Avi ve Arev, önceden de çok iyi arkadaştılar, yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. Pekçokları onları aynı cemaatten sanırdı. Oysa olsa olsa isimleri devlet dairelerinde yanlış anlaşılanlar cemaatine dahil olabilirlerdi. Tipografik hataların tanrısının bir başka sadık kulu olan bendeniz onlarla çok sonra tanıştım.
Kurban Bayramı?nın ilk günüydü, Avi?yle Arev, Sen Antuan?ın önünde şarküteriden aldıkları kaliteli salamı bir ritüel havasında kurban edip Beyoğlu?nun gürbüz kedilerine bayram ziyafeti çekiyorlardı. Görenler bu ikisini çılgın ayinleri olan bir tarikatın üyesi zannedebilirdi, oysa ki yalnızca tuhaf eğlence anlayışı olanların kilisesine mensuptular. Beni de o gün vaftiz ettiler, Sen Antuan?ın önünde, salam kokuları içinde.
Geceleri beraber çıkmaya başladık, ben aslında pek gece çıkma sevmezdim ama pek arkadaşım olmadığı gibi renkli bir hayatım da yoktu. Beraber çıktığımızda hemen hemen hep aynı şey oluyordu. Avi aramızda en yakışıklı olandı, biz daha etrafımıza bakma fırsatı bulamadan, birileri onu gözüne kestirirdi. Arev o kadar çekici bir tip olmasa da konuşkandı, istediği zaman birini kafalamayı iyi becerirdi. Benimle kimse ilgileniyor muydu bilmiyorum, pek dikkat ettiğimi söyleyemem. Hayatımı değiştirecek kadının beni Beyoğlu?nun kıytırık bir barında dünyanın en detone Psycho Killer yorumu esnasında bulacağına pek inanmıyordum, ayrıca öyle bir anda üstümde yarım duble rakıya bulanmış salaş kazağımın olmasını da istemezdim. Yine de birileriyle tanışmaktan hoşlanıyordum, fakat bunun için çaba harcamayacak kadar da tembeldim. Zaten gerek de yoktu. Avi, kıza adını sorardı, sonra da kendi adını söylerdi. Kız anlamazdı, Avi tekrar ederdi, kız yine anlamazdı. Aynı törenin Arev?le de yaşandığını söylememe gerek yok. Üstelik Arev gevezelik yaparak iyice karıştırıyordu ortalığı. Ortada adını söyleyemeyecek kadar sarhoş iki tane tip vardı, hatta bir tanesinin adı galiba Alev?di. Bu koşullarda benimle konuşmak en iyi seçenekti, iki sevgili arkadaşımın ısrarla kullanmayı reddettiği bir teknik kullanıyordum üstelik, adımı soran olursa Murat diyordum. Sonra kız sıkılana kadar konuşuyorduk, bazen fena halde flört etsem de hep ?tanıştığımıza sevinerek? ayrılıyorduk. Ertesi sabah kahvaltıda illa ki benim kızları nasıl ziyan ettiğim konuşulurdu.
Bir gece sonunda benim de inadımı kırdılar, nasıl yaptılar hâlâ bilemiyorum. Birçok duble rakının, sabahtan itibaren azar azar yüklenen muhtelif sinir bozukluğuyla havada çarpıştığı bir akşamdı. Avi ve Arev ne durumdaydı bilemiyorum ama ben tam olarak ?cinsel ilişkiye girerim lan ben bu akşamla? durumundaydım, hatta bunun kimi sesli ifadelerinde bu kadar steril tanımlarda da bulunamıyordum. Derken onu gördüm, uzaktan, rakı buharının flusunun içinden. Bana baktı ve gülümsedi. Ben ne cevap vereceğimi bilemedim. Avi ve Arev?e adlarını sormadı, dolayısıyla yanlış anlamadı, o yanlış anlamayınca ben de Murat diyemedim, olabilecek en saf tonlamayla yumurtladım adımı. Gece boyu çok eğlendik, Avi?yle Arev ?ulan bu sefer bir bok yiyecek galiba? umudunu koltuklarının altına alıp erken kaçtılar. Biz de artık hücre evi haline gelmiş olan Arev?in evine ?zira iki arkadaşı olarak sürekli orada ikamet halindeydik ama buzdolabını dolu tutuyorduk hiç değilse- saat üç sıralarında geldik.
Yatağın üzerindeki boku püsürü yere savurmam üç saniye kadar sürdü. Hayatımda ilk defa esmer bir kadınla birlikte olacağımı düşünmem ise çok daha uzun süre kapladı gecede ama sonra o da buhar oldu. Olabilecek en çabuk şekilde soyundum ve onun olabilecek en yavaş şekilde soyulmasına dikkat ettim. Heyecanlıydı, keyifliydi, tuhaftı. Karşılaşacağı gizemlerin çekiciliğiyle titreyen çıplak bir adamdım gecenin ortasında ve İstanbul?un soğuğu heyecanımla harman olup ürpertiyordu. Oysa sıcacık bir tenle dansetmekteydim ve aşık olmama çeyrek vardı, bir dakikayı on saniyede alan bir saatin ritmiyle.
