Bir şehir düşünün, mavi suların kıyısında, farklı kültürlerin iç içe olduğu bir şehir… Yüzyıllarca bir ülkenin kalbi olmuş bir şehrin yüz yıllık iki takımını düşünün, ?üç büyükler?den ikisini… Geride kalan yüzlerce maçtan sonra hâlâ o maç geldiğinde ülkede hayat duruyor. O hafta tüm ülke, aristokrasi geleneğinden gelen ?Aslanlar?la kendisine ?halkın takımı? diyen ?Kartallar?ın mücadelesini konuşuyor. Bu hikâyenin şaşırtıcı bir şekilde tanıdık geldiğinin farkındayız. Ancak Akdeniz coğrafyasının en doğusundaki güzel şehirden değil, en batısındaki güzel şehirden,
Lizbon?dan bahsediyoruz. Sporting-Benfica derbisinin bizim derbilerimizden birini andırması da aslında çok sürpriz değil. Zaten Akdeniz?deki her liman şehri akraba. Kuzenlerin de birbirine benzemesi doğal. Yine de Portekiz?in yüz yıllık ?O Classico?sunun anlatacak farklı hikâyeleri de olsa gerek.
1755 yılında meydana gelen büyük deprem ve ardından gelen tsunamiyle başta limanı olmak üzere neredeyse tamamı yerle bir olan, yeniden inşa sürecinde Napolyon?un orduları tarafından yağmalanan Lizbon, 20. yüzyıl başında felâketlerle geçen son iki yüzyılın zararını onarmanın derdindeydi. İşgal döneminde kraliyet ailesinin Brezilya?ya kaçmasıyla kısa süreli bir bunalım yaşayan Portekiz?de, belki de bu gelişme ülkenin modern çağ trenini daha rahat yakalamasını da sağladı. Ülkede bu yılda hızlanan fikir hareketleri, sömürge imparatorluğu defterinin daha kısa sürede kapatılarak cumhuriyete geçilmesine önayak oldu. Portekiz?de, ama özellikle Lizbon?da spor teşkilatları oluşturma düşüncesi de bu yenilikçi ortamda gelişme şansı buldu. Kentin farklı noktalarında farklı gruplar, spor kulüpleri oluşturma yoluna girdiler.
Bu gruplardan biri 1904 yılında Rua de Belem semtinde Benfica?yı, başını Alvalade Vikontu?nun torunu Jose?nin çektiği bir başka grup da iki yıl sonra Campo Grande?de Sporting?i kurdu. Mütevazı bir futbol kulübü olarak kurulan Benfica?nın aksine Sporting, Vikont?un da yardımlarıyla daha kuruluş aşamasında tesislere ve önemli olanaklara sahip oldu. Jose Alvalade o yıllarda şöyle diyordu: ?çok büyük bir kulüp olacak, Avrupa?nın en büyüklerinden biri…?
Zengin ve yoksul
1906-07 sezonunda ilk kez yapılan Lizbon Futbol Şampiyonası?na Benfica katılırken, Sporting henüz kuruluş aşamasında olduğu için yetişemedi. Kırmızı-beyazlı ?Kartallar? ise bu ilk mücadelelerinde göz doldurmuş, maçlarını tamamlayamadığı halde şampiyon Carcavelos?un ardında ikinci olmuştu. Ancak Benfica zor koşullarda çalışıyordu ve yola bu şekilde ne kadar devam edebileceği belirsizdi. Bu sırada lige katılma hazırlıklarını tamamlayan Sporting, pek çok Benfica oyuncusu için cazibe kaynağı oldu. Benfica o yıl kadrosunun önemli kısmını yeşil-beyazlı ekibe kaptırdı. 1 Aralık 1907?de oynanan ilk derbi maçında da Sporting?e 2-1 yenilmekten kurtulamadılar. Yine de Sporting?in hemen arkasında lig üçüncüsü oldukları düşünüldüğünde sonuç felaket sayılmazdı. Bir sonraki sezon ise Benfica ligi ikinci, Sporting dördüncü tamamladı. Benfica?nın iflasın eşiğine gelebileceği bir sezonda başarılı olmasının nedeni, Lizbon Spor Topluluğu adlı başka bir kulüple birleşme kararının alınmış olması ve maddi sorunların atlatılmasıydı. Benfica başarıları sayesinde birleşme sırasında adını ve rengini korumuştu. Yeni kulüp oluşturulduktan sonra Benfica’nın ilk sahası hizmete girdi. Aynı yıl Carcavelos ve Sporting karşısında ilk galibiyetler alındı. Benfica çabuk toparlanmıştı, ancak henüz şampiyonluk ne onlar ne de Sporting için söz konusuydu. Çünkü bu yıllar kentteki İngilizlerin kurduğu Carcavelos?un büyük üstünlük sağladığı yıllardı. İlk yıllarda beklenen başarının gelmemesi Sporting?i diğer spor dallarıyla da uğraşmaya itmişti. Bu yıllarda yeşil-beyazlı ?Aslanlar? tenis ve atletizmde zirveye tırmandı.
