Bu memleketin düşünce dünyasında da, benim kişisel tarihimde de Tanıl Bora’nın yeri ayrıdır. Vaktinde bana güvenip rahmetli Mehmet Ali Gökaçtı’nın son kitabı ?Bizim İçin Oyna?nın editöryel direksiyonunu bana bırakmasını unutamam, unutursam terbiyesizlik etmiş olurum. Dahası şu dönemde Tanıl’ın önemini, değerini daha da iyi anlıyorum. Zira Türkiye’de futbolun alnına kadar pisliğin içine battığı şu dönemde yayıncı kuruluşun ve ticarethaneye dönüşmüş kulüplerin zoruyla oynatılan şaibeli ligle ilgilenmediğini açık açık ifade edebilen, üstelik iki hafta sonra çark etmeyen nadir onurlu kalemlerden biri o bu spor dünyasında. İyi ki var!
Tanıl Bora, en son yazısında voleyboldan bahsetti. Bir voleybolsever olarak bundan mutluluk duymamam imkansız. Saygı duyulan, çok okunan bir yazarın köşesini voleybola ayırması kadar kıymetli şey az bu spor medyasında. Lakin yazıya itirazlarım var. Sevgili Tanıl, daha önce yaptığı Erol Ünal Karabıyık röportajından alıntılarla voleybolun neden kadın sporu olduğunu anlatmış, Türkiye Voleybol Federasyonu’nun saçma sapan ?bayan? ısrarına da göz kırparak. Buraya kadar bir sorun yok. Yazıda da belirtildiği gibi, Türkiye’de voleybol diğer tüm sporlardan farklı olarak ?kadın sporu? olarak algılanıyor. Aynı şekilde voleybol içindeki kadın sporcuların sayısı da erkek sporculardan fazla. Bu kadar erkek egemen bir toplumda böyle bir spor dalının var olması tabii ki güzel. Ama bu voleybolda eşitlikçi ve mükemmel bir dünya olduğu illüzyonuna yol açmamalı.
Türkiye voleybol dünyasında kadınların sayısal olarak erkeklerden fazla olması, ne yazık ki erkek egemen yapının kırılmasına hiçbir şekilde yol açmıyor. Belki voleybol dünyasında yatay ayrımcılık yok, ama dikey ayrımcılık sonuna kadar var. Yani kadınlar istedikleri kadar sayıca fazla olsunlar, belli görevlere gelemiyorlar. 15 üyeli Türkiye Voleybol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda bir tanecik bir kadın üye yok. Toplam 104 kişinin yer aldığı tüm idari şemada, yani tüm kurulların kadrolarındaki kadın sayısı yalnızca altı. 12 takımlı Kadınlar Ligi’nde tek bir kadın antrenör bile yok. Ligde görev yapan kadın hakemlerin sayısı çok az, Avrupa’da üst düzey maçlarda görev alan kadın hakem ise yok. Kadınlara biçilen tek görev takım menajerliği, yani pratik ifadesiyle ?takım ablalığı?. Selcan Teoman, Nalan Ural, Violet Duca gibi voleybol dünyasının en güçlü kadınlarının görevi bu. Onun dışında voleybol dünyası tamamen bir erkekler kulübü ve bunun değişmesi için bu erkekler hiçbir şey yapmayı düşünmüyorlar bile. Voleybol Federasyonu’nun ve yöneticilerinin kullandığı dil de erkek egemen yapıyı kuvvetlendirecek cinsten. Her ifadeden kadınların erkeklerin korumasında olduğu akıyor, ?kızlarımız? jargonu her yerde. ?Bayan? ısrarına hiç değinmeye bile gerek yok, federasyon yönetimi bu işi tüm basın kuruluşlarına faks çekip neye ne deneceğini öğretmeye kadar vardırdı zira! Üstelik bütün bunlara voleybol içindeki kadınlardan da itiraz yok, çünkü onlar da küçük yaştan itibaren bu erkek egemen ortamda yetişmişler, gördüklerini doğru kabul etmişler.
Erol Ünal Karabıyık yönetimindeki Türkiye Voleybol Federasyonu bu ülkede voleybol adına çok şey yaptı, bunu hiç reddetmedim. Türkiye’de futbol dahil herhangi bir spor dalında 3. Lig maçlarını bile televizyondan yayınlatmak efsanevi bir başarıdır. Aynı şekilde Voleybol TV’yle tüm maçları internetten bedava izletmek, maç istatistiklerini tüm detaylarıyla internete koymak bu ülkenin standartlarının çok üstünde hizmetlerdir. 2+1 kararı da daha önce dediğim gibi, Türkiye voleybolunun menfaatinedir ve doğrudur. Bunların hepsi için Karabıyık alkışı hak ediyor. Ancak kadın-erkek eşitliği bırakalım alkışlanmayı, Karabıyık’ın ve TVF’nin aklanabileceği konular dahi değil.
Bu pisliğe batmış futbol dünyasından çıkıp nefes alabileceğimiz bir dünyayı hepimiz düşlüyoruz. O yüzden en ufak bir umut kırıntısına sarılmaya ihtiyacımız var. Ama bu bazı menfi gerçekleri görmeyi ve onlarla mücadele etmeyi engellememeli. Voleybolda kuşkusuz var bir dünya, ama maalesef o dünya erkeklerin dünyası, vitrininde kadınlar olsa da.
İlk Yorumu Siz Yapın