kusuyorsunuz. şu yazdığınızdan önce kafamda kuşkular vardı, artık yok. basit bir yazıya bile böyle hiddet gösteriyorsanız, şehrinize gelenleri satırla kovamanız oldukça normal. böyle mi temsil ediyorsunuz kulübünüzü, şehrinizi? ayıp.
sözüm tabii ki Bursa taraftarının geneline değil. bunu üzerine alınacak kişi zaten kendini bilir.
bir daha lütfen yorum yazacaksanız yazının tamamını okuyup öyle yazın. bakın bakalım olan olayların faturasını Bursa taraftarına mı kesiyorum, yoksa taraftarın ülkedeki şiddet kültürünün mağduru olduğunu mu anlatıyorum.
Hiddetlenmeye o kadar meraklısınız ki, sonuna kadar okumayı beklemiyorsunuz bile.
Ellerine sağlık sevgili Dağhan… İyi ki varsın,iyi ki yazıyorsun.
daha sana ne diyebilirim ki ??? bana google diyorlar arkadaşlarım. sen internetin tam kendisisin..
daha sana ne diyebilirim ki ??? bana google diyorlar arkadaşlarım. sen internetin ” ta ” kendisisin…