Benfica ağırlığını koyuyor
1909-10 sezonu, Benfica?nın Sporting?e karşı ilk açık üstünlüğü kurduğu sezon oldu. Kartallar o yıl ilk kez Lizbon Şampiyonu olurken, Sporting ligin dibinde kalmıştı. 27 Şubat 1910?da oynanan maçı da 4-0 kazanan Benfica, derbi tarihindeki ilk farklı galibiyete imza atmıştı. Bu arada Benfica yavaş yavaş Lizbon sınırlarını da aşıyor, Bordeaux ve La Coruna gibi yabancı ekiplerle karşılaşıyor, bu arada ?üçüncü büyük? Porto?yla ilk karşılaşmasında da rakip filelere sekiz gol bırakmaktan imtina etmiyordu. Bu yıllar yavaş yavaş Benfica?nın yılları olmaya başlamıştı. Bu başarılarla beraber maddi durumunu da düzelten kulüp, tıpkı ezeli rakibi gibi farklı spor dallarında mücadele imkânı buldu. Yüzme ve atletizm çalışmaları bu yıllarda başlamıştı. Ancak Sporting ilerleyen yıllarda dünyada Olimpiyat Oyunları?na en çok sporcu gönderen kulüp unvanını alırken, bu işe geç eğilen Benfica?nın çabaları nispeten daha mütevazı kalacaktı. Her ne kadar 1910?larda adını ?spor
kulübü?ne çevirmiş de olsa Benfica daha çok bir futbol kulübüydü.
İlk yıllarda ağırlıklı olarak Benfica?nın üstünlüğüyle geçen Lizbon Ligi mücadelelerinden sonra, hem Portekiz futbolunun hem de derbinin değişim yaşadığı dönem 1930?ların başı oldu. 1934 yılında ilk kez düzenlenen ulusal lig organizasyonuyla beraber, o yıllarda artık büyük bir güç haline gelmiş bulunan Porto?yla da düzenli karşılaşmalar başlamıştı. Portekiz?in ikinci büyük şehrinin lacivert-beyazlı ekibi ilk sezonda Lizbon takımlarına büyük bir üstünlük sağladı. Sezonu şampiyon tamamlayan Porto, kendi sahasındaki tüm maçları kazanmış, Lizbon?da ise yalnızca Benfica?ya kaybetmişti. Sonraki yıllarda da Benfica-Porto mücadelesine sahne olan ligde Sporting ilk şampiyonluğuna 1940?ta ulaşacaktı. Öte yandan Portekiz?de Salazar?ın diktatörlük dönemi başlamıştı. ?Fado, fiesta, futbol? üçlüsünü Portekiz halkına damardan zerk ederken, dördüncü bir F?yi de uygulamalarıyla eksik etmeyen Salazar?ın yönetimi süresince, başka diktatörlüklerde
görülenin aksine iki takımdan birine çok özel bir iltimas geçilmedi.
Eusebio farkı
Sporting, İkinci Dünya Savaşı?ndan sonraki sekiz sezondan yedisini kazanırken, benzer bir seriyi de 1960?larda Benfica yaşadı. Özellikle Bela Guttmann?ın teknik direktörlüğe gelişi ve Eusebio?yu yaratmasıyla kırmızı-beyazlılar hem ligde hem Avrupa?da zirveye tırmandı. Bu dönemde Benfica?nın şansı, altın döneminin Avrupa kupasının başlangıç yıllarına denk gelmesiydi. 1960-65 yılları arasında iki kez Avrupa?nın en büyüğü olan Benfica, iki kez de final oynadı. 1945-55 arasında böyle bir turnuva olsaydı, büyük ihtimalle Sporting de benzer başarılara ulaşacaktı. İlginç olan nokta ise iki takımın ligde rakiplerine büyük üstünlük kurduğu bu iki ayrı dönemde derbilerde çok farklı skorların ya da uzun süren galibiyet serilerinin olmamasıydı. Yalnızca 1950?de Sporting?in Benfica?yı 8-1 yendiği özel maç bir istisna olarak tutulabilirdi.
