Geçtiğimiz hafta; T24 haber sitesi, haber doğrulama platformu Teyit.org’un Boğaziçili Şeyma Altundal hakkındaki çalışmasında, Emniyet’in yayınladığı videonun gerçeğe aykırılığı gösterirken iktidar yanlısı medya organlarının bu dezenformasyon çalışmasında aldığı rolü gizlediğini ima eden bir haber yayımladı. İlerleyen günlerde T24 ile Teyit arasında atışmaya dönen tartışma, T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın’ın Teyit kurucusu Mehmet Atakan Foça’yı doğrudan hedef gösterdiği, yalancılıkla ve Facebook tarafından cebine para konmakla suçladığı bir yazıyla doruğa çıktı. T24, şu an da Teyit aleyhine yazılan her yazıyı sitesinde duyurmakla meşgul.
Bu yazı, bu polemikle ya da T24 ile doğrudan ilgili değil. Ancak küçük bir not olarak, T24’ün Foça’nın fotoğrafıyla Akın’ın hakaretlerini bütün bir gün boyunca ana sayfanın ortasında tutmasının, bu haber sitesinin Doğan-Bilgin-Uzan-Karamehmet döneminden aşina olduğumuz patron atışmalarına olan merakını ve Akın’ın bu siteyi kendi kişisel öfkesi için bir silah gibi kullanmaktan nasıl kaçınmadığını bir kere daha gösterdi. Doğan Akın’ın T24’ü polemik yaşadığı insanlara hoyrat cevaplar vermek için kullandığı ilk olay değil. Ayrıca, Akın’ın siteye yönelik eleştirilere, açık ve net cevaplar vermekten sıklıkla kaçındığı malum. Örneğin, Akın, bundan bir sene önce muhabir Şirin Payzın’ın açıktan Arçelik reklamı yapmak üzere Hindistan’a neden gönderildiğini, haberin neden basın bülteni formatında olduğunu, Arçelik’in buradaki iş ortağı Tata’nın karıştığı sivil katliamlarının neden haberde yer almadığı gibi soruları hâlâ yanıtlamış değil. Ancak, T24’ün bulanık sicili, Teyit’e yaptığı bazı eleştirilerin meşruluğunu engellemiyor.
Teyit.org, bu yazının yazıldığı 22 Şubat 2021 tarihinde kendisine yönelik eleştirilerin büyük kısmına cevap verdi. Bu yazıda, Teyit’in pek çok benzer duyurusunda olduğu gibi yine bir şeffaflık vurgusu görüyoruz. Teyit gerçekten de, Türkiye’de farklı alanlarda çalışan sivil toplum platformları arasında en şeffaf olanlardan biri.
Ama burada sorulması gereken soru şu; şeffaflık yetiyor mu?
Bu noktada, kendi şeffaflığım adına, Teyit’le olan kişisel ilişkimi açık etmem gerekir. 2015 yılında, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nde geçici görevle öğretim üyesi olarak veri gazeteciliği dersleri verirken, o zamana kadar sosyal medyadan ve haber doğrulama konusundaki çalışmalarından tanıdığım Mehmet Atakan Foça tarafından daha sonradan Teyit’e dönüşecek oluşumun ana hatlarının çizildiği bir toplantıya davet edildim, görüşlerimi paylaştım. Hatta Teyit’in şu an iş akış aracının ismi olan Dubito’yu o toplantıda ben önermiştim. Daha sonra benim Eskişehir’deki görevim bitti, Strazburg’a döndüm; Foça ve Teyit ekibiyle de başka bir temasım olmadı. Hatta Foça’yla bir daha konuştuğumu da hatırlamıyorum. Teyit’in çalışmalarını pek çok kişi gibi ben de uzaktan izledim. Bundan daha fazla bir ilişkimiz olsaydı bile bu yazının adilliğini etkilemezdi, ama kendileriyle olan ilişkimin boyutlarını açıklamayı da okuyucuya karşı bir sorumluluk olarak görüyorum.