İstanbul semalarıyla yatağımın birkaç santim üzeri arasında bir yerlerde uçuşumu sürdürürken artık yavaş yavaş birbirimizi derinlemesine hissetmeye başladık. İnsanın beynini ekmek almaya gönderip içgüdülerine anahtarı teslim ettiği anlardandı işte. O anda ?Hemen bu gece içime girme? dedi, ?Bunu yapacak çok zamanın olacak. Önce geri kalan her şeyin tadını çıkarmanı istiyorum?. Buna ?hayır? diyemezdim, çünkü insanın içini ısıtan bir teklifti ve güzel bir şekilde ifade edilmişti. Bütün gece birbirimize sokulduk, bazen canım içinde olmak istedi ama böylesi daha çıldırtıcıydı. Beraber uyuduk…
Ama uyandığımda yalnızdım. Hatta odanın da bir hayli tenhalaştığını söyleyebilirim. Yalnız geçen aylarımda kahrımı çeken, bana eğlence, oyalanma fırsatı, hatta mezbul miktarda porno sunan uzatmalı sevgili bilgisayarım yerinde yoktu mesela. Adaptöründen çıkıp hava almaya gitti desem, adaptör de yok ki o da kuyruk gibi peşinden gitmiş. Tek göz isteyen köre manitu katından bağışlanan iki göz de Göz Bankası?na bir gecede devrolmuş, banka ise -ülkemiz bankalarının birçoğu gibi- hortumlanmak suretiyle deve yapılmıştı. Uzun lafın kısası, aşkımı inek içmişti. Bilgisayarım ise adaptörüyle dağa kaçmıştı.
Akşamdan kalmalık, uyku sersemliği, yaşanan gecenin post-heyecanı ve sabahın kleptomanyak şoku biraraya geldiğinde çok iyi etki yapmıyor. Her şeyi biraz olsun anlaşılır kılabilmek için salona geçip Avi?yle Arev?e bakmak iyi bir fikir olabilirdi. Az sonra salonda kıçını kaşıyan sersem bir herif ve ona ters ters bakan iki başka eleman olarak arz-ı endâm ediyorduk.
?Senin kız gitmiş? dedi Avi kahvaltı masasında eski kaşarı dürtüklerken, ?Hatta montumdaki paralar da?.
?Benim de annemin madalyonunu almış. Onu niye alırsın ya, pirinçten kıytırık madalyon. Sanki olimpiyat madalyası. Manevi değerini kıçına mı sokacak bu karı??
Kahvaltı masasını sorgu odasından bir tek tepemde ışık olmaması ayırıyordu. Bir de sorgu odalarında sanırım masada salam olmuyor, gerçi emniyet acaip modernleşti, artık zeminin onaltı kat altındaki odalara bile asansörle iniliyor (ama ne hikmetse çıkılamıyor). Tek gecelik ilişkiden ölümsüz aşka, oradan da şehirlerarası otobüs dinlenme tesislerinde satılan dandik polisiyelere dönen ilişkim sessiz ama sert bakışlarla didiklenmeye devam ediyordu.
?Yok sana kahvaltı? dedi Arev. ?Neyse eski kaşar kötü, ondan yiyebilirsin ama salama dokunursan elini çatallarım. Yediğin bok seni daha bir hayli götürür abi.?
Dakikalarca sessiz oturduk, Avi?yle Arev salamı itinayla bitirdiler. Ben o sırada eski kaşarı didikledim, hakikaten kötüydü, zaten taze kaşar severim ben. Masada salam kalmadıktan beş dakika kadar sonra çayın dibindeki şekeri kafaya dikip sessizliği bozdu.
?Bir gece bir halt et dedik, gittin evi soydurdun. Abi neyse ki kıçımızdaki donu almadan çakmışsın kıza. Artık senin dünyada hiç bir şeyi beceremeyeceğini düşünmemek için bir nedenim var. Gerçi bunun için evi soydurmak zorunda mıydın, hayır. Ama hiç değilse senin avucunla çiftleşmeyeceğini biliyorum.?
Gıkımı çıkarmadım. Çıkarsam kesin onu da çaldırırdım birine çünkü. Sen Antuan?ın önüne kedilere salam vermeye gittim o gün. Kendime bir parça, onlara bir parça yöntemiyle devam ederken salamı yere düşürdüm. Kedilerin en toramanı bana ters ters baktı, ?sen bir bok beceremez misin? der gibi. Yediğim kazıkların bir kilisesi varsa papazı işte bu koca gri kediydi. ?Ben bu hayatın içine ancak büyük abdestimi yaparım toraman abi? şeklinde kırık dökük kibar bir itiraf döküldü ağzımdan, siktirip gidiverdim.
oy oy oy
vay ki vay.