Eusebio jenerasyonunu Artur Jorge?nin nesliyle harmanlayarak başarısını 1970?lere taşıyan Benfica, bu yıllarda da Sporting?e çoğu kez şampiyonluk fırsatı tanımadı. Ancak bu yıllarda asıl sıkıntıyı yaşayan, neredeyse 20 yıl boyunca şampiyonluk göremeyen Porto?ydu. Bu yıllarda derbinin heyecanı aynı zamanda lig mücadelesinin seyrini de belirliyor, zaman zaman Boavista, Belenenses gibi sürpriz takımlar çıksa da zirve Lizbon?un iki büyüğünden başkasına geçmiyordu. Ancak 1980?ler geldiğinde bu durum değişecekti. Futre?nin başını çektiği Porto, belki Eusebio?lu Benfica?dan beri en açık üstünlüğü sağlarken, Portekiz?e Şampiyon Kulüpler Kupası?nı getiren ikinci takım olmayı da başaracaktı. Bu yıllarda derbinin heyecan dozu biraz düşmüştü. Çünkü derbiyi kim kazanırsa kazansın, şampiyon hep Porto oluyordu. Lacivert-beyazlılar 1984-99 arasındaki 15 yıllık dönemde yalnızca dört kez şampiyonluğu kaybetti. Bu dört şampiyonluk da Benfica?nın olunca, bu yıllar Sporting taraftarının unutmak istediği yıllara dönüştü.
1981-82 sezonundan beri şampiyonluk kazanamayan Sporting, 1999-2000 sezonunda Porto?nun önünde zafere ulaştı. İki yıl sonra Boavista?nın önünde bir daha şampiyon olan Sporting?in bu son şampiyonluğu oldu. Benfica ise şampiyonlukların Porto, Sporting ve Boavista arasında bölüşüldüğü bu bölümde Giovanni Trapattoni yönetiminde bir şampiyonluk çıkarabilmişti. İşin ilginç tarafı ise 1981-82?den beri Portekiz Ligi?nde hiçbir sezon Lizbon?un iki ekibinin ilk iki sırayı alamamış olmasıydı. Ya Porto ya da hemşehrisi Boavista mutlaka ilk ikiye girmeyi başarıyordu. ?O Classico?, bu dönemde bir şampiyonluk maçı sayılamazdı, ama yine de Portekiz?in en heyecanlı maçı olma özelliğini koruyordu.
Lizbon derbisini Porto kazanıyor!
2007, derbinin bir asrı doldurduğu dönem olması bakımından iki kulüp için de önem taşıyan bir yıldı. 2004 ve 2006 senelerinde, kulüplerden biri yüzüncü yılını kutlarken diğeri sezon içinde rakibini yenerek kutlamalara tuz biber ekmeyi başarmıştı. 2007 yılında ligde oynanan iki maç da berabere bitti. Özel bir turnuvada üçüncü kez karşılaşan bu iki takımın mücadelesinden galip çıkan 1-0?lık sonuçla Benfica oldu. Yüzüncü yılı, kırmızı-beyazlılar kanaat notuyla önde bitirmişlerdi. Zaten derbideki toplam galibiyet sayılarında da 165-149?luk Benfica üstünlüğü bulunuyordu.
Bugün, ?O Classico? dendiğinde yine Portekiz?de büyük bir heyecan yaşanıyor. Jose Alvalade Stadyumu?ndaki yeşil renkli insan seli ya da maskot kartal Vitoria?nın (ki kuş gribinin ayyuka çıktığı dönemde kulüp tarafından özel olarak muayene de ettirilmişti) Estadio da Luz?un tribünleri üzerinde yaptığı maç öncesi gövde gösterisi bu maçın güzelliğini insanlara hatırlatmaya yetiyor. Son yıllarda Portekiz?de Porto?nun büyük üstünlüğünün olması sonuç bakımından derbinin önemini biraz törpülese de iki takım taraftarları için hâlâ sezonun en önemli günleri, derbi günleri. Önümüzdeki günlerde oynanacak maç da kuşkusuz bu yıl aradığını bulamayan iki takım için bir teselli fırsatı olacak. Bu maç için Portoluların ne düşündüğünü ise en iyi açıklayan herhalde takımın eski teknik direktörü Vitor Fernandez: ?Bence bu maçı iki takım da kaybetsin.? Maçın sonucu ne olursa olsun Porto?nun şampiyonluk şansının büyük ihtimalle artacağı düşünüldüğünde Fernandez?in bu dileği bu sene tutacak ve Lizbon derbisini kazanan Porto olacak gibi gözüküyor.
İlk Yorumu Siz Yapın