Benim o gün konuştuğum Mehmet Atakan Foça ve tanıştığım projeyle, bugünkü Foça ve Teyit arasında belli temel farklar var. En önemlisi -ki bu yazıyı bağlayacağım çapa bu olacak-, o günkü Foça bir gazeteciydi, Teyit de bir gazetecilik projesiydi. Bugün, Foça kendisini “kurucu” olarak tanımlıyor, ekip içinde de “gazeteci” olarak tanımlanan kimse yok. “Teyitçi,” “editör” gibi gazetecilik alanının içine de, dışına da konumlandırılabilecek ünvanlar var. Oysa, haber doğrulama kaçınılmaz ve tartışılmaz olarak bir gazetecilik faaliyetidir. Veri doğrulamacılar, normal gazetecilik pratiklerinde editöryel ekipte yer alırlar.
Teyit ise her geçen gün kendisini gazetecilik alanından daha uzak bir yerde konumluyor. Gazetecilik kelimesi, Teyit’in kendi faaliyetleri için pek kullandığı bir kelime değil. Platform olarak giderek daha çok STK ile start-up arası bir yere konumlanıyorlar, “sosyal girişim” gibi epeyce geniş bir ifade kullanıyorlar. Az önce linkini verdiğim yazıları da dil olarak gazeteciliğe değil, bu alanlara referans veren, buzzword’lerin içine gömülmüş bir metin. Adeta, kendi yaptıkları işi gazetecilik faaliyeti olarak tanımlamaktan özellikle kaçıyorlar.
Haber doğrulamayı, gazetecilikten çıkarmanın Teyit’in üzerinde durduğu zeminle ilgili kendisine sağladığı birtakım kolaylıklar var. Bunlar, aynı zamanda bence Teyit’i eleştirilir kılan şeyler.
Gazetecilik bir kamu pratiğidir, kamu yararına yapılır. Gazetecinin patronu kamudur, gazetecinin görevi kamu yararını savunmak, kamunun tarafını tutmaktır. Burada “kamu” derken halkı kast ediyorum elbette, Türkiye’de sıklıkla anlaşıldığı gibi devleti değil.
Doğan Akın’ın öfkeli tiradında dokunduğu ve belli ölçüde haklılığı olan bir konu var. Özetle diyor ki “siz bu iktidarın yaptıklarını raporlayamıyorsunuz.” Bu ithamın doğruluğu, yanlışlığı veriyle tartışılır. Yüzde yüz doğru olma ihtimali yok, zira Teyit, Akın’ın ima ettiği gibi yandaş medya gibi çalışsaydı, AKP rejimi sürekli Teyit’e alternatif platformlar kurma çalışmalarına para dökmek zorunda olmazdı. Şu anda çıkar amaçlı Pelikan çetesi tarafından işletilen birden fazla “haber doğrulama” platformu var. Bunun dışında, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı da -muhtemelen epeyce masraflı- bir platform kurmak hazırlıkları içerisinde. Ancak asıl söylenmesi gereken ama Akın’ın öfke nöbeti nedeniyle isabetle dile getiremediği doğru bir taraf var o eleştiride. Teyit, Türkiye’de ifade özgürlüğü düşmanı, partizan bir rejim yokmuş gibi davranıyor.
Tarafsızlık meselesi
Gazetecilik okullarında tarafsızlık meselesi çok tartışılır, tartışılmalıdır da zaten. Benim Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde buna dair öğrendiğim en önemli şey, bir derste Ragıp Duran hocamızın ağzından çıkmıştı: “Kurt, kuzuyu yerken tarafsız kalmak, kurdun tarafını tutmaktır.” Bunu bugün kendi gazetecilik öğrencilerime de sık sık hatırlatıyorum.
Teyit’in bugün en temel problemi burada yatıyor. Az önce verdiğim Teyit linkine baktıysanız, sağ üst köşede bir “tarafsızlık beyanı” göreceksiniz. Bunun yanında Teyit’in imzacısı olduğu Uluslararası Haber Doğrulayıcılar Network’e bir link var. Oraya gidince Teyit’in “tarafsızlık” olarak Türkçeleştirdiği şeyin “nonpartisanship” yani “partizan olmama” olduğunu görüyoruz. Teyit, tercüme yaparken bunu el çabukluğuyla “tarafsızlık” olarak değiştirmiş. Böylelikle, gazetecilikle son bağını da koparmış. Gazeteci daha önce dediğim gibi tarafsız olamaz, o her zaman kamunun tarafındadır.
