Türkiye?de hâkim paradigma ?her alanda- çoğunlukta olan küçüklerin bir halt beceremeyeceği, bu yüzden de hemen hemen ruhani sıfatlar yüklenmiş bir avuç büyüğe sarsılmaz ve sorgulanamaz bir iktidar bahşedilmesi gerektiği üzerinedir. 1920?lerde ülkenin kurucusuna ?tanrılaş? diye yalvaran şairle, bugün başbakana ?İslam âleminin yeni halifesi? göndermesi yapan afiş asan yurttaşın davranışındaki şaşkınlık verici benzerlik, bu zihniyetin kuvveti kadar sürekliliğine de işaret eder. İşin ilginç tarafı, küçüklerin yetersizliğine ve acizliğine, tepedekiler değil küçüklerin ?ya da ?madunlar?ın diyelim- kendisi iman eder. Bu nedenle egemenler alttakileri sürekli ezerken, aşağıdakiler yukarıdakilere minnetle biat ederler. Türkiye?de her yere asacağımız dürüst bir amentümüz olsaydı, bu ?Allah ağama zeval vermesin? olurdu. Ağalar; zamana, şartlara ve konjonktüre göre değişir, ağalık değişmez.
Yarı ruhani ağalık sistemi çok boyutlu olarak ülke futbolunda da gözlemlenebilir. Üç büyükler egemenleri oluşturur ve futbol gündemi tamamen onun çıkarları üzerinden şekillenir mesela. Örneğin, insanların bugün bile kökenleri yüzünden sürgün edildiği, saldırıya uğradığı bir ülkede, bir kulübün taraftarı ırkçılığı kendi kulüplerinin aleyhinde yapılmış ve ucu nereye varacağı hesaplanamamış, üzerine yüz kez özür dilenmiş tatsız bir göndermede arayıp, kelle isteyebilir. Aynı taraftar, kendi kulüpleri hakkında yazılmış ve bir-iki sene önce piyasaya çıkmış binlerce sayfalık bir kitapta bütün eski futbolcularla, hatta çocuklarıyla röportaj varken, bir tanesiyle neden özellikle röportaj yapılmadığını sorgulamaz mesela. Zira ırkçılık da yalnızca bize karşı yapıldığında vardır ve buna karşı durmak ancak çıkarımız zedelendiğinde gereklidir, sokaktaki ırkçılık ya da kendi içimizdeki ırkçı davranışlar bizi pek ilgilendirmez. Bu bir kulüpte değil, tüm büyük kulüplerde üç aşağı beş yukarı aynıdır.
Yarı ruhani ağalık sisteminin karşımıza çıktığı yerlerden biri de millî takımdır. Aslında çok da kendi isteğimiz dâhilinde gerçekleşmeyen bir modernleşme sonunda gelen başarılar, bir grubu dokunulamaz ve sorgulanamaz kılmıştır. Bir millî takımın herhangi bir büyük turnuvada elde ettiği başarı, o takımı değiştirilemez ve yerine bir şey konamaz yapar. O kutsi takımı değiştirmek her babayiğidin harcı değildir. Kaptanın basın tribününe gidip alenen hareket çekmesi bile bu durumu değiştirmez. Biz millî takım oyuncularını, ki bunlara zümre demek daha doğrudur, doğaüstü varlıklar olarak görmeye devam ederiz. Geçen hafta sevgili Uğur Orak (vanadu) çok ilginç bir karikatüre dikkatimi çekti. Almanlar, kendi o müthiş millî takım kadrolarını çizmişler. Çizgi film karakterlerine benzeyen, son derece naif ve basit çizimler. Aklıma bizim metalden kaslı insan azmanı Türkolar geldi. Herhâlde üstte anlattığım zihniyeti hiçbir örnek daha iyi açıklayamazdı.
Hiddink?in dünkü takımı, bir grup kerameti kendinden menkul azınlığın, tüm başarısızlığına rağmen parselleyip iyice sevimsizleştirmediği, hak ederek oraya gelen insanların çoğunlukta olduğu bir kadroydu, öyle de oynadılar. Doğaüstü insan azmanları değil, işini yapmaya çalışan normal, senin benim gibi insanlardı. Dahası Yekta Kurtuluş?un üç büyükler tarafından tepe sersemi edilmek zorunda kalmadan, İbrahim Akın?ın büyüklerden gönderilmenin yaftasıyla kaybolup gitmediği, yalnızca işlerini iyi yaparak millî takıma çıkabilmeleri ne kadar önemliydi! Bunun Türkiye?deki futbolculara ne kadar önemli bir mesaj verdiğini görmemek mümkün mü? Böyle bir millî takımın, oyuncunun kafasındaki ?yalnızca televizyonun verdiği maçlarda iyi oyna, büyükleri yen, aynı büyüklerin gözüne gir, seni alsınlar, yedekte kalsan bile millî ol? döngüsünü kırması kadar olumlu bir şey var mı? İşte bu ciddi bir paradigma değişimi yaratır ve iktidarı ?iki yüz yıl gecikmeli de olsa- ruhani göklerden yere indirir, hiç değilse futbolda. Umarım zaten Türkiye?yi son durağı olarak gören ve emeklilik için tarih de belirleyen Guus Hiddink, futbol egemenlerinin baskısına karşı durmaya devam eder de bu sürekli bir devrime dönüşür.
Belki millî takımın değişimini gören insanlar, bir gün ?otuz yıldır silahlara para akıtıyoruz, bu sorun şiddetle çözülmedi, başka bir şey deneyelim? ya da ?otuz yıldır aynı egemenlere prim verip iktidar-ana muhalefet kukla tiyatrosu izliyoruz, başka bir şey deneyelim? derler. Yarı ruhani ağalık sisteminden başka çözümlerin olduğunu da görürüz.
Umudum budur…
*19 Kasım tarihli Taraf Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
[…] This post was mentioned on Twitter by Dağhan Irak, Dağhan Irak. Dağhan Irak said: [daghaniraknoktakom] Yarı ruhani ağalık sistemi?* http://dlvr.it/8qTmM […]