Teyit’in Şeyma Altundal meselesinde rejim medyasına dahil yayın organlarını kasten ayıkladığına inanmıyorum. Ancak kendisine biçtiği sade suya tirit “tarafsızlık,” Türkiye’de ifade özgürlüğü eşitsizliklerine karşı onu o kadar duyarsız bir noktaya atıyor ki, bir insan hatasında dahi bu eleştiri karşısına çıkabiliyor. Türkiye, İçişleri Bakanı’na “kel” derseniz evinizden alırlar, ama o size “sapkın” diyebilir, ona hiçbir şey olmaz. Hatta “sapkın” olduğunuz için yine sizi alırlar. Bu iki taraf arasında sahte denklik kurarsanız, ilişkide ezeni kollar, ezileni daha da kırılganlaştırırsınız. Teyit’in “tarafsızlığı,” bunu şu an yapmıyorsa bile, bir gün kaçınılmaz olarak yapacak.
Facebook caiz midir?
Gelelim Facebook meselesine… Doğan Akın’ın yazısında, Teyit adeta Facebook tarafından el altından finanse edilmekle suçlanıyor. Osman Kavala’nın siyasi rehine olmasından dem vuran bir yazıda, devletin Kavala’ya kullandığı cinsten imaların Teyit’in Facebook’la ilişkisi konusunda kullanılması ironik tabii. Ama Akın’ın kaleminden çıkanı kulağı duymayacak kadar kendini kaybetmiş olması, Teyit’in Facebook’la ilişkisini aklamıyor.
Teyit’in yayımladığı cevap yazısında Facebook’la olan ilişki detaylandırılıyor. Deniyor ki, “biz Facebook’a hizmet satıyoruz, bu sayede ekibimize maaş ödeyecek paramız oluyor.” Ticari bir perspektiften bakıldığında, buna edilebilecek bir itiraz yok. Ama gazetecilik perspektifinden bakıldığında, dünyanın en büyük ifade özgürlüğü manipülatörlerinden biriyle kurulan akçeli ilişkinin eleştiri konusu olmamasına imkan yok. Daha bugün, Buzzfeed’de Facebook’un CEOsu ve ekibinin keyfi yönetimini nasıl Amerikan aşırı sağının lehine kullandığıyla ilgili uzun bir makale yayımlandı. Denebilir ki, orası Amerika. Fazla uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye’de özellikle LGBT+ bireylere yönelik nefret dolu paylaşımların korunup, bu kırılgan grubun haklarını savunan haberlerin Facebook’tan kaldırıldığını biliyoruz mesela. Aynı şekilde Facebook’un sabıka dosyası, muhalif sayfaların kapatılması konusunda da hayli kabarık. Bu konuda benim yaptığım bir İngilizce derleme burada mevcut. Türkiye’de herhangi bir gazetecilik platformu için finansmanın ne kadar büyük bir sorun olduğu malum ama bütün iş modelini bu kadar şaibeli bir platformdan gelen para üzerine bina etmek de eleştiriye değer. Dahası, gerektiğinde Facebook’u eleştirmek konusunda Teyit’in elini kolunu bağlayan bir durum.
Sonuç olarak
Teyit’in şu an yüzleştiği eleştiriler, platformun gazetecilik görev tanımından uzaklaşmasının doğal sonucu. Biraz gazetecilik gözü olan birinin, Doğan Akın’ın öfkeli yazısında bile görebildiğimiz üzere, Teyit’in neden yalpaladığını görmemesi imkansız. Platform, kendini girişimciliğin diline kaptırdıkça, gazeteciliğin dilini unutmuşa benziyor. Yazıda altını çizdiğim “tarafsızlık” meselesi ise Teyit’in yaşadığı sıkıntıların kalbinde duruyor. Teyit, şikeli maçın dürüst hakemi olmaya çalışıyor. Hakem, eğer maçın şikeli olduğunu bilmiyorsa, bu belki mazur görülebilir. Ama biliyorsa, hakemin yalnızca dürüstlüğü sorgulanmaz, işbirlikçi olup olmadığı da gündeme gelir. Mevcut Türkiye koşullarında Teyit’in “kokmaz bulaşmaz” tarafsızlığının sınırları çoktan görünmüş durumda. Platform, ya kendisini yeniden kamunun yanında bir gazetecilik kolektifi olarak yeniden tanımlayacak, ya da o bahsetmeyi çok sevdikleri “girişimcilik ekosistemi” onları başka gaflara taşımayı sürdürecek.
İlk Yorumu Siz Yapın